Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Mega kentlerde ise, öldüğünden, gün geliyor, kimsenin haberi olmuyor.
Apartman yaşamı komşuluğu tarihe gömdü… Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarındaki gibi, pencereden pencereye “Huuu Aysel, n’apıyorsun?” diyen yok artık.
Oğlunun eline bir fincan tutuşturup, "Git, Emine Teyze’nde şeker varsa biraz versin!” diyen apartman sakini de kalmadı.
Yalnızlık acı kaderdir ama, yalnız ölmek, ölümden de acıdır…
Sonbahar ya, Yeşilçam Çınarı’ndan yapraklar dökülüyor habire.
Türk Sineması’nda "esas oğlanın sadık dostu" rollerinde sevecen tiplemesiyle milyonların sevgilisi olan Süleyman Turan 83 yaşında ve yapayalnız öldü.
İşin en acı yanı, ünlü aktörün kalp krizinden hayatını kaybettiği iki gündür kapıdaki gazeteleri almadığı için şüphelenen komşularının polisi aramasıyla ortaya çıktı.
Çlingir geldi, kapı açıldı polisler ve komşuları “Süleyman Abi”nin cesediyle karşılaştı.
Kader, bazen ağlarını çok garip örüyor. Yakınlarının dışında pek kimseler bilmez.
Yıl; 1970… Neredeyse 50 yıl önce, seyahat etmeyi çok seven Süleyman Turan, Hawaii'ye giden uçağı 15 dakika geciktiği için kaçırıyor ve o uçak iki saat sonra Büyük Okyanus'a çakılıyor… Kurtulan olmuyor…
Ne garip di mi ?
Yarım asır önce Azraile çalım atan ünlü aktör, dünyaya gözlerini açtığı İstanbul Kadıköy’deki evinde, yapayalnız ruhunu teslim etti.
Aslında, şunu da bilenlerin sayısı azdır : Süleyman Turan bir Kore Gazisi’dir. Yedek subay olarak askerlik yaparken Kore Savaşı başlamıştı, gönüllü olarak Türk birliğine katıldı, Japonya’ya gitti.
Kader bu ya… Aklından artistlik geçmeyen bir genç düşünün, Japonya’da bir gece kulübüne gidiyor ve sular, seller gibi İngilizce konuştuğunu gören yönetmen, “Şu bar sahnesini seninle çekmek istiyorum” diyor.
İşe bak !
Dönüyor Türkiye’ye, üçüncü sınıfta ara verdiği İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi bölümüne devam etmiyor. Çünkü, aklı fikri tiyatroda. Bir oyunda küçük bi rol buluyor. Ancak hayatını da kazanması gerekiyor. At yarışlarında bilet satmaya başlıyor.
O tarihlerde (1963) Ses Dergisi “Sinema Yıldızı” yarışması açıyor. Balıklama dalıyor.
Ajda Pekkan ve Ediz Hun birinci seçiliyor. Yarışmanın hatırına, "Sayın Bayan” filminde minik bir rol veriyorlar.
Matrak bir şey daha var. Afişe sığmaz diye gerçek soyadı “Başturan”ı kısaltıp “Turan” yapıyorlar.
Biz O’nu bugüne kadar hep bu yüzden “Süleyman Turan” olarak tanıyıp, sevdik.
52 yıl boyunca durmadan film çekti. Sanat hayatı boyunca bi’kez olsun, "esas oğlan", yani “jön” rolü yakalayamadı ama, biri Adana Altın Koza’da, diğeri Antalya Altın Portakal’da, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödüllerini topladı.
“Dikkat Kan Aranıyor” filmindeki akıl hastanesinden kaçan deli rolündeki performansı Türk Sineması’nda hâlâ “Oscar”lık rol olarak konuşuluyor.
70′li yılların ortasında Yeşilçam’da seks furyası başlayınca, tasını tarağını topladı, köşesine çekildi. Dergi ressamı olarak ekmeğini taştan çıkardı, yıllarca çizgi romanları gazetelerde yayınlandı.
Mizah dergisi Akbaba’da karikatürleri baş tacı oldu. Film afişleri çizdi, kitapları resimledi.
Durmadan senaryo yazıyordu, Yeşilçam’ın unutulmaz filmlerinden “Dönme Dolap”, “Baş Belası” ve “Sevgili Dayım”ın senaryolarında Süleyman Turan imzası ışıldar.
Bitiriyoruz…
Yüzlerce Türk filminde esas kızların hiç aşık olmadığı iyi adama veda zamanı !
Işıklar içinde uyusun…
Sonsöz: “Yalnızlık tek kelime, söylenişi ne kadar kolay… Halbuki yaşanması o kadar zordur ki…" Goethe
(Gazeteci Mehmet Karabel'in yazısından derlenmiştir)