Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Doktorlar masaya yatırılan hastalara bakıyor, durumu ağır olanlardan ziyade ‘kurtarılabilecek’ olanlarla ilgileniyorlardı. Ancak onlara verebiliyordu zaten çok kısıtlı olan morfin’den.
Hasta bakıcılar masaya 16–17 yaşlarında bir çocuk yatırdılar. Ağır yaralıydı. Barsakları dışarı çıkmış, bacağının biri kopmuş, diğeri de parçalanmıştı.
Çocuğun yarasına bakan Doktor Tarık Nusret:
‘Bu yaralıyı alın buradan’ dedi.
Çünkü ona, orada yapılabilecek hiçbir şey yoktu.
Yaralı Mehmetçik gözlerini açarak cansız bir şekilde:
‘Baba… Baba benim. Ben Tahsin’… dedi.
Söyledikleri zor duyuluyordu.
Doktor Tarık Nusret masada yatan ağır yaralı gencin kendi oğlu olduğunu dehşetle gördü. Aylardan beri cephede olduğu için evden bir haber alamamıştı. Oğluyla aynı cephede savaştığını o anda öğreniyordu.
‘Oğlum’ dedi. ‘Oğlum benim, sen de mi buradaydın?’
Sarıldı oğluna, yanaklarından öptü. Hıçkırıklara boğuldu. Çaresizliğin pençesinde kıvranırken, ciğerparesine son bir defa ümitsizce baktı…
Sırada bekleyen yaralılar hızla artmıştı. Kaybedilecek zaman yoktu, kurtarılabilecek Mehmetçik’ler vardı.
Sıhhiye erlerinden birini çağırarak emir verdi: ‘Oğlumu alın da şu ağacın gölgesine yatırın!’
Arkadan gelen yaralılarla ilgilenmeye başladı.
Sıhhiyeler ağır yaralı askeri alarak bir gölgeye yatırmak üzere götürdüler.
Masaya hemen yaralı bir Mehmetçik daha yatırıldı. Ondan sonra bir başkası daha…
İki saat sonra işleri birazcık hafiflemişti Doktor Tarık Nusret’in...
Ağacın gölgesinde yatmakta olan oğluna doğru yaklaşıp baktı. Çoktan ölmüştü.
‘Oğlum, kınalı kuzum benim… Şehidim!’ diyecek oldu. Diyemedi. Sözler boğazında düğümlenmişti…
Aniden gözleri doldu. Gözyaşları yanaklarından aşağı süzüldü...” o günden sonra daha doktorluk yapamadığı söylenir Doktor Nusret’in..
Tarihe sığmayan bu şehitler, bu destan…
Kelimelere nasıl sığar ki?
Şiirle ifade gücünün zirvesindeki isim, M.Akif Ersoy ancak o sahneleri bize biraz canlandırabilir.
“Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor,
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdad inerek öpse, o pak alnı değer…