Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
1973 yılında yürürlüğe giren 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu öğretmenlerin yükseköğrenim görmeleri zorunluluğunu getirilmiştir. İlkokullara sınıf öğretmeni yetiştirilmesi için 1974-1975 öğretim yılından itibaren iki yıllık eğitim enstitüleri açılmıştır. 1982 yılında yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iki yıllık eğitim enstitüleri eğitim yüksekokuluna dönüştürülerek eğitim fakültelerine bağlanmıştır.
Eğitim yüksekokullarının süresi 1989-1990 öğretim yılından itibaren dört yıla çıkarılmış ve eğitim yüksekokullarının bazıları eğitim fakülteleriyle birleştirilerek bu kurumlar “sınıf öğretmenliği bölümü”ne dönüştürülmüştür.
Öğretmenlik mesleği ülkemizde uzun yıllar cazip ve saygı duyulan bir meslek olarak kabul edilmesinde 171 yıl önce kurulan öğretmen okullarının ve bu okullardaki eğitim felsefesinin payı büyüktür. Eğitime, çocuklarımıza çok daha fazla önem vermek gerektiğinin sürekli vurgulandığı son 17 yıl içinde, öğretmenlik mesleği ve onuru tarihte hiç olmadığı kadar ayaklar altına alınmış, eğitim emekçilerinin emeği değersizleştirilmiş, eğitimciler her fırsatta ‘değersizleştirilen’ söylemlere ve şiddete maruz bırakılmıştır. İçerisinden geçmekte olduğumuz dönemde ise, MEB tarafından çıkarılması planlanan “Öğretmenlik Meslek Kanunu” ile bugüne dek görülmemiş şekilde öğretmenlik mesleği tartışmalı hale gelme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.
15 Temmuz sonrasında ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan KHK’ler ile eğitim emekçilerinin iş güvencesi fiilen yok edilmiş, on binlerce öğretmen kendilerini savunma hakkı bile tanınmadan ihraç edilmiş, tamamen idari tasarruflarla okullarından ve öğrencilerinden koparılmıştır. 15 Temmuz sonrasında tüm öğretmen atamaları sözleşmeli yapılarak öğretmen güvencesiz çalışmak durumunda kalmıştır. Yapılan atamalardan sonra, kimi öğretmenlerin sözleşmeleri güvenlik soruşturması gerekçesi ile iptal edilmiştir. Öğretmen alımının mülakatla yapılmasına soruşturmaların eklenmesi ile ataması yapılmayan yarım milyona yaklaşan öğretmenin gelecek hayalleri sonlandırılmıştır. Öğretmen alımında, istihdamında ve idareci görevlendirmesinde liyakat ortadan kaldırılmış, kayırmacılığın ve kadrolaşmanın önü açılmıştır. İdare tarafından merkezi ve yerel olarak kullanılan baskı uygulamaları ile iş güvencesi tehdit altına alınmaya, esnek çalışma koşulları öğretmenlerin çalışma biçimi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde öğretmenin ve öğretmenlik mesleğinin değerinin düşmesine neden olan, öğretmenlerin emeğini yok sayan bir iktidar ve eğitim yönetimi görmek mümkün değildir.
Türkiye’de eğitimin ve öğretmen yetiştirme sisteminin yaratılmasında ve sürdürülmesinde önemli yerleri olan Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri gibi deneyimlerin yarattığı değerleri savunmak, yaşadığımız tüm olumsuzluklara, haksızlıklara, hukuksuzluklara, ihraçlara, baskı, sürgün ve tehditlere rağmen “nitelikli eğitim için, nitelikli öğretmen” anlayışını hayata geçirmek, Eğitim Sen’in ve yüz binlerce eğitim ve bilim emekçisinin öncelikli görevleri arasındadır.
Eğitim Sen olarak, başta eğitim sistemi olmak üzere tüm toplumsal yaşamı kuşatan ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmek isteyenlere karşı yürüttüğümüz mücadeleden, iktidarların değil, halkın öğretmeni olmaktan; ‘Öğretmen Dünyayı Değiştirir” diye haykırmaktan, emeğimize, meslek onurumuza, iş güvencemize, okullarımıza, öğrencilerimize, geleceğimize, sahip çıkmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.