Liyakatsiz Okul Müdürü Öğretmenlerin Motivasyonunu Yok Ediyor

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

Bir süre önce binlerce aday öğretmenle beraberdim. Konuşma yapmak ve eğitime bakış açımı paylaşmak için davet edilmiştim. Nasıl büyük bir heyecanla günlerce uykumda bile konuşmaya hazırlandığımı anlatamam.

Seminer öncesi gece bile aynen böyle bir gece geçirmiştim ama üç saat uykuyla sabah konferans salonuna full enerjik bir halde girdim. Çünkü çok inandığım, yürekten istediğim ve okullarda fark yaratacağına tüm kalbimle inandığım şeyleri anlatacak olmak, gizli bir kaynaktan enerji alıyormuşum gibi bir etki yaratmıştı. Bu her seferinde oluyor. İlginç bir şey. Belki de kalbimiz böyle inanarak yaptığımız işler için ayrı bir enerji üretiyor.

Neyse salona böyle girdim. Gözlerimden bile taşan bir enerjiyle. Şöyle hızlı bir turla salonu taradım. Eyvahlar olsun. Karşımda 800 çift göz, bezmiş, bıkkın ve daha orada ne olacağını bilmeden olacak olandan sıkılmış halde bana bakıyordu. Sert bir tabir ama söylemeden edemeyeceğim; Sanki üstlerine ölü toprağı serpilmiş gibiydi. “Şöyle kuvvetli sihirli bir nefesim olsa, puffff diye üfleyip bu ölü toprağı tozunu üstelerinden tek bir nefesle atsam keşke.” diye geçirdim içimden. Yani durum o kadar vahim gözüküyordu ki mucizeye ihtiyaç duydum sanırım.

Bunun böyle olacağını biliyordum. Çünkü bende öğretmen olarak yirmi yıl boyunca milli eğitimin düzenlediği yüzlerce seminere katılmış ve neredeyse yüzde doksanından aynı duygularla çıkmıştım. Dinlediğim çoğu şey uygulamayla hiç ilgisi olmayan şeylerdi ve tamamen pratikten uzak, teorik safsatadan ibaretti.

“Arkadaşlar hoş geldiniz. Size anlatmam gereken konu bu. Ancak ben bu konuyu sizin için değil ama kendim için en eğlenceli hale getirmek adına farklı bir yöntem izleyerek anlatacağım. Çünkü biliyorum ki ben anlatırken eğlenirsem siz de benimle birlikte eğleneceksiniz. Eminim siz de sınıflarınızda böyle yapıyorsunuzdur.”

Hala ilgileri aynı düzeyde. İçlerinden “Eeee hadi anlat bitir de gidelim.” dediklerini okuyordum gözlerinden.

“Arkadaşlar sekizinci sınıfa giden bir oğlum var. Oğlum diyor ki; Okuldan nefret ediyorum, dersler aptalca ve öğretmenler saygısız. Üstelik salakça şeyler anlatıyorlar. Siz ne dersiniz bunlara?”

Cevap veren olmadı ama çoğunun başıyla onayladıklarını gördüm.

“Biliyor musunuz? Oğlum okuldan geliyor, yemek falan yedikten sonra hop bilgisayarın başına oturuyor. Dün yine aynı şeyi yaptı. Bir bakayım dedim ne izliyor bu çocuk? Gördüğüm şeye şaşırdım. Youtube açıktı ve ben girince durdurulan videoda şu konu başlığı vardı. Yıldız çarpışmaları. Ne ilginç değil mi? Ben de sanıyorum ki bu çocuk film falan izliyor ya da mutlaka aptalca bir şeyler yapıyor bilgisayarda. Oysa ne kadar güzel bir konuyu öğreniyormuş. Aranızdan kaçı böyle videolar izliyor?”

Hemen hepsi el kaldırdı.

“Aranızdan kaçı derslerinde bu teknikleri kullanıyor ve dersini böyle ilgi çekici konularla süslüyor?”

Hemen hiç el kalkmadı.

“Bunu anlayamadım. Oğlumun yaşında ki tüm çocukların ve sizlerin ilgisini çeken böyle farklı uygulamalar var. Ama siz hiç birini kullanmayıp, basma kalıp, eski usül yöntemlerle sınıfı ve dersi çocuk için sıkıcı halde tutmaya ısrar ediyorsunuz. Bunun anlamını lütfen bana açıklayın.”

