Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
-3 Mayıs 1920 tarihinde oluşturulan hükümette Osmanlı devletindeki Şeyhülislamlık karşılığı olmak üzere Şer'iye ve Evkaf Vekâleti adı altında bir Bakanlık kurulmuş,
-3 Mart 1924'te kurulan Diyanet İşleri Reisliği'ne dönüşmüş…
-Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevi, kuruluş kanunu olan 429 sayılı Kanun'da "İslam dininin itikat (inanç) ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek" şeklinde ifade edilmiştir.
-Ülkedeki tüm cami ve mescitlerle bunların görevlilerinin idaresi başkanlığa verilmiş.
-1924-1926 yılları bütçe kanunlarında kadro dereceleri ve sayıları belirtilmeksizin merkez teşkilatında Reis ile çeşitli kadrolar maaş yekûnu (toplamı) olarak yer almıştır.
-1927 yılı Bütçe Kanunu'nda, 71'i merkezde olmak üzere toplam 7.172 adet kadro ile Diyanet İşleri Reisliği'nin merkez ve taşra teşkilatlarının idarî yapısı da ilk defa belirtilmiştir.
-22 Haziran 1935 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2800 sayılı "Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun", Başkanlığımızın ilk teşkilat kanunudur. Bu kanunda, teşkilatın yapısı, kadro durumu tayin usulleri, her vilayet ve kazada bir müftü bulunacağı hükme bağlanmış, müftü seçimi usulü belirlenmiştir.
...
...Türkiye'nin de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da kurucusu büyük önder Atatürk'tür.
...
Bugün vatanımızda camiler yapılıyorsa, ezanlar okunuyorsa, Müslümanlar serbestçe ibadet ediyorlarsa, gayrı müslimler bile huzur içindelerse bilin ki Atatürk sayesindedir.
...
O Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki;
-İlk olarak Kur'anın dilimize çevrilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçe'ye çevriliyor.
-Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.
-Sarık ve cüppeyle artık dünyada muvaffak olmanın imkânı yoktur. Yaptığımız muazzam inkılaplarla medeni bir millet olduğumuzu cihana ispat ettik.
-Bir takım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacılara talih ve hayatlarını emanet eden insanlardan mürekkep (oluşan) bir kütleye, medeni bir millet nazariyle bakılabilir mi?
-Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu.
-Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris (açgözlü) ve imansız bir takım hocalar da vardır.
...
(Orhan Uğuroğlu)