İMAM HATİPLİ ÖĞRENCİLERİN İNANÇ SORUNLARI

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

-Gençler bu soruları sordukları için değil, biz bu soruları Kur’ana göre cevaplamadığımız için deizme kayıyor-  
.  
Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Dr. Fatma Günaydın, ‘’Din Karşıtı Çağdaş Akımlar Ve Deizm Sempozyumu’’nda ‘’İmam-Hatip Liselerinde İnanç Soru[n]ları’’ başlıklı bir tebliğ sunmuş[1]. Tebliğde İmam-Hatip öğrencilerinin dini konulardaki şüphelerini izhar eden 100’den fazla soru ve Günaydın’ın çözüm önerileri yer alıyor. Ancak birazdan sizin de göreceğiniz üzere Günaydın’ın çözüm olarak önerdiği şey zaten sorunun/şüphenin kaynağı olan şeyin ta kendisi[Kur'ana aykırı  dini bilgilerin/mezhebi görüşlerin dikte edilmesi]. Yani sorun gençlerin bu sorularında değil bizim verdiğimiz cevaplarda.   
.
İHL’li öğrencilerin sorduğu ve tebliğde yer alan soruların bir bölümü şunlardır[bunların tümü Kur'an ile cevaplanabiliyor, ama tabi ki ayetleri rivayetlere kurban etmeden, cevaplar ilk yorumlarda verilecektir]; 
.
‘’Dinde zorlama yok ise neden hadislerde dinden dönen öldürülsün deniyor. Hadis ayetle  çelişiyor. Peygamberimiz neden böyle söylemiş?
'Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım' cümlesini anlamıyorum [bu nasıl olur?].
Kul hakkı olmayan yok [ama] bir yandan da ‘’şunu yaparsanız cennete gideceksiniz’’ deniyor, bu nasıl olacak?
Cennete nasıl ulaşabiliriz? Birinin doğru dediğine diğeri yanlış diyor?
Hz. İsa dönecek mi?
Tarikatlar gerekli midir, neden?
Dünyanın her yerinde ezan farklı saatlerde okunuyorsa kıyamet nasıl kopacak?
Allah kalplerini mühürlediği insanları niçin cehennemle cezalandırıyor? Kalplerin mühürlenmesi iradeyi yok etmez mi?
Kaderin dışına çıkabilir miyiz? İrade nerede kader nerede?
Şu anda camdan atlasam ecelimi ben mi belirlemiş olurum?
Biz doğmadan önce cennet cehennemlik olduğumuz belli ise neden amel işleyeyim?
Bu dünyaya gelmek benim tercihim değil. Allah bunun benim seçimim olduğunu ve hatırlamadığımı söylüyor [bu nasıl olur?].
Allah ne yapacağımızı bildiği halde neden bizi sınıyor?
Allah ile iletişimde neden Kur'an okumak, dua etmek değil de namaz ön plandadır?
Neden Kuran'da belirsiz (anlamı açık olmayan) ayetler var? Madem Kur'an bize açıklayıcı olarak gönderildi o zaman kelimeler neden anlaşılır değil?
Kur'an'ın değişmeden geldiğini nereden biliyoruz?
Hadislere dokunulmadığını nereden biliyoruz?
Allah hepimizin doğru yolda olmasını istiyorsa neden şeytanın bize vesvese vermesine izin veriyor?
Allah bizi Müslüman yarattı ya öyle olmasaydı?
Kelam dersinde mucize, olay görüyoruz ama hiçbirinin delili yok, sadece anlatılıyor ama bana göre delil yok. Ya Hz. Muhammed hastaysa, Şizofren, otizm gibi. Düşünsenize bütün bunlar uydurmaymış. Aslında okuma yazma biliyormuş. Hepsini Hira mağarasında düşünüp planlamış. Mucizeler de Tabiat Ana'nın ona sunduğu mucizeler ya da tesadüften ibaretmiş [böyle olamaz mı]?’’
.
.
Evet, 17-18 yaşlarındaki [11 ve 12. Sınıf] İHL’li öğrencilerden gelen soruların bir bölümü bunlarmış. Görüldüğü üzere [nakledilmeyenler de dahi] bu soruların hepsi ayetleri rivayetlere kurban etmemek şartı ile Kur’anla cevaplanabiliyor. Zaten soruların çoğu Kur’ana aykırı olarak verilen dinî bilgilerin doğru kabul edilmesi nedeniyle soruluyor [bu nasıl olur mantığı ile]. Yani somut düşünceden soyut düşünceye geçiş evresindeki gençlerden gelen bu sorular gayet doğal. Hatta bu olması gereken bir şey. Çünkü bu sorgulamalar, Rabbimizin ‘’tek başına bir ümmet’’[16/120] olarak nitelediği ve hanifliğin-muvahhidliğin sembolü olan İbrahim Nebinin de geçtiği fıtrî bir yoldur; yani İbrahimî bir sünnettir [6/76-81]. 
