Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20. Milli Eğitim Şûrası’nın açılış konuşmasında, masa başında, öğretmenlerin bilgisi ve iradesi dışında hazırlanan ‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun kısa süre içinde TBMM’ye sunulacağını açıkladı. Erdoğan ayrıca, geçmişte büyük tartışmalara neden olan uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik gibi uygulamalara ilişkin kariyer sınavları yapılacağını ve öğretmenlerin yapılacak sınavlarda yarıştırılarak farklı ücret politikaları uygulanacağını söyledi. Sözleşmeli ve kadrolu öğretmen ayrımının kaldırılacağı açıklanırken; sözleşmeli öğretmenlerin, mecburi hizmet hariç atamalar, özlük hakları ve mazeret tayinleri başta olmak üzere kadrolu öğretmenlerle aynı haklara sahip olacağı ifade edilmiş, ancak sözleşmeli öğretmen istihdamı uygulamasına son verileceği belirtilmemiştir. Bu ifadeden sözleşmeli öğretmen istihdamının devam edeceği anlaşılmaktadır. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son verilmeli, bu öğretmelerin tamamı kadroya geçirilmelidir. Ataması yapılmayan 100 binlerce öğretmenimiz işsizliğe mahkûm edilmişken, öğretmenlik mesleğinin itibarına bir saldırı ve eğitimin niteliğini düşüren bir uygulama olan ücretli öğretmenlik uygulamasına bir an önce son verilmelidir.
Öğretmenlerimiz zaten yoksulluk sınırının çok altında bir ücretle çalışmaya mahkûm edilmişken ve son ekonomik krizle iyice yoksullaşmışken, özlük haklarının geliştirilmesi ve mali kayıplarının giderilmesi için kariyer ve sınav şartı getirilmesi kabul edilemez. Kariyer sınavı her şeyden önce, çalışma barışını bozan, öğretmenler arasındaki mesleki dayanışmayı ortadan kaldıran, eğitim emekçileri arasındaki rekabeti arttırarak, aralarındaki güven ilişkisini zedeleyecek özellikler içermektedir. Ayrıca öğretmenler arasında hiyerarşi yaratmak, aynı işi yapan öğretmenlere farklı ücret politikası uygulamak, “eşit işe eşit ücret” ilkesine aykırıdır. Hiçbir ayrıma tabi tutulmadan tüm eğitim emekçilerinin özlük hakları geliştirilmeli ve mali kayıpları acilen giderilmelidir.
Aynı okulda, aynı düzeydeki sınıfları okutan iki öğretmen arasındaki ücret farklılığı, telafi edilmesi güç sonuçlar yaratacaktır. Veliler öğretmenleri seçerken “öğretmen”, “sözleşmeli öğretmen”, “uzman öğretmen” “başöğretmen” gibi apoletleri olup olmadığına göre hareket edecektir. Kayıt parası, zorunlu bağış gibi uygulamalar “başöğretmen” isteyenler için farklı, “uzman öğretmen” ya da “öğretmen” isteyenler için farklı olacaktır. Bu durumun, farklı derecelerdeki öğretmenler için olumsuz sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Böylece öğretmenlik mesleğinin ve öğretmenin saygınlığı öğrenci ve velilerin farklı değerlendirmeleri ile polemiğe açılacak, öğretmenlik mesleği daha da itibarsızlaştırılacaktır.
Öğretmenlerin onurlandırılması elbette gereklidir. Öğretmenlik mesleğinin kendisi bizler için başlı başına bir onurdur. Ancak sadece öğretmenlerin değil, eğitim kurumlarında çalışan tüm eğitim ve bilim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi Eğitim Sen’in temel talepleri arasındadır. Nitelikli eğitim için öğretmenler kadar emeği olan memurlar, idari ve teknik personel, yardımcı hizmetliler ve 4-B statüsünde çalışan eğitim emekçileri de onurlandırılmayı hak etmektedir. Öğretmenler için düşünülen iyileştirmeler, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ile birlikte ele alınmalıdır.
