Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Uzman ve başöğretmenlik eğitim seminer programı ve sınavı eğitimci camia tarafından şu sıralar eleştiri ve protestoların merkezinde yer alıyor.
Özellikle sosyal medyada eğitimci çevreler sınav ile unvan verilmesine karşı çıkıyor. Görev yapan öğretmenlere akademisyen çevrelerden de destek geliyor. Eğitim seminer videolarından tutun da MEB’in yayınladığı çalışma kitapçığına, uzaktan eğitim ile kısa sürede verilen yüksek lisans programlarına, fen edebiyat mezunlarının pedagojik formasyon alabilmek için tamamladıkları yüksek lisans eğitimlerinin sınavdan muaf tutulmasına ve daha pek çok konuya dair eleştiri ve şikayetler var.
Bir eğitimci olarak eğitim videolarına ve MEB’in yayınladığı kitaba da bir göz attım. Ayrıca sosyal medyada eğitimci çevrelerin ve öğretmenlerin dile getirdiği şikâyet ve eleştirilerini de inceledim. Bir kısmını da burada tırnak içerisinde sizlerle paylaşacağım. Öte yandan sendikalardan da sınavın iptal edilmesi; her 10 yılını dolduran öğretmenlere uzman öğretmenlik, 20 yılını dolduranlara da başöğretmenlik unvanın verilmesi yönünde talepler var.
Esasında dışarıdan bir gözle olayı değerlendirdiğimizde bu eleştiri ve tepkilerde öğretmenlerin haklı olduğunu söyleyebiliriz. Bir kere en başta şu an öğretmenlerimiz malumunuz olduğu üzere tatildeler. Yani bu sıcak yaz aylarında dinlenip memleketlerinde aileleriyle birlikte vakit geçirmeleri gerekirken yoğun bir video semineri ve çalışma kitabına çalışmak durumda kalıyorlar. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların içinde yaşama mücadelesi içinde iken bunu acaba hangi psikoloji ile yapacaklar.
Dilerseniz kısa kısa derlediğim eleştiri ve şikâyetleri okuyalım;
“Seminer programında anlatılanlarla uygulananlar aslında birbiriyle çelişiyor. Öğretmenlere mutlak bir değerlendirme yerine portfolyo tarzı süreç içinde bir değerlendirme ile uzmanlık verilebilirdi.”
“Bugün öğretmenlerin yetersiz olduğunu düşünüp bir sınava tabi tutulmak suretiyle unvan verilecekse hem de üç dört aylık bir süreçte, uzaktan verilen bir eğitimle… O zaman da sormazlar mı her yıl hizmet içi eğitim seminerlerinde ne yaptınız diye? Şimdi kendinizi mi yoksa öğretmenlerinizi mi yetersiz buluyorsunuz?”
“Öğretmenlik meslek ve becerileri öyle uzaktan eğitimle notla kitapla değil yaparak yaşayarak geliştirilir. Nitekim üniversitede de böyle anlatıldı. Eğitim videolarında da böyle anlatılıyor. Meslekte 10 yılını ve 20 yılını dolduranlara hak ettikleri bu unvanlar verilmelidir. Bugün ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan ancak güçlü, morali ve motivasyonu yüksek öğretmenlerin emekleriyle çıkıp kalkınabiliriz.”
“Bir an için düşündüm de sınavdan sonra sonuçlar açıklandığında öğretmen arkadaşlarla birbirimize soracaz ne yaptın kazandın mı? Diye kimi kazandığını neşe ile açıklarken kimi kazanamadığını üzülerek söylemek zorunda kalacak. Sonra her ay maaş bordrosu asılırken ne hissedecek kaybedenler. Ya veliler çocuklarını okula kaydederken öğretmenleri sorgulamayacak mı? Uzman mı, değil mi ? diye çocuğumun dersine uzman öğretmen girsin demeyecek mi? Ya öğrenciler uzman olamayan öğretmenleri için ‘daha kendi sınavı kazanamamış bizi sınava nasıl hazırlayacak?’ demeyecek mi?”
“Mimar Sinan’ın uzmanlığı onu çoktan seçmeli bir sınavla test ederek değil, eserlerini analiz ederek anlaşılabilir.”
“öğretmenlik mesleği, uzmanlık mesleğidir. Her öğretmen başöğretmendir. Uzmana ‘uzmanlık’ başöğretmene başöğretmenlik unvanı vermeyi sınav koşuluna bağlamak, öğretmeni yok saymaktır.10 yılını dolduran uzman,20 yılını dolduran başöğretmen olmalıdır.”
Öğretmenlerimizin ve eğitimin kalitesini arttırmak istiyorsak böyle sınavlarla değil, süreç içinde mesleği icra ederken bir takım şeyler yapmalıyız. Öğretmenlerimizin her bakımdan donanımlı ve güçlü birer eğitimci olmaları için önce hizmet içi eğitim faaliyetlerini daha etkili ve yüz yüze eğitimler ile alanında uzman kadrolarla yapabiliriz.
Birkaç saatlik sınav ülkede her şeyin belirleyicisi oldu maalesef.
Öğretmenlerimizi bilgi ve becerileri bakımından daha güçlü kılmak istiyorsak ilk olarak dublaj sanatçılarından diksiyon ve konuşma eğitimi verelim. Sonra ulusal ve uluslar arası konferans seminer vb. etkinlik ve eğitimlere gönderelim. Öğretmenimiz hem okuyarak hem gezerek bilgi, tecrübe kazansın. İstediği her kitaba ister kütüphanelerden isterse satın almak suretiyle ulaşabilsin. Ülke kütüphaneleri PTT kargo ile cüzi fiyatlar ile öğretmenlerimize ödünç gönderilebilsin. (Öğretmenlerimizin bulunduğu yerleşim yerindeki kütüphanelerde bulamadığı kitaplar olabilir. Nitekim baskısı olmayan kitaplar da olabiliyor.) Sonra satın almak isterse de öğretmenlere özel hatırı sayılır indirimler de yapılabilir.
Yurtiçi ve yurtdışı üniversite, yurt, öğretmenevleri tüm kamu ve devlete ait konaklama imkânı olan yerler öğretmenlerin ve ailelerin hizmetine verilsin. Üniversitelerde öğretmenlerimize, yüksek lisans ve doktora programları koşulsuz şartsız istediği alanlarda yapabilme imkânı tanınsın. Kendi potansiyelini geliştirmek isteyen öğretmene engel koymamalı bu ve buna benzer birçok uygulama ile öğretmenlerimizin gelişimine katkı sunup gelişmelerine yardımcı olabiliriz.
Mutlu ve güçlü öğretmen, mutlu ve güçlü bir neslin, kalınmış bir ülkenin habercisi ve teminatıdır.
Alıntı: Vedat DEMİR / Eğitimci Yazar