Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 12.10.2018 tarihinde yaptığı basın açıklamasıdır.
Bilindiği gibi Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk 15 Ekim tarihinde vizyon belgesini açıklayacak. Türk Eğitim-Sen de Milli Eğitim Bakanlığı’nın yol haritasını ortaya koyacağı vizyon belgesinin açıklanması öncesinde eğitim sistemini masaya yatırdı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na da ışık tutacak kapsamlı bir rapor hazırladı.
İnanıyoruz ki, alanın akademisyenleri ve eğitimcilerinin görüşlerinden yola çıkarak hazırlanan bu çalışma, eğitimimizin planlayıcıları ve yöneticilerine ışık tutacak; bundan sonraki dönemlerde eğitim sistemimizden en üst düzeyde verim alınabilmesine katkıda bulunacaktır. İçeriği ve hedefleri bakımından milli, yöntemi ve araçları açısından bilimsel ve çağdaş bir eğitim sistemiyle 21. yüzyılın büyük Türkiye'sini inşa edeceğimizi düşünüyorum. Türk Eğitim-Sen’in hazırladığı bu raporu Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a da sunduk.
Eğitim sistemi milli olmalı ve bütüncül bir sistem olarak ele alınmalıdır.
Öncelikle eğitim siteminin milli olması gerektiğini üzerine basa basa söylüyoruz. Diğer ülkelerde başarılı olduğu varsayılan model veya uygulamaları ülkemiz eğitim sisteminde aynen uygulamaya kalkmak doğru bir yaklaşım değildir. Bizim ülkemizde sürekli sistemler değişmektedir. Ancak her yapısal değişikliğin etkisi uzun yıllar sonra görülmektedir. Ülkemizde Bakan ömrü de ortalama 1.2 yıldır. Dünyada bu kadar yönetimsel ve yapısal değişiklikler olan bir ülke yoktur. Örneğin AK parti iktidarı döneminde 20’den fazla değişiklik yapılmıştır. Aynı anlayış program geliştirme süreçlerinde de yaşanmaktadır. Programlar geliştirilmek yerine değiştirilmektedir. Ülkemiz eğitim sisteminde bir bakıma “yıkıcı yenilik” yaşanmaktadır.
Eğitim konseyi kurulmalıdır.
Her iktidar, her Bakan ya da her konjonktür değişikliğinde eğitim politikalarında değişiklik yapılması çok yanlıştır. Bu noktada Eğitim Konseyi kurulmalı; eğitim ile ilgili politika belirleme, planlama ve kararlarda bu konsey aktif rol oynamalıdır. Sürecin en etkin tarafı ve ana yüklenicisi olarak Milli Eğitim Bakanlığı olduğu için konseyin sekretaryasını ve sürecin takibini Milli Eğitim Bakanlığı yapacaktır. Eğitim Konseyi’nde TOBB, meslek odaları, ticaret odalarını da içinde bulunduran özel sektör komiteleri; sendikalar, dernekler, vakıflar gibi sivil toplum kuruluşlarını içeren sivil toplum kuruluşları komiteleri; Cumhurbaşkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı v.b. kamu kuruluşlarını kapsayan kamu komiteleri ve toplumsal farkındalık oluşturmak amacıyla kültür ürünleri üreticileri komiteleri yer almalıdır. Kamu komiteleri, toplumun ihtiyaçlarına göre eğitim programlarının ve müfredatlarının belirlenmesi, eğitim kurumlarının açılması ve alınacak öğrenci kontenjanlarının belirlenmesi, (meslek liseleri, eğitim fakülteleri, hukuk fakülteleri gibi fakültelerin kontenjanlarının belirlenmesi) bölgesel farklılıklara göre planlamaların yapılması, yeterliliklerin ölçülmesi, mezunların takip edilmesi, dezavantajlı grupların (hükümlü, tutuklu, engelli, yetiştirme yurdunda bulunan) sürece dâhil edilmesi gibi pek çok hususu planlar ve yürütülmesini sağlamakla yükümlüdür. Eğitim Konseyi ayrıca, kendisine meslek kuruluşları, işletmeci, kamu idaresi gibi paydaşlardan gelen talepler doğrultusunda; istihdam ve küresel ve milli çıkarlar ekseninde ihtiyaca göre de ara eleman eğitimini planlamalıdır.