Bir sürü el kalktı. Uyanmaya başladılar. Mikrofonun en çabuk ulaştığı öğretmen;

“Hocam izin vermezler ki bize. Bizim bu yıl içinde çocuklara kazandırmamız gerekenler ve bunları nasıl anlatmamız gerektiği belli. Üstelik bence de çoğu aptalca şeyler ama başka bir şey yapmamıza izin vermezler.”

“Arkadaşlar sınıf sizin cumhuriyetiniz. Kim izin vermeyecek kadar dahil olabilir sizin sınıfınızda yaptıklarınıza?”

“Okul Müdürleri…”

Hepsi birden uyanmış haykırıyor ve tüm eller havada çırpınıyorlardı. Ölü toprağı toz duman olmuş hepsi birden zombiden yaşayan insanlara dönmüşlerdi.

“Değerli arkadaşlarım, benden duymuş olun. Siz bir sınıfa öğretmen olarak girip kapınızı kapadıktan sonra sizden izin almadan Cumhurbaşkanı bile giremez sınıfa. Eğer siz izin verirseniz ancak müdahil olabilirler.”

“Hocam bu dedikleriniz hayal artık hayal.” diye haykırdı biri.

“Kimse bize saygı duymuyor. Okul müdürü dersin ortasında pat diye sınıfa dalıyor, ne oluyor burada gibi aptalca şeyler söylüyor. Hatta bazen öğrenciyle bizim aramıza girip bizi küçük düşürüyor.”

Bir başkası aldı mikrofonu eline;

“Milli eğitim önce okul müdürlerini eğitmeli. Günaydın dediğimizde cevap bile vermeyen, öğrencilerin yanında bizi saygısızca azarlayan, eski usullerle ders anlatmamız için bizi zorlayan ve ne yeni dünyayı ne de yeni öğrenci jenerasyonunu tanımayan okul müdürleri, hareket etmemize bile izin vermiyor Hocam.”

Son birkaç yıldır ülkemizin yaşadığı olağanüstü durumlar yüzünden olmalı, değerlerimiz alt üst oldu. Herkes birbiriyle şüpheci, suçlayıcı ve saygısızca bir uslüpla iletişim kurmaya başladı. Bu en başta siyasi tartışmaların alenen televizyonda saygısızca ve seviyesizce sokak ağzıyla yürütülmesiyle, ardından bunun neredeyse tüm halka yayılmasıyla sürüyor hızla.

Şöyle bir sokak tabiri vardır bilirsiniz;

“İmam …….. cemaat……..” boşlukları tamamlayacağınızdan eminim. Bu böyle olmaz.

Çok haklı olduklarını bilmenin utancı ve değişmesine duyduğum kuvvetli istekle şunları söyledim;

“Benim sevgili genç arkadaşlarım;

Siz bizim için yepyeni taze birer ruhsunuz. Üstelik farklı bir jenerasyondansınız ve dünyaya, evrensel gelişmelere açık, dupduru bir bakış açınız var. Biz yani sizden bir önceki kuşak, debdebeli günler içinde yitirdik kim olduğumuzu, kaybettik kendimize duyduğumuz saygıyı, belirli ideolojilerin saldırısı altında kaldık ve kurtulmaya çalışırken en dip ideolojik ayrımları kendimiz yarattık. Ve tüm bunlar yaşam enerjimizle birlikte birbirimize olan sevgi-saygımızı alıp götürüyor.

Ancak sizin gibi on binlerce genç öğretmenliğe başladı. Sizler bu ülkenin umudusunuz ve en değerli askerlerisiniz. Unutmayın bir ülkenin en kuvvetli ordusu EĞİTİMCİ ORDUSU’ dur.

Şimdi sizler; bizden yine yeniden birbirini kucaklayan, birlik ve beraberlik için yaşayıp, üreten, çağdaş, dünyaya ürettiği bilgi ve ilimle kafa tutan yeni bir nesil yaratacaksınız. Bütün umudumuz sizsiniz. O yüzden siz bizi dinlemeyin ama şu sözü hiç unutmayın.”

MİLLETLERİ KURTARANLAR YALNIZ VE ANCAK ÖĞRETMENLERDİR.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Sevgilerimle…

Sema Deniz

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber