Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Zeynep, köyün büyük tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gidermeye çalışır
.Kocası, Zeynep'in özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından Zeynep'i hor görmeye, ona eziyet etmeye başlar.
En sonunda bu özlem ve horlanma Zeynep'i yataklara düşürür.Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için köyden gelip geçenler de annesinin, babasının çağrılmasını ister.Başka çaresi kalmadığını anlayan kocası, kayınvalidesi ve kayınpederine haber vermeye gider.Altı gün altı akşam süren bir yolculuk sonrası köye ulaşan anne-baba, Zeynep'i yatakta bulur.
Perişan bir halde olan Zeynep, annesi ve babasına da türküyü söylemeye başlar.evrelerindeki bütün köy kadınları duygulanıp, ağlarlar. Annesi fenalık geçirir.
Bayılan Zeynep, hasretini giderir ama artık çok geç kalınmıştır. Bir daha iyileşemez ve ölür. Herkes Zeynep için gözyaşı döker.
İşte o gün bu gündür bu türkü, ayrılığın türküsü olarak dillerde dolaşır: Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar. Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler. Annesinin bir tanesini hor görmesinler.
Uçan da kuşlara malum olsun, ben annemi özledim. Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim.
Babamın bir atı olsa, binse de gelse. Annemin yelkeni olsa, uçsa da gelse. Kardeşlerim yolları bilse de gelse.
Uçan da kuşlara malum olsun, ben annemi özledim. Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim.
Yıllardır kına geceleri esnasında dökülen gözyaşlarının ardında Zeynep'in gözyaşlarının döküldüğü böylesine acıklı bir hikaye saklı.
alıntı