Benim adım Necmettin Kuyucu… Öğretmenim…

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

Odamı, masamı, bilgisayarımı, dosyalarımı, kalemlerimi, silgilerimi hatta toplu iğnelerimi bile severim.

Belki size garip gelebilir ama ben öğretmen arkadaşlarımın imzaladığı nöbet defterini bile çok severim.

Buruşturulmuş yoklama fişlerini…

Aşk şiirleri yazılmış sıraları…

Çöp kutusuna fırlatılmış kâğıt topları…

Silinmemiş tahtaları…

Duvardaki ayak izlerini…

Masanın altında unutulmuş kitapları, defterleri severim…

Belirtili isim tamlamasının vazgeçilmez nesnesini, yani sınıfın kapısının kolunu bile severim.

Sevilecek gibi değil ama…

Erkekler tuvaletinin bulunduğu katta nöbet tutarken tuvaletten gelen kötü kokuları da severim.

Ben öğretmenim…

Koridorda yankılanan uğultuyu…

Ergen çığlıklarını…

Potaya girmeyen üçlüğü…

Kaleyi bulmayan şutu…

Enseyi kızartan eşek şakasını…

Edepli küfrü…

Çift kaşarlı tostu…

Cetveli, gönyeyi, haritayı, heykeli…

Her şeyi, her şeyi severim.

Ben öğretmenim…

Deryalar, denizler, gökler, yalçın dağlar kadar büyüktür benim sevgim.

Yüksek sesle okunmayan İstiklal Marşı’nı birkaç kez tekrarlattığım olmuştur.

Saygı duruşunu bozan arka sıra haylazını tören kürsüsünden azarladığım da…

Sakal tıraşı için berbere gönderdiğim, makyajını silmesi için sınıftan çıkardığım çocuklarım da olmuştur.

Ben öğretmenim, severek öğretirim.

Herkesin hayatını güzelleştirmek, herkese mutluluk aşılamak için yaşarım.

Artık yaşamıyorum…

Öldürüldüm…

Öldüm…

Dirimin öldürülüşünü gördüm…

Öyle kolay da öldürülmedim.

Tam on sekiz bıçak darbesiyle…

On sekiz can yarasıyla…

On sekiz can havliyle…

On sekiz kere öldürüldüm.

Disiplin kurulunun üç gün uzaklaştırma cezası verdiği bir çocuğum tarafından öldürüldüm.

Üç günlük cezaya ömrümü verdim, bu dünyadan ebediyen uzaklaştırıldım.

Kendimden bahsedip kimseyi rahatsız etmek istemem.

Nihayetinde toprağa uzanmış halde ve huzur içinde ve gideceğim son yerimdeyim.

Acılarımı onardım, kanımı dindirdim, yaralarıma çamurdan merhemler sürdüm fakat…

Fakat gözyaşımı, özyaşımı kurutamadım.

Şu içimdeki acıyı bana son kez söyleten, şu satırları yazdıran kalemime mürekkep olan, o iki damla gözyaşını kurutamadım.

Oğlumu özledim…

Oğlumu çok özledim…

Hani şu bayrağa sarılı tabutumun önünde ağlayan lacivert mavi kapüşonlu mont giyen, talebe tıraşlı çocuk var ya…

İşte o benim oğlum…

Onu özledim, onu çok özledim.

Çok güzel çocuktur, çok da terbiyelidir.

Babasının tabutunun önünde gözyaşı dökerken, yüzünü gözünü silerken benim nasıl biri olduğumu sorduklarında ne diyeceğini bilemeyen o küçük delikanlı var ya…

İşte o benim oğlum…

Onu çok özledim, en çok onu özledim.

Keşke tabutuma omuz verecek kadar boyu, beni havaya kaldıracak kadar kolları uzasaydı.

Hiç olmazsa o kadarcık yaşayabilseydik beraber.

Olmadı…

Ben öldürüldüm…

Bir nesil öldürüldü, öldürücü bir nesil tarafından öldürüldüm.

Sokağın başında öğretmenini görünce düğmesini ilikleyen bir neslin çocukları tarafından öldürüldüm.

Benim adım Necmettin Kuyucu, öğretmenim.

Gebze’de öğrencim tarafından öldürüldüm.

Pülümür yolunda öldürülen Necmettin öğretmenden sonra öldürülen ikinci Necmettin öğretmenim.

Öldürmemelerini, hak yememelerini, dürüst olmalarını, namuslu olmalarını öğrettiğim çocuklarım tarafımdan öldürüldüm.

Geride kalan çocuklarımı, karımı, masamı, kalemlerimi, nöbet çizelgemi, bir de öğretmenler odasında kalan çay fincanımı, hepsinden önemlisi, yaşayamadığım hayatımı size emanet ediyorum.

Hiç olmazsa emanetlerimi koruyun, bunu istiyorum.

Her şekilde yaşamayı becerebilenleri de alkışlıyorum.

Hepinizi gözlerinizden öpüyorum.

Necmettin Kuyucu…

( Faruk Aksoy - 6 Nisan 2019)

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber