Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Sayın Kaymakamım;
Sayın Milli Eğitim Müdürüm;
Saygıdeğer Konuklar;
Sevgili Meslektaşlarım….
24 Kasım Öğretmenler günü vesilesi ile düzenlemiş olduğumuz kutlama programımıza katıldığınız için hepinize teşekkür ediyoruz.
24 Kasım Öğretmenler Günü, ülkemde sorumluluğu ağır olan meslektaşlarımın unutulmadığının, tüm şartlara ve olumsuzluklara rağmen konumunun hep baş tacı olduğunun kendilerine gösterildiği gündür. Öğrencilerinin okullarında, dersliklerinde sabırsızlıkla ve sürprizlerle kutlamak istedikleri bir gündür ve kutlamaların da en anlamlısıdır.
Bir öğretmenin “öğretmenler günü” ile ilgili yazı yazmaya çalışması ve konuşma hazırlaması öğretmenlik mesleğinin en zor görevi olsa gerek. Çünkü öğretmen yaptıklarını hiçbir zaman dillendirmez, anıları dışında yaptıklarını hiçbir zaman kâğıda dökmez. Zordur bir öğretmenin kendini anlatmaya çalışması, kendi öğretmenini veya öğrencisini anlatması ve yazması istense belki bir kitap yazabilir, ancak kendisini anlatması istendiğinde ne dili döner ne de kalemi yazar.
Öğretmenlik; Zordur, bir o kadar onurludur, ülke ekonomilerine pazarlık konusu edilmediği müddetçe hep kutsal olarak kalmıştır. Kara tahtanın önünde duran da odur, akıllı tahtanın önünde duran da. Okulların fiziki özellikleri değişmiş, yenilenmiştir. Öğretilecek konular çağın gerekliliğine göre güncellenmiş, çoğalmıştır. Eğitim sistemleri değişmiş, okulların isimleri yenilenmiştir. Ama tüm bu değişikliklere ve yeniliklere rağmen değişmeyen tek gerçek Öğretmenin kendisidir. Ne geçmiş onsuz olabilmiştir ne de gelecek onsuz düşünülebilir. Geçmiş ile gelecek arasında bir köprü görevi görür.
Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Millet Mektepleri tarafından kendisine verilen Başöğretmenliği kabul edilişinin 84. Yılında, kara tahtadan akıllı tahtaya evrilen süreçte ne yazık ki öğretmenler hak ettiği konuma hala eriştirilmedi. Medya organlarında 24 Kasım tarihi dışında “öğretmeni tarafından şiddete maruz kalan öğrenci, öğrencisi tarafından bıçaklanan öğretmen ve ayda sadece 15 saat çalışan öğretmenler” başlıklı haberlerde yer etmişlerdir. Tarihin öğretmene yüklediği konumu görememiş, toplumun öğretmene verdiği değeri algılayamamış olanlar eğitim sistemini, öğretmenin çalışma şartlarını daha iyi bir çalışma alanına ve yaşam koşuluna kavuşturamadıkları içindir ki öğretmenler bu tür haberlere malzeme konusu olmuşlardır.
Bizler biliyoruz ki, yapmış olduğumuz görev, toplumun ve ülkenin bizden beklentileri oldukça önemlidir. Çağın gerekliliğini yakalayarak, geçmişin mirasını geleceğe devretmede üzerimize büyük görevler düşmektedir. Bizlere emanet edilen öğrencilerimizin geleceklerinin nedenli önemli olduğunu, yalnızca öğrencilerimizin değil görev yaptığımız coğrafyadaki öğrenci velilerimizin ve içerisinde yaşadığımız toplumun en büyük ilham kaynağı, en büyük destekçisi ve toplumsal barışın sağlanmasının en büyük teminatçısı olduğumuzu çok iyi biliyoruz.
Sayın konuklar;
Bugün burada Şeytan ve Bingöl dağlarının etrafını sardığı, yılın büyük çoğunluğunda beyaz örtüye bürünen Karlıova coğrafyasında görevini icra etmeye çalışan sevgili meslektaşlarım; bizlerden önce bu coğrafyada görev yapan öğretmenler bizlerden daha iyi yaşam koşullarına sahip değillerdi. Onlardan devraldığımız bayrağı onlardan bir adım daha ileriye götürmenin yarışı içerisindeyiz. Onlar zor koşullara yenik düşmedikleri için bizler bugün buradayız. İçerisinde bulunduğumuz olumsuzlukları, birer engel olarak görmeye başladığımız an ve o engeli görevimizi yerine getirmememiz için bahane olarak gördüğümüz müddetçe, bizden öncekilerin gerisine düşmeye kendimizi mahkûm bırakmış oluruz.
