Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Yıl 1980
BİZ ÖĞRETMENLER TATİLCİYİZ
Yarıyıl tatili için Van’a gittiğimde,Van’a tayin yaptırmayı düşünmeye başladım. Vandan,Manisa’ya dönerken Ömer Kartal’ın ve rahmetli babamın referansıyla Ankara’da inip,sabahın erken saatinde direk rahmetli Kinyas Kartal’ın Ayrancıdaki evine gittim. Sağolsun kardeşimiz İnci Kartal tarafından İçeri davet edildim ve rahmetlinin gri Reno marka aracı ile Milli Eğitim Bakanının makamına çıktık.Bakan bey olmaZ dese de,rahmetli “bu çocuklar gönüllü Doğuya gidiyor,ikramiye vermeniz” şakalarıyla orada bekleyen diğer arkadaşların dilekçelerine işlem yaptırtarak,yaklaşık 50 kişinin ataması Van’a yaptırdı.
Öğrencilik dönemlerimde DSİ şantiyesinde çalıştığım Aşağı Sağmallı İlkokuluna atandım. Elektrik,su,telefon olmasada şanslıydık.Büyük bir köy ve bakkal Muraz amca var.Sağcı ve solcu altı arkadaş öğretmen gibi 60-70 kişilik sınıflarda dostça birlikte çalışmaya başladık. Derken Uğur arkadaşımıza,Taşörmi köyündeki öğretmene dünür bile oldum.Allah mesut etsin.Kısa da olsa çok güzel öğretmenlik yaptık o okulda.Öğrencilerimizin çoğu okuyabildi.Belediye Başkanı ile Van Milli Eğitim Müdürü Kıyasettin Kırekin o zamanki öğrencilerimizdendirler.
Bir 12 Eylül sabahı rahmetli Recep amcam Alaköyden gelmiş ve sabah namazında bizi uyandırdığında ihtilal haberi ve telaşı ile o sıcakta banyo sobasını yakmış, bizlerin kitaplarını yakmaya başlamıştı bile.Geçmiş ihtilallerde dedelerimin yaşadığı sıkıntıdan dolayı ders kitaplarımızı bile yakmıştı.Geriye kalanları da biz yaktık çoğu arkadaşımız gibi.O günleri anlatmama gerek yok. Yaşayan, anlatan ve yazanlar vardır.
Okullar açıldıktan sonra,öğretmen arkadaşlarla okulumuzu eğitim öğretime hazırlayıp,sıkıntılı ve her an korkuyla derslere başladık.İşte o korkulu gece “olmayan elektrikler,projektör ile aydınlatılan lojmanlarımız,çizgili pijamalar ile okulun bahçesinde o ayazda elleri başlarında tutularak bekletilen ve odaları aranarak cephanelik gibi suç aletleri buldum sesleri ile irkilen vatansever,çocuk sevdalısı, çocukların kalemlerini, defterlerini, yakalıklarını, önlüklerini,kabanlarını hafta sonu şehirden getirmeye çalışan, ıslanan çoraplarını ve ayakkabılarını sobada kurutan,akan burunlarını o zamanın parlak lokanta kağıtları ile silen,sobalarını yakan, sınıflarının temizliğini yapan,tuvaletlerine su taşıyan biz öğretmenler.”
Komutanın “getirin bakayım suç aletlerini” emri ile astsubay,çavuş,onbaşı ve çokbaşının elindeki cephanelikler(kitaplar) büyük komutana teslim edildi.Komutan olur-yazar olduğunu bizleri ezerek kanıtlamaya çalışarak,astsubayın sakıncalı dediği; ”Tanrıların arabaları ve Garplılaşmanın Neresindeyiz” kitaplarının Tanrı’ya zararının olmadığını ve diğer kitabın şark-garp ayırımı yapmadığını” belirterek iki kitabı affetti. Ardından “efendim bakın iki tanede bölücü kitabı var” demeleri üzerine,bilge edasıyla süzdüğü birinci kitap için;”evladım bu kitap Çağdaş Kompozisyon,çağa zararı yok, Atatürk’ün güzel cümleleri var,Arkadaş kitabı ise Marks’ın DEĞİL,Maksim Gorkinin” diyerek, hızlı adımlarla kamyonete binerken “öğretmenler yanlış bir şey duymayayım” diyerek,çokbaşlarını toplayarak okuldan ayrılmışlardır.
İşte biz öğretmenler böyleyiz.Vatan için çalışırken bile suç işleriz,yargılanırız ama asla hedeflerimize pranga vurulamaz.
Ne hastalıkta,ne yangında,ne selde,ne savaşta,ne depremde öğrencilerimizi bırakmayız,tokat yesek bile tokat atanın çocuğuna bunu belli etmeden görevimizi onurluca yaparız.Olanları yazar yazar okuruz.Ezberlemeden yaşarız.
Selam,saygı ve sevgilerimle.
Bahri Yıldızbaş