Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
1925'de bir yaz günüydü. İzmir'de Kordonboyu'nda, Atatürk'e tahsis edilen evin mermer sofrasında büyücek bir sofra etrafında toplanmıştık. İçiliyor ve konuşuluyordu. Kordon üzerindeki kapılar ve pencereler açıktı. Halk üst üste yığılmış, içeriyi ve bizi seyrediyordu.
Başyaver Binbaşı Rasuhi kalktı, pencereleri ve kapıyı kapattırdı. Gazi Mustafa Kemal, niçin kapatıldığını sordu. Halk bakıyor da onun için, dediler.
Gazi, kapıların ve pencerelerin kanatlarını açtırdı ve sofrayı kapıya yaklaştırttı. Kadehini birkaç defa kaldırdı. Halkın şerefine içti. Dışarıda bir alkış tufanıdır koptu. Vakit ilerledikçe halk dağılmaya başladı. Nihayet kimse kalmadı.
Paşa, "Rasuhi Bey," dedi, "haydi şimdi davet edelim bakalım, kimse gelir mi ? Halkın seyrinden, merakından değil alakasızlığından, küskünlüğünden korkmalı. Şimdi onlara Mustafa Kemal içiyor, sarhoşun biridir derlerse, evet, biz onu gördük, başka neyi, ne günahı var, bize onu söyleyin, derler. Ve beni müdafaa ederler !" ..
(NİYAZİ AHMET BANOĞLU, "Nükte ve Fıkralarla Atatürk", sayfa 127)