Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Sınıfı öğrencilere geri vermek için yola çıktım ve bu benim en önemli misyonum olarak kaldı.
Dört yıl önce, sınıfıma okulu severek (en azından hoşlanarak) gelen ve bu sevgisi bir şekilde azalarak ayrılan öğrencilere verdiğim zarardan dolayı sorumluluk almam gerektiğini fark ettim. Benim detaylı ve uzun uzun anlattığım derslerim, onların kafasını karıştırıp tatlarını kaçırana kadar matematiği çok seven çocuklardan bahsediyorum. Ya da benim katı kitap özeti kurallarım ve okuma günlüklerim, harika hikayelere duydukları merakı öldürene kadar okumaya bayılan çocuklardan.
Yaptığım şeyler için sorumluluk almak zorundaydım. Suçlayabileceğim başka kimse yoktu. Ve en önemlisi gelecekteki öğrencilerimin sınıftan, okulu hala severek, tutkulu bir merakla ve yeni bir şeyler denemekten korkmadan ayrılmalarını sağlamak zorundaydım.
Çocukların okuldan bu kadar nefret etmesini nasıl sağlıyoruz? Şu anda beşinci sınıflara öğretmenlik yapıyorum ve onlar bana gelene kadar bazı konular çoktan bu öğrencilerin “yapılabilecek en berbat 10 şey” listesine girmiş oluyor. Matematik bu listenin bir numarası gibi duruyor, ancak sosyal bilimler de genellikle onu hemen arkasından takip ediyor. Ve bazıları okumaktan bile nefret ediyor, ama okul dışında birçok kitap okuyabiliyorlar. Öğrencilerin çoğu teneffüse, sanat ve müzik derslerine ve hatta bazen fen bilimlerine duydukları sevgiyi itiraf ediyorlar. Beden eğitimi dersleri ise her zaman kalabalık bir seven grubu olan derslerin başında geliyor. Peki ya matematik ve sosyal bilimler? Eyvah kaçın!
Öğrencileri suçlamıyorum. Okul sistemi onlara bu şekilde hissetmeyi öğretti. Bunu nasıl söylerim? Bu sistem ben değil miyim zaten? Matematiği ve onu nasıl öğrettiğimi düşünüyorum: Öğrencilere tekrar ettirip dur, ders anlat ve daha fazla ders anlat. Bir problemin nasıl çözüldüğünü onlara defalarca göster, sonra bir ya da iki öğrenciyi tahtaya kaldır ve benzer bir problemi onlara çözdür, bu arada sınıfın geri kalanı onları seyretsin (boş gözlerle baksın). Ve en sonunda kendi başlarına pratik yaptır ve bunu da genellikle ödev yoluyla yap. Benim sınıfımda öğrencilerin kendi önlerinde çalışmalarına izin verilmezdi. Önlerindeki sayfaları anlamaya çalışırken bütün dikkatlerini bana vermek zorundaydılar. Daha detaylı keşfetme şöyle dursun, konu üzerinde tartışacak zamanımız bile olmazdı.
Yukarıdaki paragraftaki matematik dersi yerine sosyal bilimler dersini koyun ve tahtadaki problemleri silin. İşte size sosyal bilimler derslerimin güzel bir özeti! Dersim bittiğinde öğrencilerimin gayet iyi olduklarını düşündüğüm şeyler de vardı elbette: İsimlerini çalışma kağıtlarının üzerine yazmak, onları doldurmak ve ders kitabına bakarak beni takip etmek… Merakları için üzgünüm. Ona ayıracak zamanımız olmadı maalesef.
Sonuç olarak değişmeye karar verdim. Ve değiştim. Eğer değişmek istiyorsanız ve henüz bunu denemediyseniz, bana güvenin. Siz de değişebilirsiniz. Üstelik ben o kadar özel biri değilim. Oysa çok sayıda öğretmen, öğretmenlik tarzını ve hatta eğitimin işleyişini değiştiriyor. Pek çoğu izin bile beklemeden kendi dönüşümünü kendisi yaratıyor. Eğer birinin iznine ihtiyaç duyuyorsanız, buyurun benimkini alın. Gidin ve öğrenmeye tutkuyla bağlı öğrencilerle dolu sınıfınızı yaratın.
Her öğrencinin sınıfımdan, okula tekrar “aşık olarak “ayrılmadığını itiraf etmeliyim. Bazen verdiğimiz zararları telafi etmemiz yıllar alabiliyor. Ancak çoğu öğrencimi, tekrar öğrenmeyi sevme “yoluna” sokmayı başarabiliyorum. Bir öğretmen olarak kendi eylemlerimin sorumluluğunu alıyorum ve verebileceğim zararların farkına varıyorum. Her gün okula şu gerçeği bilerek ve kendime hatırlatarak geliyorum: Kendi eğitimine sımsıkı sarılan bir çocukla eğitimine olan ilgisini tamamen kaybetmiş bir çocuk arasındaki fark ben olabilirim. Bugün yaptığım şeyin, bundan birkaç yıl sonra okulda kalmakla okulu bırakmak arasındaki farkı yaratabileceğini kabul ediyorum.
Çocuklara okulda eğitim vermenin tek bir yolu olduğuna inanırdım eskiden. Bugün okulların değişmesi gerektiğini biliyorum. Ve bizim okulları içeriden değiştirmemiz gerektiğini. Bu değişimin en önemli parçası, öğrencilerimizin “sesini” de değişime dahil etmek olmalı. Okulda eğitim artık çocuklara “yapılan” bir şey olmamalı, çocuklar bunu deneyimlemeli ve sahiplenmeli.
Öğretme tarzımı değiştirme yolculuğuna ilk başladığımda, yolumun beni sonunda nereye götüreceğini bilmiyordum. Hala da bilmiyorum. Sınıfıma giren her çocukla ve beraberinde paylaşacak bir şeyleri olan her ebeveynle birlikte, bu yol değişiyor. Ve bu yüzden benim de değişmem gerekiyor.
Sınıfı öğrencilere geri vermek için yola çıktım ve bu benim en önemli misyonum olarak kaldı. Yine de kendime koyduğum hedeflerin hepsine ulaşamadım. Her değişim beraberinde direnci de getiriyor. Ve ben de kendi dirençlerimle tanıştım bol bol. Anlamayan çocuklara yapmaları gereken şeyi anlatmak niye bu kadar zor? Neden bazı veliler yeterince ödev vermediğimi ya da yeterli not vermediğimi düşünüyor? Neden bazı öğretmenler çocukları hazırlama konusunda yeterince iyi iş çıkarmadığımı düşünüyorlar? Bazı fikirlerim teorik olarak iyiyken pratikte neden hiç de öyle olmuyor?
Ancak, eğer değişim yaratmak istiyorsak, inandığımız şeyler uğruna savaşmaya da hazır olmalıyız. Hatta bazen kendimizle bile. Pek çok politikacı ve yasa yapıcı bizim aleyhimize çalışıyormuş gibi görünse de, okul sistemimizi içeriden değiştirmenin de yolları var.
Peki Nasıl Değişiriz?
Öğretmenlerin bana en çok sorduğu soru şu: Nasıl değişiyorsun?
Benim için cevap her zaman şu oldu: Olduğun yerden başla. Daha iyi bir şey olması gerektiği fikrini bir kez benimserseniz, yola çıkmış sayılırsınız. Sizi nelerin durduğunun ve nelerin hedeflediğiniz şeyleri gerçekleştirmenizi sağladığının farkına varın. Sizi ne tüketir? Neye gücünüz var? Ruhumu yerle bir eden ve kontrol edemediğim pek çok şey var. Bu yüzden üzerinde karar hakkımın olduğu şeylere odaklanıyorum. Benim kontrolümde olan ne var? Ödev, notlar, ceza, bilginin sunulma yolları, topluluk oluşturmak, birlikte sahiplenme…
Sonra da hemen şimdi değiştirebileceğime hazır hissettiğim birkaç şeye odaklanıyorum. Asla bir fikirle “evlenmiyorum”; onunla sadece “flört ediyorum”. Büyüyen ve gelişen anlayışıma ve deneyimime uyum sağlamak için fikirlerimin yıldan yıla dönüşüm geçirmesi gerekiyor. Bir şeylere takılıp kalmamalıyım. Sadece nihai hedefime odaklanmaya devam etmem gerekiyor: Öğrencilerin okulu sevmesini sağlamak. Değişim sürekli bir şeydir ve ben bu fikirler çoktan barıştım.
Kaynak: http://ww2.kqed.org/mindshift/2014/11/06/how-one-teacher-changed-for-the-good-of-her-students/