ÖĞRETMENİN YÜREĞE DOKUNUŞU

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

      Zengin arazi ve sürü sahipleri dağ köylerindeki yoksul aile çocuklarını çalıştırmak üzere ailelerinden alır, her işte çalıştırırlardı. Genellikle on ile on beş yaş arasındaki çocukların içinden güçlü kuvvetli olanları tercih ederlerdi. Seçilemeyen çocuklar köyde kalırlar, kendi ailelerinin işlerine yardımcı olurlardı. Köye gelmeden önce haber gönderirlerdi, çocuklar muhtarın evinin önünde toplanırdık, adamlar içimizden seçer, köylerine
götürürlerdi. Annemizle, babamızla, kardeşlerimizle vedalaşırdık. Bu vedalaşma hüzünlü olurdu. Aylarca göremezdik en sevdiklerimizi. Ama seçilip gitmek ve parayla, koyunla, inekle köye dönmenin verdiği gurur hiçbir şeyde yoktu. Bir işe yaramanın, ailemizin mütevazi bütçesine katkı sağlamamız müthiş bir gururdu bizim için.
        İşin kötü tarafı;  adamların mayıs ayında gelmeleriydi. Hepimiz okula gidiyorduk. Bir ay, bir buçuk ay okulumuzdan, derslerimizden geri kalıyorduk. Bir sonraki eğitim-öğretim yılına da geç başlıyorduk. Ben okumak, tıpkı Ayşe Öğretmenim gibi öğretmen olmak istiyordum. Sırf bu sebepten -ki benim açımdan en geçerli sebep bu, çünkü benim hayallerim, ideallerim vardı- dolayı beni seçmeseler diye gece boyunca dua ederdim. Öğretmenimiz de bana 'Sen gitmesen iyi olur. Okuyacak kapasiten var senin. Belki şimdi ailene maddi yardımın olmayacak ama okuduğun aman kendini de, onları da kurtaracaksın,' derdi. Onun böyle söylemesi beni daha da hırslandırıyor, durmadan kitap okuyor, derslerime düzenli olarak çalışıyordum. 
     Bir gün muhtar Hasan Amca okula haber gönderdi: Cumartesi sabah dokuzda muhtarlığın önünde hazır toplanmamız gerektiğini söyledi. Öğretmenimizin gözlerimin içine baktığını gördüm. 'İnşallah beni seçmezler,' dedim. Öğretmenimiz gözlerini kırparak beni yüreğiyle onayladı. Benim dışımdaki erkek çocuklar sevinç çığlıkları atarken yüreğimi derin bir hüzün sardı. Bu durumumu gören öğretmenimiz yanıma gelerek başımı şefkatle okşadı. 'Bunca çocuğun içinden seni seçecek değiller ya;' dedi. 'İnşallah öyle olur öğretmenim,' diyerek onu onayladım. 
        Ertesi sabah muhtarlığın önünde toplaştık. Siyah bir minibüsten yedi tane güzel giyimli adam indiler. Muhtar başta olmak üzere köyün büyükleri sırayla tokalaştılar 'Hoş geldiniz,' dediler.  Keşke benim oğlumu alsalar diye içlerinden dualar ediyorlardı. Bunu dudaklarının hareketlerinden anlayabiliyordum. 
      Adamlardan siyah takım elbiseli olanı sandalyenin üstüne çıktı. 'Değerli Dereköylüler, bu misafir severliğiniz beni duygulandırdı. Çok teşekkür ederim. Bizler çocuklarınızı götürerek onlara hayatı öğretiyoruz. Bol bol yiyorlar, içiyorlar. Dünyanın parasıyla getirip sizlere sağ selamet teslim ediyoruz. Bugün yedi tane çocuk götüreceğiz. Çok şanslı bu çocuklar yediniz de Yeşilköy'de çalışacaksınız. İşlerden fırsat buldukça birbirinizi görebileceksiniz,' dedi. Köylüler adamı alkışladılar. Çocuklar ise sevinçten çığlıklar attılar. Bir ben hariç. Beni fark etmesinler diye en arkada durdum. Küçük görünmek için dizlerimi hafiften büktüm. Adamlardan biri en güçlümüz olan Muharrem'i seçti. Muharrem 'Zaten biliyordum' edasıyla gururlanarak adamın yanına gitti. Hele anne ve babasının gözleri güldü. Bu arada yan taraftaki evin balkonundan Ayşe öğretmenin bizi izlediğini gördüm. Benim seçilemek için gösterdiğim çabayı görüyordu. Sonra Hüseyin'i seçtiler, daha sonra Hamdi'yi. Sonra da Bekir'i seçtiler. 'Böyle giderse iyi,' dedim içimden. Sıra konuşmayı yapan adama geldi, tekrar çıktı sandalyenin üstüne, işaret parmağıyla beni gösterdi 'Sen gel oğlum,' dedi. Dizlerimin bağı çözüldü. 'Ben mi?' dedim titrek bir sesle. 'Evet sen, kim olacak başka. Sen ev işlerine de yardımcı olursun, yanıma gel,' dedi. Gözümden süzülen yaşı Ayşe öğretmenim görmesin diye kolumla sildim. Onun da aynı şekilde gözlerini sildiğini gördüm. Çaresiz gittim adamın yanına. 
       Bu mutlu gün yenilen birbirinden güzel yemeklerle ve içilen ayranlarla kutlandı adeta. Daha sonra ailelemizle vedalaştık. Çantalarımız hazırlandı. Bir koşu öğretmen lojmanına gittim. Ayşe öğretmenim sarıldı bana. 'Çok üzüldüm yavrum. Ama elimden bir şey gelmedi. adam seni seçtiğinde daha fazla dayanamadım, buraya geldim. ağladım.'
      'Ben de ağladım öğretmenim. Siz görmeyin, üzülmeyin diye çaktırmadan sildim kolumla. Öğretmenimiz bana üç tane roman verdi. 'Bunları oku olur mu oğlum? Ekim ayında görüşmek üzere, haydi git seni beklerler,' dedi. 'Söz veriyorum öğretmenim, ben de sizin gibi öğretmen olacağım,' dedim. Yüreğimi öğretmenime bırakarak ayrıldım yanından. Bindik arabaya, düştük Yeşilköy'ün yoluna.
       Tam dört ay on üç gün Yeşilköy'deki zengin çiftçilerin her türlü hizmetini yaptık. Çobanlık en öncelikli işimizdi. Daha sonra ineklerin ve koyunların sağım işleri. Sonra sofranın kurulması ve yemekler yendikten sonra toplanması. anlayacağınız ne kadar ayak işi varsa hepsini biz yapıyorduk. Ahırın yanındaki tek odalı bir tane yatağın olduğu yerde kaldım. Gece hayvanlardan doğum yapan falan olursa ya da başka bir sıkıntı olu


 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Threads beğeni satın al

backlink Spor haberleri fen bilimleri vozol 10000 Likit

Bosna Hersekde Üniversite Okumak