Yönetici atamalarında adalet ve liyakat olmalı, ideolojik yandaşlık yerine işinin ehli olan kişilere imkân verilmelidir.
Yönetici atamalarında objektif ve tarafsız bir değerlendirme yapılmalıdır. Yönetici atamaları, sübjektif inisiyatifi ortadan kaldıran yazılı merkezi sınav usulüyle gerçekleştirilmelidir. Okul yöneticileri liyakat sahibi iyi bir “Eğitim Lideri” olarak gerekli donanımlara haiz kılınmalıdır. Okul müdürlüğü bir tali görev olmaktan çıkarılarak statüye kavuşturulmalıdır. Yöneticilere yönelik kurama dayalı ve tematik olarak nitelikli mesleki gelişim programları hazırlanmalıdır. Eğitim alanında yönetici olarak atanan kişilerin görev yerlerinin sık değişmesi, yöneticilerin uzun vadeli planlar yapmasını veya hazırladığı planı uygulamasını etkilemektedir. Bu da beraberinde pek çok diğer sorunu ortaya çıkarmaktadır.
Teftiş, denetleme kavramları klasik anlamından uzaklaşıp, rehberlik esas alınmalıdır.
MEB’de teftiş sistemi sorunu çözülmeli, en az 2500 yeni bakanlık müfettişliği kadrosu ihdas edilmelidir. Halen illerde görevli olan Maarif Müfettişleri arasında hiçbir ayrım gözetilmeden, bakanlık merkez teşkilatında görevlendirilmesi uygun görülen Maarif Müfettişlerinin çıkarılacak bir düzenleme ile emsalleri gibi Bakanlık Maarif Müfettişliğine atanmalarının sağlanması önemlidir.
Ders kitapları profesyoneller tarafından yazılmalı ve öğrenme sürecinde öğrenciye rehberlik edecek pedagojik detayları içermelidir.
Ders kitapları kesinlikle en zayıf halkalardan birisi konumundadır. Millî Eğitim Bakanlığı’nın onayından geçen ders kitapları ve yardımcı kaynak olarak yeterli denetim ve incelemeden geçmeden öğrencilere ulaşan kitaplar belki de son 15 yılda eğitimde reform gibi görülen pek çok çabanın amacına ulaşmasını engelleyen en temel değişkenlerdendir. Ders kitapları profesyoneller tarafından yazılmalı ve öğrenme sürecinde öğrenciye rehberlik edecek pedagojik detayları içermelidir. İlköğretimde özellikle ilkokula hitap eden yardımcı kaynaklar da mutlaka pedagojik denetime tabi tutulmalıdır. Okutulacak ders kitapları sık sık değiştirilmemelidir.
Değerler eğitimi adı altında birtakım siyasal, sosyal ve ideolojik oluşumların okullarımıza sirayet etmesine kesinlikle engel olunmalıdır.
Ülkemizde suç haritası çıkarılmış ve suç oranlarında tüm bölgelerde çok ciddi artışlar olduğu görülmüştür. 2013 yılında güvenlik birimine gelen çocuk sayısı 273.571 iken 2017 yılında 335.242’ye çıkmıştır. Suça karışan çocuk sayısı da 2017 yılında 107.984 çıkmıştır. Bu oranlarda ülkemizde bireylere tam bir karakter eğitiminin verilmemesi olduğu söylenebilir.
Ülkemizin hedeflerine ulaşabilmesi için “sorumluluk, adil olma, yüksek öz güven, öz denetim, liyakate önem verme, vatanseverlik, bireysel farklılıklara saygılı olma, çalışkanlık, fedakârlık” gibi özelliklere sahip karakterli bireylere gereksinim bulunmaktadır. Bu nedenle ülkemizde “karakter eğitimi”ne önem verilmelidir. Karakter eğitimi herhangi bir dernek, vakıf tarafından değil, milli eğitimin görevli elemanları tarafından verilmelidir. Türkiye’de değerler eğitimi adı altında okullarımıza ne idüğü belirsiz bir takım grup, cemiyet, derneklerin girmesine kesinlikle izin verilmemelidir. Ülkemizin 15 Temmuz tecrübesi bulunmaktadır. Ülkemizi bu felakete sürükleyen nedenlerden bir tanesi de kamusal alanın ve özellikle eğitim hizmetlerinin belli bir grubun otorite alanı hale getirilmesi idi. Eğitimde devletin dışındaki ideolojik ve siyasi yapıların etkili olmasına izin verilmemelidir.
Okulların fiziksel kapasiteleri artırılmalıdır.
Ülkemiz eğitim sisteminde okullarımızın fiziksel kapasitelerinin yetersizliği nedeniyle pek çok sorun bulunmaktadır. Bu sorunların başında “ikili eğitim” gelmektedir. Bu uygulama yüzünden öğrenciler sabah çok erken saatlerde (bazı yerlerde güneş tam doğmadan) okula gitmek için yollara düşmektedirler. Okulların fiziksel kapasitelerinin yetersizliği kalabalık sınıflar oluşmasına neden olmaktadır. Oysa ideal bir öğrenme süreci için sınıfların en fazla 18-20 kişi olması gerekirken bazı yerlerde kalabalık sınıflar olmaktadır. 1.000 kapasiteli bir okulda 2.000 öğrenci olması sadece akademik anlamda değil temizlik, güvenlik gibi pek çok alanda niteliği düşürecektir. Öte yandan bazı okullarımızda laboratuvar, çok amaçlı salon, donanım-materyal gibi eksik olan alanlar da tamamlanmalıdır. Öğretmen yetersizliği nedeniyle öğretmenler alan dışı derslere girmemeli veya başka okullara görevlendirilmemelidir. Okullarda yardımcı eleman sıkıntıları bulunmaktadır. İş-kur üzerinden geçici çözümler olmamalıdır. Okullara memur ve yardımcı hizmetler elemanı takviyesi yapılmalıdır.
Aynı binada birden çok tabela ve okulu barındıran binalardan vazgeçilmelidir.
Olumlu okul iklimi oluşturması açısından aynı binada birden çok tabela ve okulu barındıran binalar okul ortamı olmaktan çok bina (!) olarak hizmet vermektedir. Bakanlığımız ilk, orta ve lise kademelerini ayrı binalarda yapmalıdır. Okul binalarına birden çok tabela asarak kambur üstüne kambur ekleyerek, binaları bölmelerle ayırarak okul açma yoluna gidilmiştir. Bu durum okul iklimi ve olumlu okul kültürü oluşmasının önündeki önemli engellerden biridir. Yeniden ve hızlı bir planlama yapılarak kapasitesinin %10-%20 si ile eğitim öğretim yapan ve talep görmeyen okullar için ayrılan binalar ihtiyaç olan ve talep edilen okullara dönüştürülerek daha verimli bir şekilde kullanılmalıdır. Aynı binada birden çok okul türü uygulamasından vazgeçilmelidir. Okul binaları kimlikli olmalıdır. Branş sınıfları oluşturulmalıdır. Okulların fiziki farklılıkları giderilmelidir. Eğitimin ihmal edildiği bölgeler için ailelere bilinçlendirme politikaları uygulanmalı, kamu spotu, kısa filmler ve afişler hazırlanmalıdır.
137 ülke arasında ülkemiz; ilkokul niteliğinde 3,1 puanla 105’inci sırada; ilkokul kayıt oranında % 94,1 ile 82’nci sırada; yükseköğretimde 4,8 puanla 48’inci sırada; ortaöğretimde eğitimin niteliğinde 3,1 puanla 101’inci sıradadır.
2017/18 Küresel Rekabet Raporu’nda 137 ülke arasında eğitim kademelerimizle ilgili sorunlar görülmektedir.
137 ülke arasında ülkemiz; ilkokul niteliğinde 3,1 puanla 105’inci sırada, ilkokul kayıt oranında % 94,1 ile 82’nci sırada, yükseköğretimde 4,8 puanla 48’inci sırada, ortaöğretimde eğitimin niteliğinde 137 ülke arasında 3,1 puanla 101’inci sırada, matematik ve fen bilimlerinde 137 ülke arasında 3,3 puanla 104’üncü sırada yer almaktadır. Okulların öğretmen, materyal ve donanım bazlı durum raporları çıkarılmalı ve bu rapor doğrultusunda dengeleme çalışması yapılmalıdır. Eğitim başarı haritaları buna örnek olabilir.
Eğitime ayrılan bütçe son 12 yılda 6 kat artmasına rağmen öğrenci başına düşen harcama hala OECD ortalamasının altındadır.
2006’da MEB ayrılan bütçe 22 milyar TL iken bu rakam 2018 yılında 120 milyar TL ye çıkarılmıştır. Buna rağmen GSMH ya oran hala OECD’nin altında kalmıştır. OECD ortalaması %6 dır, 2018 MEB ise % 3 olması öngörülmektedir.
Öğrenci başına harcanan para OECD ortalaması 10.000 dolar iken, ülkemizde bu rakam 4.500 dolar civarıdır.
Yani OECD’nin üçte biri kadar para harcıyoruz.
Gelişmiş kabul edilen bütün ülkeler OECD ortalamasının üzerinde eğitime para harcamaktadır.
Öğrenci başına harcanan para azaldıkça öğretim süreci içerisindeki öğrenci kalitesi de azalmaktadır.
Okulların kendi bütçeleri olmalıdır.
Bir öğrencinin devlete yaklaşık bir maliyeti vardır. Bu maliyet farklı şekillerde hesaplanmış olsa da devlet öğrenci maliyetini okullara aktarabilir. Öğrenci sayısı, okul kademsi, ihtiyaç analizi, gibi verilerle oluşturularak değere göre eldeki bütçe orantılı şekilde okullara tahsis edilmelidir. Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkarılmalıdır.
Milli Eğitim Bakanımızın öğretmenlerle ilgili yapmış olduğu açıklamalar öğretmenlerimizin moral ve motivasyonunu artırmıştır. Bu konuda Sayın Bakan’a teşekkür ederiz. Ancak bununla beraber öğretmenlerimizin imaj, statü, ve motivasyonlarının artırılmasına yönelik etkinliklere ihtiyaç vardır. Öğretmenlik mesleğinin önemini anlatacak kısa film vb. içerikler yapılmalıdır. Öğretmen maaşları hak ettiği seviyeye bir an önce çıkarılmalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkarılmalı, öğretmenlik mesleğinin yeniden düzenlenmesi sağlanmalıdır. Öğretmenlik, herkesin yapabileceği bir meslek olmaktan çıkarılmalıdır. Ayrıca öğretmenler adına sürekli gelişim merkezlerinin kurulup hizmet içi eğitim programlarıyla aktif tutulmaları da aynı şekilde faydalı olacaktır.
Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik kaldırılmalıdır, tüm öğretmenler kadrolu olarak atanmalıdır.
Sözleşmeli öğretmenler 4+2 yıl çakılı olarak çalışmaktadır. Bu süreler zarfında mazeret durumu da dahil hiçbir şekilde görev yeri değişikliği hakkı verilmemektedir. Böyle bir uygulama insan haklarına da aykırıdır. Sözleşmeli öğretmen istihdamı ile amaçlanan kalkınmada öncelikli bölgelerdeki öğretmen ihtiyacının karşılanması ise, bu sorunun çözümü sözleşmeli öğretmen istihdamı yerine, ekonomik teşvik primi vb. yöntemlerle bu bölgelerde çalışmayı cazip hale getirmek olmalıdır. Sözleşmeli öğretmenlik, çalışma barışını da bozmaktadır. Aynı öğretmenler odasında özlük hakları farklı öğretmenler oluşturulmaktadır. Bu yöntem geçmişte de denenmiş ve verim alınamadığı görülerek vazgeçilmiştir. Bu sebeple sözleşmeli, ücretli öğretmen istihdamından derhal vazgeçilmelidir. Mülakatlı öğretmen alımı mutlaka kaldırılmalıdır. Sözleşmeli öğretmenlerimizin tamamının kadroya geçirilmesi, kadroya geçiş süreci tamamlanana kadar kadrolu öğretmenlerin yararlandığı tüm mali ve özlük haklardan yararlandırılması gerekmektedir.
Zorunlu Hizmet Tazminatı ödenmelidir.
Türk Eğitim-Sen’in yıllardır dile getirdiği zorunlu hizmet tazminatı önerisi dikkate alınmalıdır. Buna göre; 1. hizmet bölgesi alanlarına atananlara 1 brüt asgari ücret, 2. hizmet bölgesi alanlarına atananlara 1,5 brüt asgari ücret, 3. hizmet bölgesi alanlarına atananlara 2 brüt asgari ücret tutarında zorunlu hizmet tazminatı ödenmesi ve bu bölgelere isteğe bağlı olarak atanan ve bu kapsamda görev yapmakta olanlara tazminat tutarlarının ½’si oranında zorunlu hizmet tazminatı ödenmesi yapılmalıdır. Bu şekilde öğretmenlerin mahrumiyet bölgelerinde gönüllü olarak çalışması sağlanabilir.
Öğretmen liseleri yeniden açılmalıdır.
Eğitim fakültelerine öğrenci alımlarında adayların akademik başarılarının/yeterliklerinin yanında ilgi, tutum, isteklilik, konuşma kabiliyeti gibi özelliklerin de değerlendirilmeye alınması gerekmektedir. Eğitim fakültelerine aday yetiştiren, bir nevi alt yapısını hazırlamak amacıyla kurulan Anadolu öğretmen liseleri tekrar açılmalıdır. Çünkü öğretmen liseleri, öğretmen olmak isteyen adayları bilişsel ve duyuşsal olarak sürece hazırlama görevini yerine getirmektedir. Lisans düzeyi öğretmenlik programlarına yerleşmede bu tür liselerin önceliği olmalıdır. Eğitim fakültelerinin kontenjanı ihtiyaca göre MEB tarafından belirlenmelidir.
Ataması yapılmayan öğretmenlerin atanabilmesi noktasında mali ve gerekli kadroların oluşturulması anlamında ivedilikle somut politikalar üretilmelidir.
MEB 100 bin civarında öğretmen açığı olduğunu belirtmiş, 2017-2018 eğitim-öğretim yılında da 63 bin civarında ücretli öğretmen görevlendirmesi yapılmıştır. Dolayısıyla Aralık ayında yapılacak olan 20 bin öğretmen ataması yetersiz kalacağından bu atama sayısı 20 bin daha artırılmalı ve 2018 yılı sonuna kadar toplam 40 bin ek atama yapılmalıdır.
Eğitim fakültelerinin öğretim üyesi sayısı artırılmalıdır.
YÖK 2015-2016 verilerine göre, öğretmen yetiştiren 101 yükseköğretim lisans programlarına kayıtlı 313,454 lisans ve lisansüstü öğrenci bulunmaktadır. Ayrıca bu kurumlarda 5431 öğretim üyesi, 3618 öğretim görevlisi ve diğerleri görev yapmaktadır. Bu şartlarda öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı yaklaşık olarak 58; öğretim elemanı başına öğrenci sayısı yaklaşık 35’dir. Bu sayı oldukça yüksektir ve bu şartlarda nitelikli bir öğretmen eğitimi süreci oluşturmak oldukça zordur. 2014 verileri baz alınarak hazırlanan OECD 2016 raporunda öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı OECD ortalaması 17’dir. Ülkemizdeki durum OECD ortalaması ile kıyaslandığında oldukça geride olduğumuz görülmektedir. Verimli ve nitelikli bir hizmet öncesi öğretmen eğitimi için öğretim üyesi sayısının arttırılması gerekmektedir. Bu hususta dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan birisi ise alanında uzman öğretim üyelerinin kendi alanlarında istihdam edilmesidir. Öğretmen eğitimi sürecinin istenilen nitelikte gerçekleşebilmesi için bu konuda da liyakatli davranılması gerekmektedir.
Okul öncesi zorunlu eğitim kapsama alınmalıdır.
Binalar öğrencilerin yemek yedikleri sosyalleştikleri, öğrenme sürecini geçirdikleri yerlerdir. Bu nedenle iç ve dış oyun alanları, öğrenme alanları, çok amaçlı salonlar çocukların uzun süre vakit geçirecekleri şekilde dizayn edilmelidir. Okul binaları çevrebilimci, sosyolog, psikolog ve eğitimcilerden oluşan bir komite tarafından onaylanmalıdır. Okul öncesinde kendimize ait programlar geliştirilmelidir. Okulöncesi kurumlarda plastik vb. tehlikeli oyun alanları, oyuncak gibi materyallerden kaçınılmalıdır. Tahtadan yapılmış oyuncaklar vb. materyaller kullanılmalıdır. Okul öncesinde kendimize ait programlar geliştirilmelidir.
Bölgelerin eğitim haritaları çıkarılmalıdır.
Bölgelerin eğitim haritaları çıkarılmalıdır. Yapılan gerçek değerlendirmeler ile ülkenin tamamındaki mevcut durum saptanmalı, okul müfredatından, öğrenci durumuna, öğretici kadrodan yönetim kademesine tüm gerçekliğiyle ele alınmalıdır. Değerlendirmeler tarafsız ve uzman bir kadroyla yapılmalıdır. Eğitim dışındaki faktörler -özellikle siyasi kaygılar süreçten uzak tutulmalıdır. Tarafsız bir şekilde yapılan bu taramanın ardından her bölge açısından her bölge adına ayrı bir şekilde planlanacak kapsamlı 1-3-5-10 yıllık sistematikleştirilmiş eğitim kalkınma planları oluşturulmalıdır. Bu hususta her eğitim bölgesi adına eksik ve ihtiyaçlar belirlenip uzun vadeli yatırımlar yapılmalıdır. Eğitim kurumları, eğitim alt yapıları, destek hizmetleri de süreçlere katılarak bütüncül olarak ele alınmalıdır.
Öğrenci tanıma ve yönlendirme konusundaki yetersizlikler giderilmelidir.
Ortaokul ve lise öğreniminin her dönemimde belli temel derslerin sınavları (Matematik, Fen Bilimleri, Türkçe, Tarih vb.) yazılı yoklama şeklinde ve merkezi olarak yapılmalıdır. Bu sınavların soruları önceden bir komisyon tarafından oluşturulacak olan bir soru havuzundan seçilmelidir. Her sorunun puanlama sistemi ve cevap anahtarı da müfredat doğrultusunda ilgili komisyon tarafından ana taslak halinde belirlenmelidir. Kamuoyunda farklı yorumların oluşmaması için, sınav kağıtlarının kime ait olduğu barkod veya kare kod sistemiyle gizlenmeli ve sınav kağıtları taranmış bir şekilde bir sistem üzerinden başka okullardaki branş öğretmenlerine cevap anahtarlarıyla birlikte gönderilmelidir.
Daha önceki yıllarda dünya üniversiteler sıralamasında ilk 500 giren en az üç (3) üniversitemiz varken, URAP 2017-2018 dünya sıralamasında ise ilk 500’e girebilen üniversitemiz yoktur ve ilk 1.000’deki sayısı da 15’e inmiştir.
Yıl | 0-500 | 501-1000 | Üniversiteler |
2010-2011 | 3 | 20 | Hacettepe-İstanbul ve Ankara |
2011-2012 | 5 | 20 | İstanbul, Hacettepe, Ankara, Ege ve ODTÜ |
2012-2013 | 5 | 20 | İstanbul, Hacettepe, Ege, ODTÜ ve Ankara |
2013-2014 | 4 | 19 | İstanbul, Hacettepe, ODTÜ ve Ege |
2014-2015 | 4 | 18 | ODTÜ, Ege, İTÜ ve İstanbul |
2015-2016 | 2 | 18 | ODTÜ ve İstanbul |
2016-2017 | - | 16 | |
2017-2018 | - | 15 |
2018-2019 URAP Türkiye Sıralamasında bu yıl Hacettepe Üniversitesi ilk sırada yer almıştır. Hacettepe’yi, ODTÜ, İstanbul, İTÜ ve Ankara üniversiteleri izlemiştir. YÖK tarafından belirlenerek açıklanan Türkiy.e’deki 10 araştırma üniversitesinin 5’i 2018-2019 URAP Türkiye sıralamasının ilk 5’ini oluşturmaktadır
Sendikal tarafsızlık tesis edilmelidir.
Eğitim çalışanları, il ve ilçe milli eğitim müdürlüğü ve eğitim kurumlarının yöneticileri tarafından mensup olduğu sendikalar bahane edilerek haksız uygulamalara maruz kalmakta, çalışanlar lehine verilen Mahkeme kararları dahi türlü bahanelerle uygulanmamaktadır. Bununla birlikte, kamu çalışanları, korkutulma ve üzerlerinde baskı kurulması suretiyle belirli bir sendikaya üye yapılmaya çalışılmaktadır. Bu noktada bakanlık sendikal ayrımcılığa neden olan tutum ve davranışların engellenmesi yolunda somut adımlar atmalıdır.
Şiddeti önleyici politikaların oluşturulması amacıyla tıpkı doktorlara yönelik şiddeti önlemek adına çıkarılan yasa gibi kanunlar çıkarılmalı ayrıca bu husus ile ilgili sosyal araştırmalar yapılmalıdır.
Fedakârca görev yapan eğitim çalışanlarımız, zaman zaman öğrencinin kendisi bazen de öğrenci velisi veya yakınlarının sözlü ve fiili şiddetine maruz kalabilmekte, giderek yaygınlaşan ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuran bu şiddet olaylarının sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Eğitim çalışanlarına şiddet olaylarının nedenlerinin araştırılması, çözüm yollarının bulunması ve şiddeti önleyici politikaların oluşturulması amacıyla tıpkı doktorlara yönelik şiddeti önlemek adına çıkarılan yasa gibi kanunlar çıkarılmalı ayrıca bu husus ile ilgili sosyal araştırmalar yapılmalıdır.
Hizmet puanı yetersizliğinden atanamayan öğretmenlerimiz iller arası yer değiştirmelerinde özrünün bulunduğu il emrine, il içi yer değiştirmelerinde ise özrünün bulunduğu ilçe emrine atanarak özür durumları giderilmelidir.
Anayasanın koruması altındaki aile birliği ve bütünlüğünün devamının sağlanması açısından bu husus çok önemlidir. Ayrıca, mazerete bağlı yer değişikliği işlemlerinde sözleşmeli öğretmenlere de hak tanınması ve kadro yetersizliğinden dolayı yer değişikliği yapamayacakları için mağdur olacak öğretmenlerimize il/ilçe emri hakkı verilmesi gerekmektedir.
Öğretmene 3600 Ek gösterge verilmesi, diğer çalışanların ek göstergelerinin 800 puan artırılması, yardımcı hizmetlilerin ek göstergeden yararlandırılması gerekmektedir.
Ayrıca, ek dersler vergiden muaf tutulmalıdır. Alan değişikliği beklentisi giderilmelidir. Öğretmenlerin nöbet görevi isteğe bağlı olmalıdır. Kariyer basamakları sistemi tekrar hayata geçirilmelidir.
Görevde yükselme sınavları yapılmalıdır.
Öte yandan; yargı kararlarının uygulanması hususunda sert tedbirler alınmalıdır. Mesai saatleri dışında öğretmenlere angarya işler verilmemelidir. Görevde yükselme sınavları ivedilikle yapılmalıdır. Memur, hizmetli ve diğer personel ile ilgili görev tanımı sorunu çözülmelidir. Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneği üniversite çalışanları dahil brüt bir maaş tutarında tüm eğitim çalışanlarına verilmelidir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.