Bir cümlede verilen mesajı yakalamayı, nefes alarak sağlayan virgüldür.
İşte iyi insanlar, virgüle benzer. İyi bir insan; İnsana soluklanmayı, nefes almayı ve hayatı doğru algılamayı sağlayarak hayatın güzelliklerini fark ettirir.
O yüzden virgülü seviyorum.
Örnek mi?
"Oku baban gibi, eşek olma."
"Yaşlı, kadına yer verdi"
"Hasta, doktora seslendi"
Noktalı virgülü seviyorum.
İki cümleyi; iki yolu, iki şehri, iki insanı, iki dereyi birbirine bağlar gibi bağlıyor.
Örneğin "Eşek ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır."
"Noktayı seviyorum."
Çünkü "Yeter demeyi, uzatmamayı, bitirmeyi ve sonlandırmayı çok seviyorum."
Haddini ve kendini bilmeyen veya ucuzlaşan ve basitleşen insanlarla uzatmak yerine, noktayı koyup bitirmeyi seviyorum. Elbette onlara ait kötü anılardan ders alıp henüz pişmemiş ham yanlarımın pişmesini de seviyorum.
Nitekim “Güven bitmişse virgül koyup düşünmeye gerek yok. Nokta koymanın zamanı gelmiştir.” der Jane Austen.
Hem nokta, bitirmek ve sonlandırmak olsa da aynı zamanda yeni bir başlangıçtır.
Zira “Nokta her zaman bir son demek değildir, bazen kendinden sonraki harfin büyük olacağını gösterir.” der Adam Fawer.
İşte noktanın açtığı, sunduğu ve ikram ettiği yeni yolu ve yolculuğu seviyorum.
Bazen de sabır ve umutla "Üç noktayı koyup sonlandrmamayı ve yola devam etmeyi seviyorum."
Bazı insanlara zaman tanımak ve bazı olayları zamana bırakmak gibi...
Hem Hz. Mevlâna der ki;
Üç nokta aşktır,
Her nokta gizli bir ahtır,
Seviyorum deyip haykıramamaktır,
Boğazda düğümlenen iki çift sözdür,
Dilin lâl, gönlün melâl olduğu andır,
Gözlerden süzülemeyen iki damla gözyaşıdır,
Hissedilen fakat bir türlü yazılamayandır,
Kelimelerin kifâyetsiz kaldığı andır,
Üç nokta; bitmeyendir bitemeyendir...
Ünlemi de seviyorum!
Haksızlığa karşı öfkelenmeyi, tüylerimin diken diken olmasını, heyecanlanmayı ve ürpermeyi seviyorum!
Vay, şu başıma gelenler!
İşte şimdi yandık!
Ee, yeter artık!
Hah, şimdi oldu!
"Tırnak işaretini" de seviyorum.
Çünkü bazı şeyleri ve insanları, "Özel sevmeli" ve "önemli" olduklarına "dikkat" çekmeli. O yüzden "Tırnak işaretini" de seviyorum.
İki noktayı seviyorum.
İki nokta: Değer verdiğim insanlarla göz göze ve insan insana sohbet ederek demlenmiş bilgilerin ve duyguların tadında ve güzel bir demde karşılıklı açıklamalar yapmayı ve yeni bilgiler öğrenmeyi seviyorum.
Soru işaretini mi?
Onu da çok seviyorum.
Soru işareti, dolayısıyla şüphe oluşturan güvensiz insanlara çarpı atıp silmeyi çok seviyorum.
Ayrıca bana acaba dedirterek, tekrar düşünüp doğru karar vermemi sağladığı için de soru işaretini seviyorum.
Ama parantezi sevmiyorum.
"Anlaşılayım" derken ortalığı velveleye verip kalabalıklaştıran ve uzattıkça güven vermeyen insanları andırır.
O yüzden parantezi sevmiyorum.
Bir de kısa çizgiyi sevmiyorum.
Bana vedayı, ayrılığı, yalnızlığı, hasreti ve gurbeti hatırlatır.
Birbirine hecelerle sıkı sıkıya ve ahenkle bağlanan kelimeleri; "şak" diye ansızın ayırıp bazen bir tek heceyi üst satırda bırakıp yalnızlaştırmasını, bazen de bir tek heceyi alt satıra acımasızca göndermesini sevmiyorum.
İstisnalar olsa da bütün noktalama işaretlerini çok seviyorum.
Ama "Bütün noktalama işaretlerini, en çok yerli yerinde kullanılmasını seviyorum."
Bir de bazı kelimeleri, bazı kelimelerden daha çok seviyorum.
"Mahir" kelimesini "yetenek" kelimesinden ve "zarif" kelimesini "anlayışlı" kelimesinden daha çok seviyorum.
Çiçekleri seviyorum.
Kır çiçeklerini saksıda yetişen çiçeklerden daha çok seviyorum.
Koparmayı değil, seyre çıkmayı seviyorum.
Hele çiçek tomurcuklarının güneş ışınları ile buluşup kaynaşarak çiçeğe dönüşmesine tanıklık etmeyi daha çok seviyorum.
Hayvanları seviyorum.
Hayvanları, bazı haddini ve sınırını bilmeyen, "değerleri" kendi çıkarlarına alet eden ilkesiz, tutarsız; doğaya, insanlığa ve topluma zarar veren insanlardan daha çok seviyorum.
Bir işe yaramayanları, kendini birşey zanedenlerden daha çok seviyorum.
Ve insanların ön yargılarından dolayı doğru anlaşılmayı seviyorum.
Kısacası "Yerli yerinde kullanılan herşeyi seviyorum."
Bilmem anlatabildim mi?
Mehmet Şah Marhan
Eğitimci-Sosyolog
23.03.2021