Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Babası (Boris) Harvard Üniversitesi‘nde psikoloji ve psikiyatri eğitimi veren, annesi (Sarah) bir tıp doktoru olan William’ın ilginç ve bir o kadar da trajik olan hikayesi henüz 6 aylık iken alfabeyi çözmesi ile başladı. 18 aylık iken New York Times okuru olan William; 3 yaşına geldiğinde ise Latinceyi öğrendi. İlkokul çağına geldiğinde ise 1. sınıftan 7.sınıf sonuna kadar olan eğitimini, 10 aydan az bir zamanda bitiren William, 8 yaşına basmadan Türkçe de dahil olmak üzere bir çok dili (İngilizce, Latince, Yunanca, İbranice, Fransızca, Almanca ve Rusça) konuşabiliyor, anatomi üzerine makaleler yazıp ve günlük gazeteleri okuyabiliyordu. Haliyle medyanın çok büyük ilgisine maruz kalan William defalarca New York Times’ın manşetlerinde kendine yer buluyor, medyanı da takibinde bir hayat yaşamaya başlıyordu. Nitekim bu ve benzeri nedenlerle hiçbir zaman çocukluğunu yaşayamadı.
8 yaşında başvurduğu ve tüm yazılı sınavları başarıyla geçtiği halde yeterli duygusal yoğunluğa ulaşmadığı gerekçesiyle kapısından döndürüldüğü Harvard Üniversitesine 11 yaşında iken kabul edilen William, aynı yıl 4 boyutlu objeler hakkında ders verdiği Harvard’daki eğitimini 16 yaşında tamamlayan William, bu kez de hukuk eğitimi almaya başladı. Hayatı boyunca 4 kitap kaleme alan, konuşabildiği 40 dilin yanı sıra Vendergood adında bir de dil üreten William’ın hayatı bundan sonra farklı bir yönde ilerlemeye başladı. Üstün zekasına rağmen William ne hukuk eğitimini ne de başka bir şeyi tamamlayabilecekti. Çevresine başkaldırmaya karar verdiğinde daha 17’sinde bile değildi. Gençliğin kapitalizme karşı durması için çabaladı. Katıldığı 1 Mayıs gösterilerinden dolayı 2 yıl hapse çarptırılarak aradığı inziva ve yalnızlığa kavuştu.
Ailesinin nüfuzu sayesinde hapis cezasını evde geçiren William, gerek sahip olduğu görüş ve katıldığı eylemler, gerekse ateist olmasından ötürü çok ciddi ve ağır eleştirilere maruz kaldı. Genç yaşta parlak zekasıyla manşet olduğu gazetelerde artık ağır eleştirilerle konu oluyordu. Hayatının geri kalan kısmını bilime uzak, mahkemelere yakın geçirirken, hayatı boyunca sevdiği tek kadın olan Martha Foley ile dengesiz ve karmaşık bir ilişki yaşamaya devam etti. Gündelik işlerle yaşamını sürdüren, Sidis, 17 Temmuz 1944’te beyin kanamasından (serebral hemoraji) hayatını kaybetti.
Yüksek zekasında, anne babasından gelen genlerin büyük rolü olmasına karşın ebeveynlerinin çocukları üzerinde uyguladıkları hipnoz ve yeni öğrenme metotların, üzerine yüklenmiş olan toplumsal beklentilerin, akademik dünyanın, medya ilgisinin Sidis’in hayatında travmatik etkiler yaptığı da yadsınmaz bir gerçektir. Böyle bir dahinin zamanının ve onu özümseyemeyen toplumunun kurbanı olarak insanlık adına değerlendirilememesi affedilemez bir hata olmuştur.
O zamanlar The Animate and the Inanimate (1925) adlı makalesinde uzayda ışığı bile yutan (kara delik) termodinamik alanlardan bahsetmiş olan bu dahinin hayatı, üstün zekalı olmanın mutlu olmayı garantileyeceği anlamına gelmediğinin en trajik örneklerinden biridir.
“Kusursuz bir hayat yaşamak istiyorum. Kusursuz bir hayat yaşamanın tek yolu ise inzivadan geçiyor. Her zaman benden nefret edenler olur.” – William James Sidis
Kaynaklar: 1-Fizikist;
2-https://www.gercekbilim.com/dunyada-yasamis-en-zeki-insan-…/
3-Amy Wallace “The Prodigy: A Bibliography of William James Sidis, America’s Greatest Child Prodigy”
Alıntı #Dünyatarihivemitolojisi