Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Yıllardır “Bu öğretmenler ne yapıyorlar da üç ay yatıyorlar, yata yata para kazanıyorlar” fesatlıklarının yanında biz öğretmenler de “Yaa üç ay değil iki ay… Haziran sonuna kadar valla billa okuldayız, bir eylülde de görev başındayız. O kadar çoluk çocuk kafa kalmıyor. Siz evde bir çocuğa dayanamazken biz otuz beş çocuğa ders anlatmaya çalışıyoruz,” savunmaları yapmaktan helak olduk.
Ne istersiniz bu öğretmenlerden anlamış değilim. Ne zaman bize tatil olsa böyle bıyık altından gülüp, hadi gene iyisiniz, sizi gidiler siziiii diye bir bakış vardır.
Öncelikle ortada bir yanlış anlaşılma var. Onu düzeltelim. Biz öğretmenler kendi aramızda oturup “Bu yıl tatili kaç ay yapalım? Hocam üç iyi mi? İsterseniz dört ay olsun. Yok, hocam olmaz. Toplum henüz buna hazır değil. Hadi gel iki ayda anlaşalım sonra millet gıcık olacak,” diye sırıta sırıta pazarlık yapmıyoruz.
Yani sistem böyle. Üstelik görev vs bir şey geliyor. Huooapp anında okuldayız. “Valla gelemem ya müdürüm. Kasmayın beni. Şurada üç aylık tatilim var. Bozmayın sinerjimi, iş demeyin bana,” diye kimse demedi şimdiye kadar.
Çocuklar dünyanın en tatlı şeyleridir. Canlarım benim. Ama siz otuz beşinin birden konuştuğunu, kavga ettiğini, birbirinin üstüne çıktığını, merdivenden yirmişer yirmişer atladığını gördünüz mü?
Aynı anda beş on çocuk kafaları tokuşmuş, kaşı gözü patlamış idareci odalarında beklerken ilk yardım yapmaya çalıştınız mı? Kavga eden çocukların aileleri gelmiş, bir tantana da onlar koparmışken nereyi idare edeceğinizi bilmeden ortalıkta durmak bence herkesin yaşaması gereken bir tecrübe.
Biz hemşire değiliz, güvenlikçi değiliz ama öğretmenseniz her şeyden bir parça olmak zorundasınız.
Derse başlamak için sınıfta takla atıyor, üstelik bunu her gün yapıyorsanız bir süre sonra sizde hafiften sıyırmaya başlıyorsunuz.
Geçenlerde sınıfa marangoz geldi Adamın yarım saatlik işi var. İş bitti adam “Hocam Allah sabır versin… Siz nasıl duruyorsunuz burada,” dedi.
Ben durmuyorum ki burada. Aslında hiç birimiz durmuyoruz. Koca evrende küçük bir noktayız. Bu gördüğünüz ben değilim. Bir ben vardır bende benden içeri. Sakla samanı gelir zamanı, gülme komşuna inşallah gelir başına. Erik dalı gevrektir. Erik dalı gevrektir. Amanin basmaya gelmez…. diye ağzıma geleni söyleyesim geldi.
Ama diyemedim tabi. Gayet aklı başında görünüp sırıtarak aminnnn diyebildim sadece… Takım çantasını ne ara topladı, ne ara kaçtı anlamadım…
Diyeceğim her mesleğin kendine göre zor - kolay yanları var. Birçok açıdan avantajlıyız. Bunu kabul ediyoruz zaten.. Ama işi ohhh kebap yatıyorsunuz gibi bir mantığa indirgemek çok acımasız.
Mesela bankaya gidiyorum. Yazın ooo diyorsun her yer serin, sessiz… Ortamda bir Akdeniz akşamları havası hâkim. İnsanlar konuşuyor resmen fısıltıyla… Bireysel müşteri servisi ile görüşüyorsun (adı bile havalı) böyle pısır pısır…Ayy duyayım diye dibine kadar yanaşıyorum.
Kendimi düşünüyorum. Hele ki nöbetlerde sesimi duyurmak için Pavarotti gibi bağırıyorum. Gene bankada kışın desen her yer sıcak. Hanımlar incecik gömlekler, şık kıyafetler. Stelitto ayakkabılar. Sanki sürekli bir kokteyl havası var. Kendime bakıyorum. Termal içlik, bahçede nöbetçiysen içine beton dökmüşler gibi geliyorsun.
Biz gidip bankacılara gidip “Ohhh mis valla, siz böyle sıcacık sessiz oturun… Bir de bize bakın okul Ali Babanın Çiftliği,” diyor muyuz? Demiyoruz. Biz de böyle sessizlik içinde olsak, her gün bağır çağır olmasak diye düşünüyoruz tabii ama kendi aramızda fesat fesat konuşup kimseye duyurmuyoruz...
Gördünüz mü? Bizim de kendimize göre böyle güdük hayallerimiz var işte.
Diş hekimi arkadaşım var. Muayenehanesine gittim. Klasik müzik çalıyor, hasta geliyor. Zaten hiç konuşmuyor, ağzı açık. Yoga yapar gibi işini yapıyor. Telefon çalıyor. Sanki radyodan istek parça ister gibi… “Bakayım efendim randevunuza,” diye sakin sakin konuşuyor.
Çalışmayan arkadaşlarım var. “Ohhh hadi iyisiniz tatil başladı...Yatarsınız artık,” diyor. Alla alla siz sabah kalkıp overlok falan mı yapıyorsunuz anlamadım. Yani herkesin gözü başkasının yaptığında..
Tatiliz kardeşim tatil... Ohh bee…
Ne diyeyim yani? Madem oradan yatıyoruz görünüyor, devrilin arkadaşlar… Her gün facede, instegramda deniz kenarı fotoğrafları paylaşın.
Faceye yazın.... Kendini dinlenmiş hissediyor… Ay nereye gitsem diye bilemiyor... Kendini kafası tatilden karışmış hissediyor. Ne oldum delisi hissediyor :) Hangi tatil turunu seçeceğini bilemediğinden üzgün hissediyor… Yurt dışı turlarına bakıp bakıp gülüyor
Dolar Euro fırlamış, ama ille de tatil diye tutturuyor.
Ya tatil biterse diye endişeli hissediyor.
Şaka şaka üç ay tatil beee… .Biter mi
Bitse bile üç ay yaaa üççç.
Hahh haa haa....
Ay sinirlerim bozuldu
Eee nazar etme nolur... Öğretmen ol senin de olur
I loveee üççç aylık tatil,
I love bankacılar,
I love erik dalı gevrektir.
Alıntı: Tülay Olcum Facebook sayfasından