Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Koronavirüs süreci öğretmenlerden beklentilerin ne kadar çeşitli olduğunu göstermeye yetti. Bu durum, öğretmenlerin mesleki anlamda güçlenme gereksinimlerini sürekli ve değişen koşulları da dikkate alarak göz önünde tutmayı gerektiriyor.
Öğretmenin çocuğun başarısı ve iyi olma hali üzerindeki etkisi, dolayısıyla üstlendiği toplumsal rol göz ardı edilemez. Bu rol nedeniyle öğretmenlerin oldukça çeşitli ihtiyaçları karşılamaları bekleniyor. Yeni koronavirüs salgını nedeniyle örgün eğitime ara verilmesi ve uzaktan eğitime hızlı bir geçiş yapılması hem öğretmenlerin öneminin bir kez daha fark edilmesini sağladı, hem de öğretmenlerden beklentilerin çeşitlenmesine neden oldu. Tüm dünyanın ortak sorunu durumuna gelmiş olan yeni tip koronavirüsün yayılmasını yavaşlatmak amacıyla, 14 Nisan 2020 tarihine ait verilere göre, 192 ülkede örgün eğitime tamamen ara verildi. Bu durum dünya genelinde ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde 1,2 milyar öğrenci ile 63 milyon öğretmeni doğrudan etkiledi. Türkiye’de, örgün eğitime 16 Mart 2020 itibarıyla ara verildi ve 23 Mart 2020’de uzaktan eğitime başlandı. Uzaktan eğitim, Eğitim Bilişim Ağı (EBA) ve televizyon kanalları üzerinden yürütülüyor. Bu süreç, öğrenciler, öğretmenler, veliler, karar alıcılar ve uygulayıcılar başta olmak üzere eğitimin tüm paydaşlarını doğrudan etkiliyor. Bu yazıda, koronavirüs koşullarının öğretmenlerden beklentileri ve bununla bağlantılı olarak öğretmenlerin ihtiyaçlarını nasıl etkilediği üzerinde duruluyor.
Umay Aktaş Salman’ın kaleme aldığı yazıda deneyimlerine yer verilen bir öğretmen, uzaktan eğitim sürecinde çocukların yalnızca akademik başarılarını değil, psikolojik durumlarını da gözetmeye çalıştığını belirtiyor. Elbette öğretmenler örgün eğitim dönemlerinde de yalnızca akademik başarıya odaklanmazlar; ancak şu anda herkes gibi onlar da birkaç ay öncesine kadar kimsenin aklının ucundan geçmeyen bir durumla karşı karşıyalar. Çocuklar alışık oldukları okul ortamından, öğretmenlerinden ve arkadaşlarından ayrılar; sokağa çıkamıyorlar ve özel bir önlem alınmadığı sürece salgına ilişkin korku ve kaygı verici her türlü bilgiyi almaya açıklar. Öğretmenlerin bu yeni koşullarda öğrencilere –onlarla yüz yüze bile gelmeden– nasıl destek olacaklarını keşfetmeleri gerekiyor.
Hiçbir çocuğu dışarıda bırakmayan, kapsayıcı bir eğitimin sağlanmasında öğretmenlere önemli rol düşüyor. Kapsayıcı eğitim “eğitim kurumlarının ve süreçlerinin cinsiyet, etnik köken, dil, din, yerleşim yeri, sağlık durumu, sosyoekonomik durum vb. özelliklerinden ya da koşullarından bağımsız olarak tüm çocukların gereksinimlerine yanıt verecek biçimde yeniden düzenlenmesini öngören bir süreç” olarak tanımlanıyor. Öğretmenin örgün eğitim sürerken eğitimi kapsayıcı kılmak için kullandığı araçların, uzaktan eğitim sürecinde geçerliliğini yitirmesi söz konusu olabiliyor. ERG ve Öğretmen Ağı ile deneyimlerini paylaşan öğretmenlerin sözünü ettikleri bir zorluk, bilgisayar ve internet erişiminin kısıtlı olması nedeniyle veya çocukların evde bakımlarını üstlenen kişilerden yeterli desteği alamamaları nedeniyle bazı öğrencilerin eğitime erişememesi. Uzaktan eğitim sürecinde özel gereksinimli çocukların eğitime erişiminin önünde bilgisayar ve internete erişimden bağımsız olarak güçlükler bulunuyor. Bu koşullar, öğretmenlerin yeni yöntemler keşfetmelerini gerektiriyor. Mevcut koşullar öğretmen-veli arasında çocuk odaklı işbirliğinin önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Bir yandan da, öğretmenlerin dijital araçları etkin biçimde kullanmak için kendi yeterliklerini geliştirmeleri gerekebiliyor.
Öğretmenlerin deneyimlerine ilişkin yukarıda sıralanan örnekler çoğaltılabilir. Ancak bu kadarı bile, öğretmenlerden beklentilerin ne kadar çeşitli olduğunu göstermeye yetecektir. Bu durum, öğretmenlerin mesleki anlamda güçlenme gereksinimlerini sürekli ve değişen koşulları da dikkate alarak göz önünde tutmayı gerektiriyor.
23 Mart’ta, tam da Türkiye’de uzaktan eğitimin başladığı gün, Türkiye’deki öğretmenlerin mesleklerine atfedilen değere, iyi olma hallerine, stres düzeylerine ve çalışma koşullarından memnuniyetlerine ilişkin bulgular içeren bir araştırma raporu yayımlandı. 48 ülke ve ekonominin katıldığı Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Araştırması (TALIS) OECD tarafından yürütülüyor. TALIS 2018 bulgularına göre, Türkiye’de meslektaşlar arasında işbirliğinin yüksek olduğu söylenemez. Türkiye’deki ortaokul öğretmenlerinin %55,7’si, hiçbir zaman başka öğretmenlerin sınıflarını gözlemleyerek onlara geribildirim vermediğini belirtiyor. Türkiye’de, öğretim materyallerini meslektaşlarıyla paylaştığını belirtenlerin oranı, araştırmaya katılan pek çok ülkeden düşüktür. Öğretmenlerin %32,3’ü en az ayda bir kere, %51,1’i ayda bir kereden daha az öğretim materyallerini meslektaşlarıyla paylaştığını; %16,6’sı ise bunu hiçbir zaman yapmadığını belirtiyor. Oysa Fulden Ergen tarafından kaleme alınan yazıda deneyimlerine yer verilen öğretmenler, içinden geçmekte olduğumuz süreçte meslektaşlar arası dayanışmaya gereksinim duyduklarını belirtiyorlar. ERG ile görüşlerini paylaşan bir öğretmen de uzaktan eğitim süresince EBA TV üzerinden yapılan yayınlar sayesinde, meslektaşlarının nasıl ders anlattıklarını gözlemleme fırsatı yakaladığını belirtiyor. Bir öğretmen için en iyi desteği sunabilecek kişi, onunla aynı koşulları paylaşan bir başka öğretmendir. Dolayısıyla içinden geçtiğimiz bu süreç, öğretmenler arasında dayanışmayı ve işbirliğini güçlendirmeye yönelik yeni yollar geliştirilmesine vesile olabilir.
Kamuoyunda, EBA TV üzerinden yapılan yayınlarda gönüllü olarak ders anlatan öğretmenlere yönelik çeşitli eleştiriler gündeme geldi. Sosyal medyada öğretmenlerin yayın sırasında yaşadıkları teknik aksaklıkları veya ders anlatma biçimlerini yeren paylaşımlarda bulunuldu. Oldukça kısa süre içinde yaşama geçen bir eğitim modeline gönüllü katkı veren öğretmenlere yönelik bu tutumun genel olarak öğretmenlik mesleğinin toplumsal statüsüne zarar verme riski bulunuyor. TALIS 2018 bulguları gösteriyor ki Türkiye’deki ortaokul öğretmenlerinin yalnızca %26’sı öğretmenlik mesleğine toplumda değer verildiğini düşünüyor. Bu oran bazı ülkelerde oldukça yüksektir; örneğin Vietnam’da %92, Singapur’da ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde %72’dir. Müge Ayan tarafından yürütülen güncel bir araştırmaya göre, değer gördüğünü hissetmek, öğretmenin üretkenliğini ve çeşitli eğitsel uygulamalar geliştirme konusundaki motivasyonunu olumlu yönde etkiliyor.
TALIS kapsamında okul müdürlerine de anket uygulanıyor. Öğretmenlerin, okul politikaları, öğretim programı ve öğretim üzerinde önemli bir sorumluluğa sahip olduğunu belirten ortaokul müdürlerinin oranı Türkiye’de yalnızca %4,3’tür. Bu oran, OECD ortalamasında %41,8’dir. Bu bulgu, eğitimde öğretmenlere yüklenen sorumluluk yüksek olsa da öğretmenlerin eğitim-öğretim üzerinde yeterince söz sahibi olamadıklarını gösteriyor. Oysa Müge Ayan tarafından yürütülen araştırma gösteriyor ki, öğretmenlerin birer özne olarak, mesleklerini ve çalışma biçimlerini ilgilendiren konularda kararlara katılabilmeleri mesleki motivasyonları ve güçlenmeleri için önemlidir.
Sonuç olarak, pek çok başka ülkede olduğu gibi, öğretmenler her koşulda eğitimin en önemli aktörü. Değişen koşullara hızlıca uyum sağlamaları konusunda öğretmenlerden beklenti yüksek; ancak bu beklentiyi karşılamaları için nasıl bir ortamda çalıştıklarına bakacak olursak, meslektaşlar arasında yeterince dayanışma olmadığı, öğretmenlerin eğitim-öğretim üzerinde yeterince söz sahibi olmadıkları ve mesleklerine toplumda değer verilmediğini düşündükleri anlaşılıyor. Eğitimin niteliğinin zor koşullara karşın gelişmesi için bu göstergelerde olumlu yönde değişiklik olması gerekiyor. Bu değişimi yaratmak için MEB ile sivil toplum kuruluşlarının öğretmenin ihtiyaçlarına odaklanan çalışmalarının güçlenerek sürmesi, hepsinden önemlisi, öğretmenin bir özne olarak, kendi ihtiyaçlarını belirlemede ve karşılamada aktif rol alması büyük önem taşıyor.
Yeliz Düşkün
ERG Eğitim Gözlemevi – Politika Analisti
Kaynak: sivilsayfalar.org