Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Gördüklerimi saymaya başladım ama yağmur hızlandıkça sayıyı şaşırıp yaptığımın biraz saçma olduğuna kanaat getirdim. O ara gözlerime durağa doğru koşan bir teyze ilişti. Belli ki ıslanmak istemiyordu. Bindiğim otobüs durağa yanaşınca teyzenin ıslanmamak için değil, otobüse yetişmek için koştuğunu anladım. Ön kapıya yakın oturuyordum. Yanımda genç bir delikanlı, öğrenciydi galiba. Otobüs durakta durup kapıyı açınca teyze basamağa basıp otobüse bindi. Çantasından birşey çıkarmaya çalıştı ama çıkaramayacağını anlayınca gelen yolculara yer vermek için bir kenara çekilip çantasını karıştırmaya devam etti. Nihayet aradığını bulmuştu, cüzdanını eline alıp içinden otobüs kartını çıkardı. Tam kartı okutacakken şöför kapıyı kapatma düğmesine basıp otobüsü hareket ettirdi. Teyze biraz sendeleyip yan taraftaki tutamaklardan birine tutundu. O sırada cüzdanından iki lira düştü. Biri koltuğun altına diğeri tam kapanmak üzere olan kapının arasından dışarı doğru düştü. Teyze can havliyle, yavrusu elinden alınmış bir anne gibi koltuğun altındaki paraya uzanıp aldı. Yüksek bir sesle “dur” diye bağırıp tekrarlamaya başladı. Şöför birşey olduğunu zannedip ani bir fren ile durdu. “Kapıyı aç, kapıyı aç diyorum sana” diye bağırmaya başlayan teyze, kapının açılmasıyla kendini dışarı attı. Pencereden baktığımda teyzenin hızlı bir şekilde düşen bir lirasını aradığını gördüm. Sonra ani bır hareketle yerde duran parayı görüp üzerine atladı. Yanımdaki genç mırıldanırken teyzeye acınacak gözlerle bakıyordu. Fakirlik neydi? Zenginlik ne kadar ederdi? acaba. Teyze elindeki parayı sıkıca tutup otobüse bir daha bindi. Arka koltuklarda teyzenin dedikodusu yapılmaya başlanmıştı bile. Yanımdaki genç kalkıp teyzeye yer verirken, “Teyze, ya sana birşey olsaydı? Öyle inilir mi otobüsten? Bir yerine birşey olsa ne yapacaktın? Değer miydi?” dedi.
Teyze soluk soluğa otururken elindeki iki lirayı sıkıca tutuyordu. “Bu para olmazsa ben yaşayamam, beni ayakta tutan bu paradır” diyordu durmadan.
“Teyze parayı çok seviyor” dedi yolculardan biri.
“Sevmekte kelimemi oğlum? Ben bu para için ölürüm” diye cevap verdi
Parayı çok seven bir teyze olarak düşünmeye başladım ama teyzenin yüzündeki samimiyet aksini iddia ediyor gibiydi. Cebimden bir kağıt mendil çıkarıp yüzünü silmesi için teyzeye verdim. Teyze yüzünü silerken “öğretmen misin” diye sordu.
“Hayır” dedim “Ama öğretmen olmayı çok isterdim”
Teyze yüzünü silmişti ama yanakları bir daha ıslanmıştı. Bir daha sildi, bir daha ıslandı. Sonra ağladığını fark ettim. Dönüp yüzüme baktı güzel yüzüyle gülümsedi.
“Biliyor musun? Benim oğlum öğretmendi. Eşim bir inşaatta gece bekçisiydi. Bir gece inşaatta hırsızlar girmiş, hırsızları kovalarken bir çukura düşmüş. Sabah fark etmişler. Hastaneye götürmüşler. Duyar duymaz koştuk hemen. Günlerce hastane kapısında bekledik. Sonunda dayanamadı öldü. Eşim öldüğünde oğlum beş yaşındaydı. Büyütmek ve okutmak için beraber çalıştık, beraber aç kaldık, beraber üşüdük, yazın sıcağında soğuk su satarken, sırf onun masrafı çıksın diye o sıcakta soğuk suya beraber hasret kaldık”
Teyze anlatırken ineceğim durağı geçmiştik. Ben teyzeye bir mendil daha verdim, teyze devam etti.
“Okudu benim oğlum. Üniversiteyi kazandı mutluluktan deli olduk. Tam 4 yıl boyunca beraber çabaladık. Diplomasını aldı geldi. Sınava girdi atanamadı. Bir yıl boyunca yapmadığı iş kalmadı. Sonraki sınava çok çalıştı. Güzel bir puan aldı. Atandığı gün sevinçten sabaha kadar uyumadık. Derken okul zamanı geldi. Atandığı şehre gidip ev ayarladık. Herşeyimiz tamamdı artık. Okulun ilk günü, sabah elbiselerini giyip kapıdan çıkarken cebindeki bütün parayı bana verdi. “Anne iki liram kaldı bu da evde dursun. Maaşı alınca artık rahata kavuşacağız” dedi. Ben istemedim ama o masanın üzerine koyup evden çıktı. Pencereden baktım o da dönüp bana baktı. Nasıl mutluydu anlatamam. Onu en son o bahçede gördüm. Okula giderken kırmızı ışıkta serseri bir şöför, arabasının altına alıp orada öldürmüştü. Ondan bana bir o günkü gülüşü birde masanın üzerine bıraktığı iki lirası kaldı. Biraz önce bir yolcu “Bir yerine birşey olsaydı, değer miydi?” diye sordu ya, değmez mi hiç oğlum, hem de nasıl değer.
Teyzeye çıkarıp bir mendil daha verdim. Bir tane de kendim için çıkardım. Teyze sonra ki durakta indi. Ben başımı cama yasladım yavaşlayan yağmur tanelerini saymaya devam ettim. Nereye, niçin gittiğimi unutarak.
Faruk Yamen