Eğitimde Çözüm Bekleyen Sorunlar

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

Genel Başkanımız Prof. Dr. Nejla Kurul, Genel Sekreterimiz İkram Atabay ve Genel Örgütlenme Sekreterimiz Ramazan Gürbüz, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’u 15.01.2021 tarihinde makamında ziyaret ederek çözüm bekleyen sorunlara ilişkin görüşlerimizi aktardı. MYK üyelerimiz, bu konulara ilişkin hazırladıkları dosyayı da Bakan Selçuk’a iletti.

Dosya Özeti

Gerek eğitim alanında yıllardır yaşanan ve COVID-19 salgını birlikte daha da ağırlaşan sorunlar, gerekse eğitim ve bilim emekçilerinin yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler üretmek için ivedi adımlar atılması gerektiğini düşünüyoruz.  Bu sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin özet aşağıda sunulmuştur.

COVID-19 Salgını Koşullarında Uzaktan Eğitimde Eşitlik Sağlanmalıdır

COVID-19 salgınının eğitim alanında yarattığı sorunları etkin bir uzaktan eğitimle çözme sürecinde başta öğrencilerimiz olmak üzere velilerimiz ve öğrencilerimiz ciddi sorunlar yaşamaktadır. Bakanlık süreci, katılımcı bir anlayışla ve aşamaları belirli bir “öğretim tasarımı” bağlamında yürütememiştir. Katılımcı, destekleyici ve planlı bir çalışmanın olmaması nedeniyle eğitim emekçileri, öğretmenler, öğrenciler ve veliler ciddi sorunlarla baş başa bırakılmıştır. Sahada çalışanlar salgında eğitim sürecini el yordamıyla ve deneme yanılma yoluyla yürütmüşlerdir.

Bu süreçte karşı karşıya kalınan en büyük problem hâlihazırda var olan eşitsizliklerin daha da artması, katlanarak çoğalması olmuştur. Özellikle sosyoekonomik durumu iyi olmayan düşük gelirli velilerin çocukları, kız çocukları, tarım işçisi çocuklar, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar ve dezavantajlı gruplar uzaktan eğitime ulaşamamış, sistemin dışında kalmışlardır. İnternet erişimi olmayan, akıllı telefon, tablet ve bilgisayarı olmayan öğrenciler uzaktan eğitime dâhil olamamışlardır.

Uzaktan eğitimde var olan eşitsizlikler dikkate alındığında, MEB’in yönetmelik değişikliği ile uygulamaya geçirdiği uzaktan eğitimde “not verme” çalışması adil bir uygulama olmaktan çok uzaktır. Bu uygulamadan vazgeçilmesini talep ediyoruz.

COVID-19 salgınına dair gelişmeler dikkate alınmakla birlikte gerekli önlemler alınarak başlangıçta ana sınıflarının, ilkokulların, köy okullarının açılması için çalışmalar başlatılmalıdır. Küçük yaş gruplarının az öğrencili ortamlarda ders yapabilmesi için yani derslik başına öğrenci sayısının düşürülmesi için ortaokul mekânlarından yararlanılması sağlanmalı, öğrencilerin okula girişlerinde, hastanelerde alınan önlemler alınmalıdır. Bu öğrencilerin okulda bir öğün beslenmeleri ve belediyelere ait toplu taşıma araçlarından özel olarak yararlanmaları sağlanmalıdır. Küçük yaş grupları öğretmenlerine aşılama sürecinde öncelik verilmelidir.

Ortaokul, lise ve üniversiteler için yine COVID-19 salgınının izlediği seyir dikkate alınarak bu okulların açılmaları için önlemler ivedilikle alınmalıdır. Bu önlemler okul inşaları ile derslik sayısını artırma ve böylece derslik başına düşen öğrenci sayısını azaltma, yeni öğretmen ve destek personel istihdamı olarak sıralanabilir.

Laiklik İlkesini İhlal Eden Uygulamalar Ortadan Kaldırılmalıdır

Cemaatler ve tarikatlarla yapılan protokoller, dinden özerk yaşam süren velilerimizi ve öğretmenlerimizi ciddi biçimde endişelendirmektedir. Yine Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün, il ve ilçe milli eğitim yöneticileri ile okul yöneticilerini öğrencilerin dini içerikli dersleri seçmeleri konusunda yönlendirdiği şikâyetleri sendikamıza sıklıkla iletilmektedir. Seçmeli derslerin ilgi, yetenek ve merakları doğrultusunda öğrenciler tarafından seçilmesi için gerekli özen gösterilmelidir. Öğrencileri dini içerikli dersleri seçmeye yönlendiren eğitim yöneticileri ve okul yöneticileri uyarılmalıdır. Bu konu basında da yeterince yer almıştır. Anayasa ve eğitimle ilgili yasalarda yer alan laiklik ilkesi, Türkiye’de çoğul bir ortak yaşamın güvencesidir.  Bilimsel ve laik eğitim ilkesinden vazgeçilmemelidir.

Eğitimde Güvenceli İstihdam Sağlanmalıdır

Öğretmenler arasında kadrolu, sözleşmeli ya da ücretli öğretmen ayrımı yapılması ve bir hiyerarşinin oluşturulması çalışma barışını bozan bir etkiye sahiptir. Eğitimin vazgeçilmez bileşeni öğretmendir ve eğitimin niteliği, öğretmenin niteliği ile doğru orantılıdır. Güvencesizliğin ve düşük ücretlerin yarattığı kaygı, eğitim ve öğretim uğraşını olumsuz biçimde etkilemektedir. Eğitimin niteliği düşünülüyorsa sözleşmeli, ücretli ya da başka bir ad altında yapılan öğretmenlik uygulamalarının tamamına son verilmelidir.

Kamu hizmetlerinin sürekliliği, düzenliliği ve halka daha nitelikli olarak sunulması için eğitimde her türlü güvencesiz istihdam uygulamasından derhal vazgeçilmeli, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu kalıcı olarak çözülerek herkese kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır.

Eğitimde Genel İdari Hizmetler, Teknik Hizmetler ve Yardımcı Hizmetler ve 4/B Kapsamında Çalışan Eğitim ve Bilim Emekçilerinin Sorunları Çözülmelidir

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı tüm kurum ve kuruluşlarda, eğitime büyük emek vermelerine karşın en görünmez emek süreci genel idari, teknik ve yardımcı hizmetlerde çalışan eğitim emekçilerininkidir. Bu nedenle eğitim öğretim sınıfı dışında bulunan tüm personel eğitim öğretim sınıfına tabi tutulmalı, ekonomik, sosyal ve özlük haklarında iyileştirme yapılmalıdır.

Atamalar Liyakat İlkesi Esas Alınarak Yapılmalıdır

Milli Eğitim Bakanlığı 2014 yılında yaptığı mülakatlarda sadece mülakat puanları doğrultusunda 1709 şube müdürlüğü kadrosuna atama yapmıştır. Ancak, 1709 şube müdürlüğü kadrosuna yapılan tüm atama işlemleri ve o tarih aralığında yapılan tüm mülakatlar Ankara 7. İdare Mahkemesi’nin 26.02.2015 tarihli ve E:2014/955, K:2015/341 sayılı kararıyla genel anlamda iptal edilmiştir. Bu karar Danıştay’a taşınmış ve Danıştay 2. Dairesi’nin 15.10.2015 tarihli ve E:2015/3097, K:2015/8038 sayılı kararıyla onanmıştır. Böylelikle 1709 şube müdürlüğü kadrosuna yapılan atamaların tümü iptal edilmiştir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK), Bölge İdare Mahkemeleri arasındaki aykırılıklar nedeniyle bu düzenlemeden etkilenenlere yeniden değerlendirme yapılması gerektiği yönünde önemli bir karar vermiştir. Milli Eğitim Bakanlığı, şube müdürlüğü atamalarıyla ilgili yargı kararlarının (oy birliğiyle alınmasına rağmen) hiçbirini dikkate almamıştır.

Danıştay İDDK’nin 17.02.2020 tarihli ve E: 2020/4, K: 2020/14 sayılı kararından sonra, Milli Eğitim Bakanlığı bir an önce 2014 yılında yaptığı 1709 şube müdürlüğü atamasını iptal etmelidir.

Ayrıca 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında, tüm kamuda olduğu gibi eğitim alanında da, liyakati yok sayarak sözlü sınav/mülakatlarla, kadrolu ve sözleşmeli öğretmen ve yönetici atamaları yapılmaya başlanmıştır. Türkiye’de siyasal kutuplaşmalar eğitim alanına da yansımakta, sözlü sınavlar özellikle iktidar konumları için farklı olanı eleme mekanizmasına dönüşmektedir. Sözlü sınavlar ayrımcı uygulamalar için kullanıldığından bu yöntemden vazgeçilmelidir.

Öğretmenlik Mesleğine ve Hukuka Uygun Çalışma Sürecinden Uzaklaşılmamalıdır

COVID-19 salgını ile birlikte öğretmenlere yönelik sekiz saatin üzerinde çalıştırma uygulamalarına yenileri eklenmiştir. Öğretmenlerin ‘geçici görevlendirme’ adı altında filyasyon ekiplerinde ve çağrı merkezlerinde görevlendirilmek istenmesi anayasaya ve yasalarımıza aykırıdır; bu nedenle bu uygulamalardan vazgeçilmelidir.

KHK Ek Listelerine Konularak İşlerine Son Verilen Eğitim ve Bilim Emekçilerinin Görevlerine Dönüşü Sağlanmalıdır

Haklarında herhangi bir yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen kamu görevlilerinin bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmeleri gerekmektedir. Halen OHAL Komisyonu’nun inceleme aşamasında bulunan yaklaşık 16 bin dosyanın yaklaşık bin 200’ü sendikamız üyelerine aittir. OHAL Komisyonu tarafından karara bağlanan dosyaların oranı % 87 iken ihraç üyelerimizin karara bağlanan dosya oranı % 21’dir. Bu olgu, üyelerimizin dosyalarının bilinçli biçimde karara bağlanmadığını göstermektedir. Kamu emekçilerinin işlerine dönüşü konusunda Milli Eğitim Bakanlığı daha etkin olmalıdır. 

Eğitim Emekçilerinin Sendikal Eylemleri Nedeniyle Açığa Alınması ve Sürgün Edilmesi Uygulamalarına Son Verilmelidir

2017/18 eğitim öğretim yılı başında daha önce katıldıkları sendikal eylemler nedeniyle açığa alınan üyelerimize yönelik olarak MEB tarafından büyük bir sürgün furyası başlatılmış, tamamen idari ve siyasi tasarruflarla 1190 Eğitim Sen üyesi hukuksuz bir şekilde sürgün edilmiştir. Sürgünlerle sadece üyelerimiz değil, aynı zamanda öğrenciler de mağdur edilmiş, üyelerimizin çocuklarının eğitim hakları bizzat Bakanlık eliyle kesintiye uğratılmıştır.

İsteğe Bağlı İller Arası Yer Değişikliği ve İl İçi Yer Değişikliği Eşitlik, Adalet ve Yasalara Uygun Biçimde Yapılmalıdır

Tayinler konusunda mağdur edilen on binlerce öğretmen aylardır sosyal medya etkinlikleri ile seslerini duyurmaya çalışmaktadır. Atama mevzuatına aykırı biçimde ilk atanan öğretmenlerin, zorunlu hizmetin söz konusu illere değil, isteğe bağlı yer değişikliği isteyen öğretmenlerin istediği illere atandığına dair iddialar bulunmaktadır. Uzun yıllardır aynı ilde ve köyde kalan bu öğretmenlerin yer değişikliği çalışmaları ivedi biçimde yapılmalıdır.

Ek Ders Ücretleri Ödenmelidir

Öğretmenlerin mesai saati sonrasında yaptığı dersler ile hafta sonunda yaptığı derslerin, ayrıca halk eğitim merkezlerinde görev yapan kadrolu öğretmenler ile usta öğreticilerin ek derslerinin ödenmediğine ilişkin olarak sendikamıza şikâyetler gelmektedir. Artan hayat pahalılığı ve son yapılan memur zammının düşük oranı da dikkate alındığında öğretmenlerin ek ders ücretlerinin zamanında ve hakkaniyete uygun biçimde yapılması gerekmektedir.

3600 Ek Gösterge Düzenlemesi Yapılmalıdır

Yıllardır talebimiz olan öğretmenlere 3600 ek gösterge, 24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde iktidarın seçim vaatleri arasında yer almıştır. Aradan iki yıldan fazla süre geçmiş olmasına rağmen söz konusu vaat gerçekleştirilmemiştir. 3600 ek gösterge öğretmenlerin sosyal ve ekonomik yaşamını iyileştirmesinin yanı sıra, atamalarda, özlük hakların iyileşmesinde ve emeklilik açısından önemlidir. Öğretmenlere 3600 ek gösterge uygulaması bütün öğretmenleri olumlu etkileyecek ve mesleklerine daha çok yoğunlaşmalarını sağlayacak sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Kreş Hakkı Sağlanmalı, Doğum İzni ve Ebeveyn İzni Arttırılmalıdır

Çalışan kadınlara doğum öncesi 8, doğum sonrası 16 hafta olmak üzere toplam 24 hafta ücretli doğum izni verilmelidir. Doğumdan sonra babaya 10 iş günü ücretli izin verilmeli, sezaryenle veya erken doğum halinde bu izin ücretli olarak 15 güne çıkarılmalıdır. Bunun için; 0-6 yaş grubu çocuklar için, 50 ve üzerinde çalışanı olan bütün iş yerlerinde kreş açılmalıdır. 50’den az çalışanın bulunduğu iş yerlerinde ise çalışma alanlarına yakın ortak bakım üniteleri ve kreşler açılmalıdır.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber