Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Kovid-19 salgını nedeniyle okulların uzun süre kapalı kalması ve uzaktan eğitime geçilmesiyle başlayan sancılı süreç eğitimin bütün kademelerini olduğu gibi, lise ve üniversite giriş sınavlarına hazırlanan gençleri de olumsuz etkilemiştir. İlkokul ve anaokulu öğrencilerinin yanı sıra 8’inci ve 12’nci sınıflarda bir süre yüz yüze eğitim uygulanmaya çalışılsa da, salgının seyri öğrencilerin okullarından uzun süre ayrı kalmasına neden olmuştur.
Kovid-19 salgını toplumsal yaşamın bütün alanlarını, özellikle eğitim sistemini olumsuz etkilemiştir. Çocuk ve gençler uzun süre yüz yüze eğitimden ve okullarından uzak kalmış, bu durum öğrencilerde akademik, sosyal ve psikolojik kayıplar yaşanmasına neden olmuştur. Salgının yaygınlaştığı ve eğitim bileşenlerinin büyük risk altında olduğu dönemlerde TTB başta olmak üzere, çok sayıda bilim insanının itirazına rağmen sınavların ertelenmemesi öğrencilerin eğitim hakkı ve sağlığı ile ilgili kaygıların yok sayılmasına neden olmuştur.
Türkiye’de Liselere Geçiş Sınavı’na (LGS) ve Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) her yıl milyonlarca öğrenci girmektedir. Eğitim sistemimiz ilkokuldan başlayarak üniversite sonrasına kadar, kelimenin tam anlamıyla yarışma ve elemeye dayalı, sınav odaklı bir anlayış doğrultusunda oluşturulmuştur. Eğitim sistemi öğrencileri eğitmek, onların çok yönlü olarak gelişmelerini sağlamak yerine her yıl milyonlarca öğrencinin girdiği merkezi sınavlara hazırlayan sağlıksız bir yapıya bürünmüştür.
Türkiye’de okullar, mevcut sistemin ekonomik ve siyasal ihtiyaçları doğrultusunda sürekli olarak yeniden yapılandırılmaktadır. Okula adım attıkları andan itibaren çocukluklarını bile yaşamadan tam anlamıyla bir yarış içine sokulan çocuk ve gençler arasındaki eğitim rekabeti sadece okulda değil, günlük yaşamın her alanında hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.
AKP iktidarı ve MEB, eğitimin bütün kademelerinde benimsediği dayatmacı tutum nedeniyle eğitimde yaşanan sorunları daha da derinleştirirken, öğrencilerin ve velilerin tercihleri yok sayılmaktadır. MEB öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda istedikleri okulda okuma koşullarını sağlamak yerine, öğrencilerin hangi okula gideceğine, hangi dersleri alacağına tek başına karar vererek dayatmacı bir tutum sergilemektedir.
LGS ve YKS Eğitimdeki Eşitsizliklerin ve Adaletsizliklerin Gölgesinde Yapılacaktır
6 Haziran Pazar günü yapılacak olan LGS ve 26-27 Haziran tarihlerinde yapılacak olan YKS öğrencilerimizin yaşamı ve geleceği açısından belirleyici öneme sahip sınavlardır. Salgın koşullarının devam ettiği, bulaş ve yayılma riskinin sürdüğü bir dönemde, ne kadar önlem alındığı söylenirse söylensin, sınavlara katılacak öğrenciler ve onlarla birlikte okullara gelecek velilerimizin ciddi kaygıları bulunmaktadır.
Salgın koşullarında eğitim öğretimin bütün eksikliklerine rağmen uzaktan yapılmaya çalışıldığı, çok sayıda öğrencinin uzaktan eğitime erişiminde ciddi sorunlar yaşandığı bir dönemde, LGS ve YKS gibi sınavların kapsamında değişiklik ya da seyreltme yapılmayarak öğrencilerin bütün örgün eğitim müfredatından sorumlu tutulması yeni haksızlıkları ve adaletsizlikleri beraberinde getirecektir. Bu durum, uzaktan eğitime erişemeyen, müfredatı takip edemeyen çok sayıda öğrenci açısından ciddi bir adaletsizlik yaratacak, uzaktan eğitime erişim imkânı olmayan öğrencilerin aleyhine olacaktır.
Eğitimde uzun yıllardır var olan eşitsizlikler, salgın ve uzaktan eğitim sürecinde daha önce hiç olmadığı kadar derinleşmiştir. Özellikle sosyoekonomik durumu iyi olmayan yoksul aileler, tarım işçisi çocuklar, özel eğitim kapsamındaki çocuklar, anadili farklı olan çocuklar ve diğer dezavantajlı gruplar uzaktan eğitime büyük ölçüde ulaşamamış, MEB gerekli adımları atmadığı için fiili olarak sistemin dışına itilmiştir. MEB salgının başından itibaren eğitimde dezavantajlı grupların yaşadığı erişim sorununa kalıcı çözümler üretememiştir.
Aradan 15 ay geçmesine rağmen, hala çok sayıda öğrencinin uzaktan eğitime erişimde çok ciddi sorunlar yaşadığı bir dönemde her şey yolundaymış gibi hareket etmek doğru değildir. Yüz yüze eğitimle kıyaslanamayacak kadar dar ve sınırlı olanaklarla yapılan uzaktan eğitimde ve canlı derslerde, bilgisayarı, interneti ve hatta televizyonu olmadığı için derslere katılamayan öğrencileri yok saymak, müfredatı yüz yüze eğitime göre değerlendirmek büyük bir haksızlık olacaktır.
Uzaktan eğitim koşullarında yapılacak olan merkezi sınavlarda müfredat ve ders içerikleri tüm farklılıklar dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Uzaktan eğitime erişemeyen öğrencilerin içinde bulunduğu koşullar mutlaka dikkate alınmalıdır. Öğrencilerin sınavlarda hangi konulardan sorumlu olacağı masa başında değil, sahadan alınacak veriler doğrultusunda belirlenmelidir.
Eğitimde Temel Sorun Eğitim Politikasının Olmaması ve Sınav Merkezli Eğitimdir
Ortaöğretime geçiş sistemi (Liselere Geçiş Sistemi) açısından baktığımızda iktidarın hayata geçirmeye çalıştığı eğitim politikasının özünü, özellikle yoksul emekçi çocuklarını meslek liselerine, imam hatip liselerine ya da açık liselere yönlendirerek, çocuklara bir anlamda “Kırk katır mı, kırk satır mı?” dayatması yapmak olduğu anlaşılmaktadır. Bugüne kadar, çeşitli adlar altında ulusal (ABİDE) ve uluslararası (TIMSS, PISA) yapılan sınavlarda ortaya çıkan sonuçlar üzerinden yapılan değerlendirmeler, çocuk ve gençlerimizin matematik bilmeyen, soyut düşünemeyen, doğadaki olayları algılamakta ve yorumlamakta bilimsel anlamda yetersiz kaldıklarını, diğer ülkelere göre oldukça geride olduklarını göstermektedir.
Eğitim sistemi çocuklarımızı ve gençlerimizi gerçek anlamda eğitmemekte, sadece yapılacak sınavlara hazırlamaktadır. İlkokuldan itibaren üniversiteye kadar yapılan sınavlarda çocuklarımız ve gençlerimiz resmen yarıştırılırken, okulda ve günlük yaşamda birbiriyle rekabet etmeleri istenmektedir. Sınavlar üzerinden yapılan eleme ve yönlendirmeler, zaten eşit ve adil olmayan bir eğitim sistemi içinde özellikle yoksul emekçi çocukları, kız çocukları ve anadili farklı olan çocuklar açısından yeni eşitsizlikler ve adaletsizlikleri beraberinde getirmektedir.
İkili öğretim, kalabalık sınıflar, altyapı eksiklikleri, öğretmen açıkları, yetersiz ücretler gibi pek çok sorunun yanında, özellikle son dönemde artan ücretli öğretmenlik, sözleşmeli öğretmenlik, geçici personel çalıştırma gibi uygulamalar, eğitimin niteliğini ve sürekliliğini olumsuz etkilemiştir. Her yıl on binlerce öğrencinin yapılan sınavlardan “sıfır” puan alması, öğrencilerin ortalama başarısının artmak bir yana sürekli düşüş göstermesi, temel eğitimden ortaöğretime geçiş sürecinde yıllardır yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretilmemesinin sonucudur.
Öğrencilerimiz Sınav Cenderesinden Kurtarılmalıdır
İlköğretimden başlayarak üniversiteye kadar, sürekli olarak yapılan sınavlara endekslenmiş bir eğitim sisteminin nitelikli olması mümkün değildir. Öncelikli olarak yapılması gereken, öğrencilerimizi sınav cenderesinden kurtarmaktır. Kapitalizmin dayattığı “piyasacı eğitim” anlayışının tipik bir örneği olan bu anlayış derhal terk edilmeli, öğrencileri birbiri ile rekabet eden değil, onları geliştiren, çok yönlü bilgi ve beceri kazandırıcı, nitelikli bir eğitim anlayışı benimsenmelidir.
Eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve dolayısıyla ailelerine dayatmada bulunulmamalı, eğitim sisteminin öncelikli sorunu olan ‘sınav merkezli eğitim’ anlayışı terk edilmelidir. Her öğrencinin kendi ilgi ve becerisi doğrultusunda hangi alanda okuyacağına kendisinin karar vereceği eğitim sistemi oluşturulmalıdır.