Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Hiçbir zaman sofradan tok kalkamayacak ve kilo alamayacak bir çocuk olmamı dert etmiyorum. Daha az üşümeyi isterdim, hepsi bu...
Benim adım Azra. Ayak basılmamış kummuş ismimin anlamlarından biri. Ayak izi değmemiş bir deniz kıyısında kum tanesi olmayı hayal ediyorum kar boranda okuluma giderken. Ya da ille bir ayak izi olacaksa, bir kırlangıca ait olsun bu iz, bir kediye, bir köpeğe. İnsanları sormayın bana, sevgiler vardır heveslenip de emek verdiğim. Kardeşlerim mesela, üç kız kardeşimin ablası değilim yalnızca, annesiyim ve onlar benim biricik sevgilerim...
“Annesi ölmüştür, yazık” diyeceksiniz. Annem sağ ve üç kız kardeşime yaptığım gibi ona da annelik yapıyorum. O da benim biricik sevgim, evlat kokum, canım ciğerim. On yaşında bir kız, annesini evladını koklar gibi kokluyorsa, sanırım büyüdüm ben.
Annem babamı sevmiş, babam annemi sevememiş. İlk başta kendisini sevememiş ki babam, annemi ve bizi bırakıp gitti. Babam gittiğinde annem yirmi birindeydi. Yirmi birinde dört çocuk annesi yapayalnız bir kadın. Annemin saçları yirmi birinde ağarmaya başladı... Ben üç yaşındaymışım o zaman, annesini “ağlama “ diye avutan bir bebe. Öyle bir bebe ki, daha körpecik haliyle annesine annelik yapmaya gebe...
Acıklı bir hayatım yok benim. Bazı çocuklar bağışlayarak doğar babasını, akrabalarını, kendisine acıyanları. Bağışlayınca ne oluyor biliyor musunuz? Büyüyorsunuz erkenden. Bedeniniz büyümüyor yalnızca, ruhunuz da büyüyor, ruhunuzdaki umut, direnç ve barış da. Kendimle barışığım ben. Yırtık ayakkabılarımla okula gitmektense, yırtık olmayan terliklerimle okula gidecek kadar barışığım kendimle. Beni o halde görüp de, “babası puşt bunun, zavallının haline bak” diyorlar. Bağışladığım babama “puşt” denmesi gücüme gidiyor. Terliklerimse zavallılığım değil, onurumdur benim! Namuslu bir çocuk yürüyor terlikleriyle dere tepe ve sırt çantasındaki yumurtalı ekmeğini kendisi hazırlayıp, önce paylaşıyor annesi ve kardeşleriyle...
Annem yirmi sekizinde şimdi. Akıl sağlığını yitirdiği söyleniyor. Deliymiş benim annem. Susuyor hep. Kardeşlerim ağladığında bile susuyor. Ben gülümsüyorum anneme. Dün yirmi sekizinci yaş günüydü. “Sana hediyeler alacağım bundan sonraki yaş günlerinde “ dedim. Gülümsedi. “Ruj alacağım” dedim. Yine gülümsedi. “Rimel de alacağım” dedim. Sarıldı bana, sımsıkı sarıldı. Annemin sesini duydum kaç zaman sonra. “Sahi mi Azra?” dedi. Kardeşlerim de yanımızdaydı. Dediler ki, “Azra Abla, annemizin sesi çok güzel...” Sordular bana sonra, “rimel ne demek?” “İyi bir şey” dedim, “annemizi iyileştirecek, güzelleştirecek bir şey...” Yanı başımızdaki annemizin sesini duymak bize öyle iyi geldi ki...”Sahi mi?” diye soracaksınız, “yeminlen, sahi...”
“Azra” diye seslendi öğretmenim bugün derste. “Bana bir cümle kur, o cümlede bir hikâye olsun. Üç kelime vereceğim sana” dedi, “eğer ki üç kelimeden tek cümlelik bir hikaye yazabilirsen ne dilersen dile benden.” “Bir şey istemem sizden” dedim, "ama hemen yazarım hikâyeyi.” “Ayna “ dedi öğretmenim, “gökkuşağı” dedi ve “terlik”... Başım öne eğildi. Terliklerime baktım öylece. Annemi düşündüm ve kardeşlerimi... Kalktım sıramdan. Tahtaya doğru yürüdüm. Aldım elime tebeşiri. Gözlerim doldu. Titredi elim. Düştü tebeşir elimden. Zar zor aldım yerden. Yine düştü... “Özür dilerim Azra“ dedi öğretmenim, “geçebilirsin yerine. “ Sıkı sıkı kavradım tebeşiri bu sefer. Sıktım dişlerimi. Boğazım düğüm düğüm...Tek bir cümle yazdım tahtaya, bir cümlelik hikâye... “ “Bir kız çocuğu annesinin rimeli olmayı düşlerken ayna karşısında, aynada bir gökyüzü beliriverdi ve çocuğa “sen ayakkabınla değil terliğinle çok güzelsin” dedi... Ağladı öğretmenim. “Amacım seni üzmek değildi Azra” dedi. “Muhteşemsin” dedi. “Sana ayakkabı alayım” dedi. “İstemem” dedim. “Bir şey iste “ dedi, “lütfen” dedi. “Rimel” dedim, kısık bir sesle. "Annen için mi?” dedi. Gülümsedim...
Anneme diyeceğim bu akşam, “dün yirmi sekizinci yaş günündü, bugün yirmi dokuzuncu; bu rimel senin için anneciğim...”
Kardeşlerim yine duyacak annemin o güzelim sesini ve ağaran saçlarını kahverengiye dönüşmüş görecek annem ayna karşısında., -asıl rengiyle, zerafetle-. Annem saçlarıyla ve makyajıyla tutunacak hayata , ben ve kardeşlerimse annemin mutluluğuyla...
Hçbir zaman sofradan tok kalkamayacak ve kilo alamayacak bir çocuk olmamı dert etmiyorum. Daha az üşümeyi isterdim, hepsi bu...
Ergür Altan
Alıntı