Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Sınavsız bir eğitim istemi yıllardır ülkemizde tartışılan bir konu…
Bunu pek çok milli eğitim bakanı ve eğitimci hayal edip arzuluyor. Öğrenci ve ebeveynlerini söylemiyorum bile…
Zira sınav sisteminin açtığı yaralar hepimizin malumu olan şeyler. Neresinden bakarsanız bakın tahrip edici ve oldukça yıpratıcı bir sistem. Eğitimi bile başlı başına amacından saptırmış durumda…
Peki, gerçekten de ülkemizde sınavsız bir eğitim sistemi mümkün olabilir mi?
Dünyada bazı ülkelerde her ne kadar sınavsız sistemler uygulansa da ülkemizde bu sistemin uygulanması pek mümkün görünmüyor. Neden mi?
Çünkü ülkemizde sınavsız bir eğitim sistemini istemek lokomotifsiz bir trenin onlarca vagonu ile hareket etmesini istemek gibi bir şey olur.
Zira üniversite sınavlarına başvuru yapan 4 milyon 504 bin 559 adayı taşıyabilecek bir mesleki istihdam potansiyeli yok. Sınavlara giren öğrenci sayısına bakılınca ülkemizin müthiş bir nitelikli insan potansiyeli var.
Ne var ki bu potansiyel kaynakların ekonomik faaliyet alanlarına göre istihdam edilip yönlendirilmesi için öncelikle ülkemizde farklı ekonomik faaliyet kollarında gelişme ve denge olmalıdır. Mevcut halde herkes üniversiteler ile maaşlı, hizmet sektörüne yöneliyor.
Oysa ülkemizin tarım, sanayi, maden, ticaret gibi tüm sektörlerde bilim ve teknolojiye odaklı bölgesel kaynaklara dayalı dengeli gelişim sağlaması gerekiyor. Bu sebeple yıllardır meslek liselerinin önemi anlatılıyor.
Ancak pek de başarılı olunduğu söylenemez.
Bir dönem köy enstitüleri ile kırsalda üretim odaklı bir eğitim modeli uygulandı. Çok da başarılı sonuçları olmuştu. Aslında yerinde ekonomik gelişim ve istihdam uygulansa üniversite kapılarına bu denli yığılımın önüne de geçilebilir.
Ülkemizde gençlerimiz maalesef girişimci ve üretken değiller. Öte yandan üreten, araştıran ve girişimci olan gençlerimizin önünün de açık olduğu hatta ciddi bir şekilde desteklendiği de söylenemez. Gençler bir an önce garantili ve maaşlı iş peşinde… Bir kısmı da kısa sürede çok zengin olma ve yükselmeyi arzuluyor.
Ülkemizin tüm bu gençlerimizi değerlendirecek bir sistem kurabilmesi için önce en başta tarım, maden, sanayi, hizmet dallarında gelişmiş ülkelerin seviyesine erişebileceği ve kendi kendine yetebileceği bir kalkınma planını büyük bir disiplinle ortaya koymalı ve gençlerimizi de buna göre erken yaşlarda istihdam edilmelerinin önünü açmalıdır.
Meslek lisesinden mezun olan bir gencimiz, yeterli bir kazançla iş olanağı bulduğunda üniversite kapısında şansını denemektense hemen iş hayatına atılmayı tercih edecektir. Yani ekonomik faaliyet kollarında dengeli bir yatırım hamlesi gerçekleştirilip dışa bağımlılık ve cari açık kapatılırsa üniversite kapısındaki bu yoğunluk da doğal olarak azalacaktır.
Bu noktada siyasetten iş dünyasına ve küçük girişimciye kadar herkes elini taşın altına koyup inisiyatif almazsa gençlerin zor ve yıpratıcı olduğunu bildiği halde iş ve istihdam hatta gelecek kaygısıyla elindeki tek seçenek olan üniversite kapısından geçebilmek için sınavlara girmekten başka çaresi olmayacaktır.
Kısacası ya ekonomik anlamda çok büyüyüp tüm potansiyelimiz ile üretici bir toplum olup lokomotif bir ülke olacağız ya da lokomotif ülkelerin arkasında vagon olup bizi çekecek ülke arayacağız.
Zira gençlerimiz artık gözünü yurtdışına dikmiş, çareyi orada arıyor. Nice potansiyeli yüksek gencimiz, beyin göçü ile kendi mücadelesini vermeye uğraşıyor.