Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
O bu zamana kadar şehit edilen öğretmenlerimizden sadece bir tanesi. Şehit öğretmenimizin öyküsünü gözyaşları içerisinde okuyacaksınız. İşte şehit öğretmenimizin o hazin öyküsü
Sait Korkmaz, terör örgütü PKK tarafından katledilen 150 öğretmenden biri. Şehit köy öğretmeninin öyküsü yürek burkuyor. 1964 Muş Bulanık doğumlu Korkmaz, eğitim fakültesinden mezun olunca Ağrı'nın Doğu Beyazıt ilçesi Kazan köyüne tayin edildi. 29 Eylül 1994 tarihinde evini basan silahlı teröristler tarafından eşi ve kızının gözleri önünde kurşun yağmuruna tutuldu. Eşi Aklime Korkmaz o gece şu sözlerle anlatıyor:
"O akşam eşimle yemek yedikten sonra sohbet ettik. Hamileydim ve köydeki sağlıksız sular sebebiyle tifo kapmıştım. Çok halsizdim, ayakta duramıyordum. O gün milli maç vardı. Kapının çok sert biçimde çalınmasıyla aniden uyandım. Kalktığımda eşim kapıyı açmıştı; elleri silahlı iki kişi vardı kapıda. ‘Hoca gel, sana bir şey diyeceğiz!’ dediler. Eşim yanlarına gitti, birden kurşun sesleriyle birlikte eşim ‘Aklime!’ diye bağırdı. Koşup, dışarının lambasını açtım. Havaya ateş ediyorlar sandım. Eşimi yerde can çekişirken görünce koşup sarıldım; ‘Beni de öldürün!’ diye bağırmaya başladım. Eşim ‘Korkma! Yaşıyorum ben!’ dercesine bana bakıp, işaret ediyordu sanki.
Başımdaki yazmayı sağ göğsündeki kurşun yarasına bastırıyordum, kan kaybetmesin diye. ‘Ölme ne olur; doğacak çocuğunu gör!’ diye ağlıyordum. El fenerini alıp köye koştum, bütün kapıları çaldım. Kimse yardım etmiyordu. Köylüler beni kovuyor, ‘Git! Başımıza bela mısın?’ diyorlardı. Eşimin yanına koşup geldiğim zaman kızım ‘Ne oldu?’ diye bağırıyordu! Çaresizdim! Kızımı orda bırakıp tekrar köye gidiyordum! Köyün gençleri ve erkekleri yardım ederler, etmiyorlarsa kadınları yardım ederler diye umut ediyordum. Çaldığım her kapıya yalvarıyordum, ‘Ne olur biriniz bana at arabası verin! Eşimi şehre götürüp tedavi ettireyim. Eşim, sizin çocuklarınız için buradaydı!’ diye haykırıyordum.
Yardım gelmeyince tekrar eşimin yanına döndüm. Başını dizime koydum. Eşim can veriyordu; dudaklarını suyla ıslattım. Kelime-i şehadet getirttim. Başının altına bir minder koydum; üstünü örttüm. En sonunda köy muhtarının kardeşi geldi, ‘Ölmüş kızım! Gel gidelim bize!’ dedi. Önce gitmedim, eşimin başında kalmak istedim. Sonra adamlar geri dönüp kızıma ve bana kötülük yapmak isterse diye düşünüp muhtarın kardeşinin evine sığındım. Şimdi düşünüyorum da evimizin köye uzak olmasından başka bir de aramızda dere vardı. Dört buçuk aylık hamile olduğum halde, kim bilir kaç defa göğsüme kadar sulara gömülüp köylülerden yardım istedim. Ben ki köyün vahşi köpeklerinden korkuyordum, o gece köpekler benim feryadımdan korkup kaçışıyorlardı. Çok çırpındım ama eşimi kurtaramadım.” (Şehit Mektupları kitabından alınmıştır