.
Bizim bu gençler için yapmamız gereken şey onları dinin yegâne sahibi olan Allah’ın -dinini bildirmek için Resulü ile bize gönderdiği- Kitabıyla buluşturmaktır, ama tabii ki ayetleri rivayetlere kurban etmeden. Hatta bu gençleri fıtratları üzerine bırakmak bile yeterli olabilir. Yeter ki biz onlara yanlış dini bilgileri empoze etmeye devam etmeyelim ve kendiliğinden gerçekleşecek Kur’anla buluşmalarına mani olmayalım, kısaca gölge etmeyelim yeter. Çünkü bu gençler 'dini şüphe yaşı' dediğimiz bir dönemi yaşıyorlar. Eğitim alanındaki araştırmalara göre 12-14 yaşlarında başlayan dini konulardaki şüpheler, 16-18 yaşlarında zirveye çıkar ve ancak 20’li yaşlarda sona erer [2]. 17 yaş civarında zirveye çıkan inanç ve mantık arasındaki çelişkilerin 20 yaştan önce çözüme kavuşturulması zordur [3].
.
Ergenlik çağında inançlar konusunda ciddi bir rasyonelleşme temayülü görülüyor ise de ergenlerin çoğunda inanç irrasyoneldir. Nitekim eğitimciler -tebliğde de belirtildiği üzere- iman açısından buluğdan önceki dönemi TAKLİDİ İMAN, buluğ çağını BUHRANLI İMAN, buluğ sonrası dönemi ise KİŞİSELLEŞMİŞ İMAN olarak tanımlamaktadırlar [3]
.
Bu soruları soran gençler dini şüphe döneminin zirve noktasındaki ergenlerdir. Somuta dayalı düşünce bu dönemde soyut düşünceye evrilir. Soyut düşünmenin devreye girmesiyle birlikte bu yaşlarda daha önce görülmemiş bir tenkit ve tahlil gücü ortaya çıkar. Artık her şeyin gerçek nedenini öğrenme konusunda büyük bir istek ve ihtiyaç vardır. Bu durum çok geçmeden dikkatin inançlar üzerinde yoğunlaşmasına neden olur. Bu dönemdeki şüpheler aynı zamanda inanca karşı ilginin de varlığını gösterir. Soyut düşünme yeteneği gelişen ve kendi inancı üzerinde düşünmeye başlayan bir genç aslında dini anlamda en önemli zaman dilimini [taklidi imanını tahkiki iman seviyesine çıkarma dönemini] yaşamaktadır. Nitekim orta ergenlik dönemindeki bu dini sorgulamalar/şüpheler ergenliğin sonunda [20’li yaşlarda] çoğunlukla yeni ve dinamik bir dini yaşayış ile sonlanmış olur [2]
.
Ergenlik döneminde hızlı bir fiziksel ve ruhsal olgunlaşma yaşanır. Ancak bu ikisi senkronize olamadığı [ruhsal olgunlaşma arkadan geldiği] için ruhsal, duygusal, cinsel ve sosyal gerilimler/çatışmalar yaşanır. Hatta ergenlik dönemi bu çatışmalarla karakterize olan fırtınalı bir dönemdir. Fiziksel büyümeye paralel olarak beyin de büyür fakat kumanda merkezi  pre-frontal korteksten duygusal alanlara kayar. Cinsiyet hormonları coşar. Tüm bu fiziksel, hormonal ve ruhsal değişikliklere bağlı olarak ergen birey, dinsel inanç, cinsel kimlik ve duygusal alanlarda çatışmalar yaşar. Ergenlerdeki bu çatışmalar ergenlik sırasında meydana gelen bedensel, cinsel, duygusal, sosyal ve kişisel gelişmelerin gençte yarattığı farklılaşmalara bağlı olarak yani birbirinden çok farklı olan nedenlerin birbirine bağlı olarak ergen bedeninde ortaya çıkardıkları sonuçlar nedeniyle yaşanır [4]. Ergen birey bunları çatışmalar ve fırtınalar halinde yaşar/algılar. Ancak tüm bu fırtınalar dindiğinde [ergenlik süreci tamamlandığında] her şeyin yerle yeksan olduğu değil, yerli yerine oturduğu görülür. Sadece dini inançlar değil, cinsel kimlik bile bu dönemde [bu fırtınalardan sonra] stabil hale gelir [5]. 
.
Dolayısıyla gençlerimiz açısından asıl tehlike [gayet doğal/fıtrî olan] bu soruları sormaları değil, bizim bu soruları yanlış cevaplamamız [Kur’an ile cevaplamamamız]dır. Kur’ana ve fıtrata aykırı dini bilgileri dikte etmeye devam etmemizdir. Kur’ana aykırı mezhebi görüşleri dayatmamızdır. Dini bu şekilde takdim etmemizdir. Kısacası tehlike gençler değil biziz, biz; Gençlere ‘’sizi dindar bir nesil olarak yetiştireceğiz’’ diyerek Allah’ın dinini değil, fıtratlarının kabul edemeyeceği beşerî/mezhebî bir din anlatarak onları adeta ‘’din bu ise biz bu işte yokuz arkadaş’’ demeye mecbur eden bizleriz. 
.
Ne acı bir durumdur ki, güya sorunu tespit edip çözüm üretecek olan bu tebliğin sonuç bölümünde bile bu durum görülüyor. Çalışmayı yapan Günaydın, çözüm önerisi olarak son paragrafında şöyle diyor; ‘’Kişisel kanaatimiz ne olursa olsun sahih Ehl-i Sünnet düşüncesinin temelleri sağlam bir şekilde atılmalıdır.’’[1] Evet, aynen böyle diyor. Çözümü Kur’an merkezli bir din eğitiminde değil de [sorunun kaynağı olan] ehl-i sünnette bulacakmışız. Günaydın, yaptığı bu önerinin çözüm olamayacağını kendisi de biliyor olmalı ki bu cümlesine  şu dipnotu düşmeden de yapamıyor; ‘’Burada Ehli Sünnet çatısı altında; ehli rey çizgisi mi, ehli hadis çizgisi mi, Eş’arilik mi Matüridilik mi, gibi tartışmaların gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Bu durum kelam öğreticisinin kişisel kanaati ile alakalıdır. Ben bu sorunun, asgari müştereklerimiz üzerinden ahlaklı ve duyarlı insan yetiştirmek gayesiyle hareket etmek suretiyle aşılabileceğini düşünüyorum. Başkalarının görüşüne saygılı ve ahlaklı insan görüş farklılıklarını bir sorun, bir silah gibi algılamaz ve insan ürünü olan hiçbir düşünceyi mutlaklaştırmaz. Şu da var ki görüş farklılıklarının fazlaca ön planda tutulması, bu yaş grubu öğrencilerinin -fikri kargaşadan kurtulma amaçlı- din ile arasına mesafe koyması gibi bir neticeyi doğurabilir. Dolayısıyla mezhep görüşlerini yaygınlaştıracağız derken dinden soğutma, mezhebi kurtarmak adına dini feda etme gibi bir riskin mevcudiyetine dikkat çekmek isterim.’’[1] 
.
Evet, sorunun kaynağı olan ehl-i sünnet çatısı altındaki ekolleri/mezhepleri; ehli reyi, ehli hadisi, Eş’ariliği ve Matüridiliği dile getirip de bir türlü Kur’anı dile getirememek! Bu gençlere Kur’anı adres gösterememek. Şimdi asıl tehlikenin ne/kim olduğu anladık değil mi? Kimmiş? Somut düşünceden soyut düşünceye geçiş aşamasındaki bu gençlerin [İbrahimî sünnet kapsamında] sordukları bu fıtrî soruları mı [gençler mi] yoksa bu gençlere Allah’ın dinini değil de inatla ve ısrarla -fıtraten kabul edemeyecekleri- bir mezhep dinini dikte etmeye çalışan bizler mi?
.
Ey ulular! Ey ulu hocalar! İşte size samimiyet testi, buyurun, sorun belli, çözüm belli, maksadınız gerçekten Allah’ın dinini öğretmek ise; Allah’ın Nebi-Resulü ile gönderdiği Kitabı elinizdedir ve Allah’ın ‘’Sizin için dinimi kemale erdirdim ve size olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslam’ı uygun dördüm’’[5/3] dediği İslam da bu Kitaptadır, ya bu gençlere bu Kitabı verir ve Allah’ın dinini öğreterek kurtulanlardan olursunuz ya da onların mallarını haksız yere yer ve onları Allah yolundan alıkoyarsınız [9/34]. Tercih sizin. 
.
1-Fatma Günaydın. İmam-Hatip Liselerinden İnanç Soru[n]ları. Din Karşıtı Çağdaş Akımlar Ve Deizm Sempozyumu, Van, 2017, s.321-335.
2-Abdülkerim Bahadır, Ergenlik Döneminde Dini Şüphe ve Tereddütler, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, Haz: Hayati Hökelekli, İstanbul, DEM yayınları, 2015
3-Ali Ulvi Mehmedoğlu, Tanrıyı Tasavvur etmek, İstanbul, Çamlıca Yayınları, 2011, 
4-Adnan Kulaksızoğlu, Ergenlik psikolojisi, Remzi Kitabevi, 2004, s.18 
5-Zeki Bayraktar. İnterseks-Hermafrodit Ve Eşcinsel, Motto yayınları, 2021, s.172-179


Alıntı: Zeki Bayraktar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber