Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
ANNEMİ ÖZLEDİM/(Gerçek yaşam hikayelesi)
On yaşlarındaki Zeynep, okul önlüğünün düğmelerini iliklemeye çalışırken o kadar acele ediyordu ki; Uyumaktan şişmiş gözlerini ovalayarak dışarı fırladı.
Son günlerde sürekli geç uyanıyor, ilk derse yetişemiyordu. öğretmenin verdiği cezadan çok, her seferinde yalan söylemek zorunda kalmasıydı küçük yüreğini yoran. Bu sefer hangi bahaneyi uyduracaktı? Uyuyakaldığını söylese, öğretmen her zamankinden daha çok kızacaktı. Annesine söz vermişti kesinlikle yalan söylemeyecekti. Okulun kapısına geldiğinde koşmaktan terlemişti. Şişmiş gözlerle etrafına bakıyordu, sınıfın önüne geldi. Çantasını sırtından eline alıp, minik elleriyle kapıya birkaç kez vurdu. Ürkek adımlarla içeri girdiğinde sınıftaki sessizlik, yerini fısıltılara karışan gülüşmelere bırakmıştı. Çocukların bazısı, geç kaldığı için ona kızıyor, bazısı alaycı bakıyordu. Küçük kız, yerine geçmeye hazırlanırken; öğretmen;
“Dur bakalım! Yerine oturma! Seni defalarca uyarmaktan, cezalandırmaktan bıktım. Sen, geç kalmaktan bıkmadın. Tahtanın yanına geç ve ders bitene kadar tek ayak üzerinde dur. Sorumsuzluğuna son verene kadar böyle yapacağım… Ayağını indirdiğini görmeyeyim!” Öğretmen, hedefe koyduğu Zeynep’i kalbinin tam ortasından yaralamıştı.
Minik ayaklarında derman tükenmek üzereyken, teneffüs zili çaldı.Öğretmen, masadan kitaplarını toplarken sınıfta kimse kalmamıştı. Küçük kızın yüzüne dahi bakmadan, “Tamam! Çıkabilirsin,” dedikten sonra, aniden aklına gelmiş gibi kıza seslendi.
“Her gün derse geç kalıyorsun. Bu böyle gitmeyecek! Ya keyifle uyumaktan ya da okuldan vazgeç! İkisini de aynı anda yapmaya çalışman dan bıktım. Nasıl bir annen varmış ki seni okula hazırlamaktan aciz, geleceğine karşı duyarsız. Defalarca çağırmama rağmen bir defa bile göremedim veli toplantılarında. Ya kendine çeki düzen ver ya da…”
Öğretmeninin ağzında çakan sözler Zeynep’i ağlatmıştı. Zeynep’in ağlaması dahi öğretmenini yumuşatmaya yetmiyor, konuşmaya devam ediyordu.
“Okumak istemiyor musun? Eğer öyleyse, ne sen yorul ne de biz!” Küçük kızın başı önüne düşmüştü.
“Hayır öğretmenim,” dedi. ‘’Okumayı çok istiyorum. Hem de çok; ancak birkaç gündür aynı rüyayı görüyorum. Geçen sene ölen annemi cennette görüyorum. Beni çok özlediğini söylüyor, pamuk elleriyle başımı okşamak istiyor; tam elini uzatıyor, uyanıyorum.”
Yanaklarına süzülen yaşları sildikten sonra derin bir iç çekip, sözlerine kaldığı yerden devam etti.
“Onu o kadar çok özledim ki… Belki aynı rüyayı tekrar görürüm, belki rüya kaldığı yerden devam eder diye tekrar uyuyor, uyanmak istemiyorum; ancak rüya kaldığı yerden devam etmiyor…” Daha fazlasını anlatacak gücü kalmamıştı. Titreyen sesiyle son bir cümle daha kurdu.
“RÜYAMDA DA OLSA, BİR DEFA BAŞIMI OKŞAMASINI, ONA DOYA DOYA SARILMAYI O KADAR ÇOK İSTERDİM Kİ…”