Tarihin her döneminde iktidarlar öğretmenlik mesleğine ve öğretmenlere farklı anlamlar ve görevler yüklemek istemiştir. Öğretmenlik mesleğine yüklenen anlamlar, iktidarların ideolojik bakış açılarına, toplumsal yapıya, dönemin koşullarına ve ihtiyaçlarına göre değişiklik göstermiştir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu düzenlemesi gündeme geldiği ilk günden itibaren tartışılmaktadır. Bugüne kadar yürütülen tartışmalar ve ağırlıklı olarak kimi özel öğretim kurumlarının önerileri doğrultusunda gündeme gelen başlıklar, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun öğretmenlerin iradesi dışında, onların görüş ve önerileri alınmadan masa başında hazırlandığını göstermektedir. Bu duruma, Türkiye’nin dört bir yanında görev yapan meslektaşlarımız tepki göstermektedir.
Siyasi iktidar, öğretmenleri toplumsal olarak etkisiz, halkın aydınlanması yerine, her dönem iktidarın emrinde ve denetiminde olması gereken önemli bir meslek grubu olarak görmektedir. Geçtiğimiz 19 yıl içinde öğretmenlik mesleğinin değersizleştirilmesine ve itibarsız hale getirilmesine neden olan her türlü politika ve uygulamaya rağmen, öğretmenler her yönüyle piyasa odaklı, bireysel ve teknik bakış açısını yıkma potansiyeli taşıyan en önemli aktörler olmayı sürdürmektedir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu tartışmaları sürecinde öğretmenin sunduğu hizmetin bir kamu hizmeti olduğu kabul edilmeli, eğitim hizmetleri düzenli, sürekli ve kâr amacı gütmeyecek şekilde baştan aşağıya yeniden düzenlenmelidir. Bu zihniyetle düzenlenmemiş bir kanunun sorunlarımıza çözüm olmayacağı açıktır. Siyasilerin talimatları ile değil, eğitim bileşenlerinin ortak iradesiyle hazırlanması gereken Öğretmenlik Meslek Kanunu’ndan beklenti, öğretmenlerin temel sorunlarına çözüm getirilmesidir.
Öğretmenlik mesleğinin tanımı, öğretmenlerin nasıl ve nerede yetiştirileceği, mesleğe kabul ve istihdam koşulları, öğretmenlerin güvenceleri, hakları ve sorumlukları ile mesleki yaşamları ve emeklilik konularında yapılacak düzenlemelerin kapalı kapılar ardında yapılmak istenmesi kabul edilemez.
Milli Eğitim Bakanlığı gerçekten öğretmenler lehine bir düzenleme yapmak istiyorsa ILO ve UNESCO tarafından 5 Ekim 1966’da kabul edilen ve Türkiye tarafından da imzalanan ‘Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı’na uygun düzenlemeler yapmalı, ekonomik, sosyal, mesleki, özlük haklarımızla ilgili taleplerimiz kabul edilmelidir. ‘Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı’, öğretmenlerin konumlarını güçlendirmeyi, haklarını geliştirmeyi ve korumayı amaçlayan, aynı zamanda uluslararası düzeyde yapılmış bir toplu sözleşme niteliği taşımaktadır. Türkiye tarafından da kabul edilen ve altına imza atılan bir belge olmasına rağmen, bu belgenin gereğini yapmayanların meslek kanunu ile öğretmenlere sahte müjdeler vermesi inandırıcı değildir.
Milli Eğitim Bakanlığı, gündeme getirdiği her düzenleme ve uygulamayla eğitim sistemini kaosa sürüklemiş, öğretmenleri, öğrencileri ve velileri attığı her adımda mutsuz etmiştir. MEB, emeğimizi değersizleştiren, mesleki itibarımızı ayaklar altına alan politika ve uygulamalardan vazgeçmedikçe, Türkiye’de ne eğitimin niteliğini arttırmak, ne de öğretmenlerin sorunlarına kalıcı çözümler üretmek mümkündür.
Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili olarak eğitim emekçilerinin, sendikaların ve alandaki meslek örgütlerinin eleştiri, öneri ve talepleri dikkate alınmadan atılacak adımların karşısında olacağımız ve kazanılmış haklarımızı tartışmayacağımız bilinmelidir. MEB, gerçek anlamda öğretmenlerin niteliklerini arttırmayı hedefliyorsa, öncelikle öğretmenlik mesleğini ve öğretmenleri itibarsızlaştıran, emeğimizi değersizleştiren yanlış politika ve uygulamalara son vermelidir.
Eğitim Sen olarak “Cumhurbaşkanı’nın himayesinde” yapılan 20. Milli Eğitim Şûrası’nı uyarıyoruz; öğretmenlerin iradesi dışında masa başında hazırlanan meslek kanununu kabul etmemiz mümkün değildir.