Zorluklar onunla mücadele ettiğimizde anlam kazanır. Zor koşullarda görevini yerine getiren, yaratıcılığını kullanan, çağın gerekliliğini yerini getirebilen öğretmenler zihinlerde hep iyi yer etmişlerdir. Öğretmeniz, ama aynı zamanda öğrenciyiz de. Karşımızda duran bakışlar; masumdur, parlaktır ve hep umut doludur. Öğretmenin ilham kaynağıdır bu bakışlar. Her bir öğrencisi öğretmenidir onun, yol göstericisidir, mesleğe bağlanma gerekçesidir. Öğretmenin mesleğini sevmesindeki en önemli etkendir. Onlar için vardır, onlarla mutludur.
Öğretmenlik fedakârlık isteyen bir meslektir. Diğer meslekler gibi mesai saatlerine tabi değildir. İki saat arasına sığmayan bir meslektir. Okulun duvarları arasında da, evde de mahallede de görevi başındadır. Mesleğe başladığı günden itibaren yaşamının sona ereceği ana kadar görevini icraya etmeye devam eder. Öldükten sonra bile fikirleri öğrencilerinde yaşamaya devam edecektir.
Sayın konuklar sevgili meslektaşlarım;
Öğretmenin onuruna yakışan bir yaşam tarzının kendilerine sözlerle değil, uygulamalarla verildiği günlere olan özlem ile konuşmama son verirken; tüm öğretmen arkadaşlarımın öğretmenler gününü kutlar, geçen yıl 23 Ekim 2011 tarihinde meydana gelen büyük Van depreminde yaşamını yitiren 63 meslektaşımızı saygı ile anar ve kısa hayatlarına sığdırmaya çalıştıkları öğretmenlik yaşamları için hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.
Saygılarımı sunuyorum.
Okul Müdürü
*******
Değerli Meslektaşlarım, Kıymetli Veliler ve Sevgili Öğrenciler, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlamak için toplanmış bulunuyoruz. Hepiniz hoş geldiniz. Öğretmeler gününün önemine değinmeden evvel öğretmeler gününün tarihçesine değinmek yerinde olacaktır sanırım. Bu nedenle geçmişi şöyle kısaca bir anımsayalım. Cumhuriyet’in ilanından sonra yepyeni bir yönetim anlayışı ile temelleri atılan yeni devletin en önemli sorunlarından biri de eğitim idi. Türkiye Cumhuriyeti’ni yüksek medeniyetler seviyesine taşımak için okuma yazmayı kolaylaştırmak, yaymak ve çağdaş eğitim normlarını hızla hayata geçirmek gerekiyordu. Bunun için ilk olarak yeni bir alfabe arayışına girildi. Mustafa Kemal’in emriyle Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı) 1927’de araştırmalar yaptı ve aynı yıl Latin harfleri kullanmaya başlandı.
Mustafa Kemal Atatürk 9 Ağustos 1928 günü İstanbul’da Sarayburnu Parkı’ndaki bir toplantıda harf devrimini müjdeleyerek yeni yazının özelliklerini duyuruyordu. 1 Kasım 1928’de harflerin TBMM’de kabulünün ardından ülkede eğitim seferberliğini ilan edildi. Halkın yeni harflere kısa sürede öğrenip daha çok yurttaşın okur-yazar olmasını sağlamak amacıyla yoğun bir çalışma başladı. Birçok yerde yeni harflerin öğretilmesi için kurslar açıldı. Bunlara millet Mektepleri denir.
Atatürk de Millet Mekteplerini yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi. Yeni harfleri öğretmek için yurt çapında gezilere çıkan Atatürk ziyaretlerinde okullara da uğrar sınıflara girer, sıralara oturur, ders dinlerdi. Öğrencilere sorular soran Atatürk öğretmenlerle de konuşur her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı. Mustafa Kemal Atatürk’e eğitim seferberliğindeki bu öncülüğü nedeniyle 24 Kasım 1928 tarihli Millet Mektepleri Talimatnamesi ile ilgili Millet Mektepleri başöğretmenliği unvanını aldı. Atatürk’ün 100. Doğum yıldönümü 1981 yılında da 24 Kasım’ın her yıl ‘’Öğretmenler Günü’’ olarak kutlanması kararlaştırıldı.
Başöğretmen Atatürk, yeni Türkiye’nin kuruluşunda öğretmenlere büyük görevler düştüğüne inancındaydı. Çağdaş bir ulus olmak için de eğitimin yaygınlaşması gereğine inanıyordu. Bu şiarı benimseyen öğretmenler de o günden bu güne Başöğretmenlerinin izinde yeni ve yapıcı fikirleriyle sevgi, iyilik güzellik ve doğruluk çizgisinde yeni nesillere örnek oluyor dikkat ve sabırla enerjilerini iyi bir gelecek için harcıyor. Tüm dünyanın bu en zor en şerefli ve en güzel mesleğini icra eden öğretmenlerimizi hiç değilse senede bir gün anarak onların gönlünü almayı unutmayın diyor ve tekrar tüm öğretmenlerimizin bu gününü kutluyor saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Kaynak: www.ataturkinkilaplari.com
*******************
Saygıdeğer Öğretmenlerim,
Osmanlı İmparatorluğunu parçalamaya yönelik 1.Dünya Savaşının ardından yok olan İmparatorluğun üzerine eşsiz bir mücadele sonucu Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
Cumhuriyetimizi kuran iradenin ortaya koyduğu devrimler ve ilkeler incelendiğinde yeni Türk Devleti için üç hedefin belirlendiği görülür.
Bunlardan birincisi tam bağımsızlık ilkesi: Zaten verilen milli mücadelenin milli mücadele özünde bir bağımsızlık savaşıdır.
İkincisi ise ulus devlet yapısıdır: Yani tek bayrak tek millet söyleminde somutlaşan üniter devlet ve toplum yapısı.
Üçüncüsü ise çağdaş muasır medeniyeti yakalamak ve onu da aşmaktır.
Cumhuriyetimizin kuruluşu ile birlikte gerçekleştirilen devrimler ve ATATÜRK’ün ilkeleri bu amaçları gerçekleştirmeye yöneliktir.
Bu üç temel hedefi Türk çocuklarının, Türk Gençliğinin ve nihai olarak Türk Ulusunun bilincine yerleştirecek kurumlar eğitim kurumlarıdır. Osmanlı döneminde
çocukların büyük bir kısmı bir eğitim olanağından tamamiyle mahrum idi sadece belirli bir elitin çocuklarının eğitim görebildiği medreselerde de çağdışı eğitim verilmekte idi. Öte yandan ülkede yaşayan azınlık okulları veya başka ülkelerin misyonerlik faaliyetleri amacıyla açmış oldukları okullar vardı. Böylesine çağdışı bir eğitimle bir ülkenin ayakta kalabilmesi olanaksızdı ve de kalamadı. Bu tarihi gerçeğin çok iyi farkında olan Cumhuriyeti kuran irade bu nedenle en büyük devrimlerden biri olan öğretim birliği yasasını çıkararak çağdaş ve Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesine uygun bir gençlik yetiştirilmesi amaçladı.
80 yılı aşkın süredir devam eden Cumhuriyetimizin bu bağlamda katettiği mesafe son derece önemli ve takdire şayandır, ancak yeterli değildir.
Okul öncesinde erişilen %15 civarındaki okullaşma oranı, Ortaöğretim düzeyinde % 50 civarındaki okullaşma oranı ve yükseköğrenim düzeyinde %25 civarındaki okullaşma oranı henüz gelişmiş ülkelerin çok gerisindedir. Elbetteki az gelişmişlik zincirini kırabilmemiz için bu sayısal değerlerin acilen düzeltilmesi gerekmektedir. Ancak ülkemizde esas sorun nicelikten ziyade nitelik sorunudur. Üniversite sınavına giren öğrencilerin %70’inin fenden, % 30’unun matematikten sıfır puan alması uluslararası düzeyde ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde öğrencilerin karşılaştırılmasında Türk öğrencilerin hep son sıralarda yeralması üzerinde dikkatle durmamız gereken çok önemli
sorunlardır. Bunlarında ötesinde bir devrim yasası olan öğretim birliği yasasına aykırı olarak oluşturulan eğitim kurumları diğer bir çok önemli sorunu oluşturmaktadır. Yüce ATATÜRK’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya yönelik yeminlerin yapıldığı tamamiyle denetimsiz kuran kursları, laik Cumhuriyet karşıtı siyasal yapıların oluşturduğu ve her türlü desteği verdiği “arka bahçemiz” diye
nitelendirdikleri imam hatip okulları, yine laik Cumhuriyet karşıtı özel okullar, dershaneler, öğrenci yurtları ve ışık evleri öğretim birliği yasasından önemli bir sapmayı gerçekleştirmiştir. Bu kurumlardan yetişen tamamiyle farklı bir dünya görüşüne sahip insanlar bu farklılıklarını siyasal, sosyal, kültürel yaşamda ortaya koymaktadırlar. Bu eğitim kurumlarından yetişen ve siyasal alanda önemli güce erişen kişi veya gruplar Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesiyle ve çağdaş Cumhuriyetimizin devlet organlarıyla açık bir biçimde savaşmaktadırlar. Üniter devlet ve toplum yapımızın ve laik Cumhuriyetimizin bu denli tehdit altında yaşandığı bir dönem olmamıştır.
Ülkemizin içinde bulunduğu durumu çocuklarımıza ve gençlerimize doğru bir şekilde anlatmak hepimizin görevi ancak öncelikle de öğretmenlerimizin görevidir. Bu anlamda öğretmenlerimizin her zamankinden daha fazla sorumluluk taşıdığı bir gerçektir. ATATÜRK’ün öğretmenlerinin bu sorumluluklarını eksiksiz olarak yerine getireceğine inancımı belirterek tüm öğretmenlerimizin ve öğretmen adaylarımızın Öğretmenler Gününü kutluyorum.