Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Atanmayı bekleyen genç öğretmen Fedai Altun, para kazanmak için gittiği inşaatta elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. Bu mudur onca yıl dirsek çürütmenin karşılığı? Bir öğretmenin hikayesi inşaatta elektrik akımında can vererek mi bitmeliydi? Öğretmenlik diploması inşaatta çalışmak için miydi? Yoksa sınıfta öğrencileri ile buluşup, onlara ışık olmak için miydi? Bir öğretmenin hikayesi inşaatta değil, sınıfında başlamalıydı ve bir öğretmenin hikayesi bu kadar genç yaşta toprakla buluşarak bitmemeliydi elbette. Fedai Altun öğretmen atanmayan 500 bin öğretmenden sadece biriydi. Bu acı hikayenin ne ilk kahramanı ne de son kahramanı olacak ne acı ki…
Çünkü ülkemizde atama bekleyen 500 bine yakın öğretmen bulunuyor. Peki atama bekleyen öğretmenlerimiz, hayatla nasıl mücadele ediyorlar, ne yapıyorlar, nasıl yaşıyorlar?
Bazıları özel okullarda asgari ücretle ya da asgari ücretin altında komik denilecek ücretler karşılığında mesleklerini icra etmeye, hayata tutunmaya çalışıyorlar. Atama bekleyen bu öğretmenlerimizin düzenli bir sigorta primleri bile yatırılmamakta, herhangi bir iş güvenceleri bulunmamaktadır.
Bazıları Milli Eğitim Bakanlığı’nda ücretli öğretmenlik adı altında yine asgari ücrete bile takabül etmeyen ders başı net 21,46 tl’den, aylık 2 Bin 500 tl ücret ile hayatını kazanmaya çalışmakta. MEB’de ücretli öğretmenlik adı altında çalışan bu öğretmenlerimizin durumu Mevzuata göre 40 saatten az çalışma süreleri “Kısmi Süreli” olarak tanımlanmaktadır, bildiğim kadarıyla ücretli öğretmen de haftada 30 saatten fazla çalışamamaktadır. Bu durumda ücretli öğretmenlerde kısmi süreli çalışan olarak kabul edilmekte ve sigorta günü buna göre hesaplanmaktadır. Dolayısıyla ay içerisinde girilen toplam ders saati sayısı 4x30=120 saat olacağından; 120 / 7,5 = 16 günlük sigorta primleri ödenmektedir. Yani asgari ücretli bir çalışanın haklarından bile mahrum haldeler. Aylık tam olarak yatırılmayan sigorta primi ve asgari ücretin altında bir ücretle çalıştırılmaktalar. Daha da acısı MEB’in okullarında temizlik görevlisi olarak çalışan İş-Kur çalışanından bile daha az ücretle ve daha az haklara sahipler…
Bazıları da marketlerde kasada ya da market reyon görevlisi ve ya yük indir bindir işlerinde görev yaparak evlerine ekmek götürmeye çalışmaktadır. Kimileri nakliye şirketlerinde hamallık, kimileri semt pazarlarında pazarcı, kimileri lokantalarda, otellerde garson, kimileri inşaatlarda demirci, sıvacı, boyacı, kimileri fabrikada işçi, kimisi çocuk bakıcısı ve dahası.
Yıllarca aldıkları eğitim, üniversite diplomaları, bir çoğunda yüksek lisans hepsi bunlar için mi? Eğitim fakülteleri vasıfsız iş gücü mü yetiştiriyor? Alınan onca eğitimin, diplomanın hiç mi kıymeti yok? Vasıfsız işçi için öngörülen asgari ücretin bile altında ücretlerle ve asgari ücretliye tanınan haklardan yoksun iş gücü için mi eğitim fakültelerinde diploma almaya çaba harcadılar, umutları beslendi yıllarca üniversite sıralarında.
Ve mezuniyetin ardında atama için umutsuz bekleyiş. Atanmayan her öğretmende ayrı bir hüzünlü hayat hikayesi…
Ekonomik özgürlüğüne kavuşamadığı için çevresinden hatta kendi ailesinden gördüğü psikolojik baskı, ötelenme, gelecek kaygısı sonucu girdiği ve kurtulamadığı depresyonlar…
İş güvenliği sağlanmayan, elverişsiz çalışma koşullarında çalışmak zorunda kalmalarına bağlı olarak geçirdikleri, ölümle bile sonuçlanan iş kazaları…
Üniversite eğitimini bile tamamlamış, artık aile kurması gerekirken ekonomik özgürlüğünü kazanamadığı için aile olmanın planını yapamayıp ancak aile kurmanın hayalini kurmakla yetinmek…
Bunlar ve daha fazlası atanmayan, atanmayı bekleyen öğretmenlerimizin birer gerçeği…
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, da “Ülkemizde norm kadro açığı 150 bine ulaştı, sendikamızın geçtiğimiz yıl yaptığı araştırmaya göre 81 ilde 81 bin ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapılmış. 2021 yılı için yapılan 20 bin atama son bir yıl içinde emekli olan öğretmenlerin yerini doldurmuyor, hatta bu yıl 34 bin 387 öğretmen açığı bulunan İstanbul’un ihtiyacını bile karşılamıyor. Üstelik atama bekleyen öğretmen sayısı ne yazık ki 500 bine ulaşmış durumda. Hayatını öğretmen olmaya adayan, bu nedenle eğitim fakültelerinde yıllarca dirsek çürüten, öğrencileri ile buluşacakları günü sabırsızlıkla bekleyen öğretmenlerimizin umutlarını söndürmemek için hükümet nezdinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve Maliye Bakanlığı’nın gayret sarf etmesi çok önemlidir.” diyerek ataması yapılmayan öğretmenlerimizin durumuna da dikkat çekmiştir.
MEB 20 bin öğretmen atamasının ardından 15 Bin yeni öğretmen ataması yapsa da bu atamalar ne öğretmen ihtiyacını kapatabilecek ne de atama bekleyen 500 bine yakın öğretmeni sevindirmeye yetecek. Umarız 150 Bine yakın kadro açığını kapatmak ve atanmayı bekleyen 500 bin öğretmenimizin en azından bir kısmını sevindirecek yeni atama çalışmaları yapılır ve müjdeli haberi duyarız.
Unutmamalıyız ve örnek almalıyız ki Atatürk, ülkemizin kalkınması için eğitim alanında yeniliklerin yapılmasını zorunlu görmüştür. Bu nedenle Kurtuluş Savaşı sırasında bile Maarif Vekâleti’ne (Eğitim Bakanlığı) o günün şartları içerisinde oldukça büyük bir bütçe ayırmıştır. Çünkü eğitimin ihmal edilmesi demek bilimde, teknolojide, sanatta, sağlıkta, savunmada kısacası hayatın her safhasında geri kalmak demektir. Devletin bekası, milletin istikbali için eğitim her zaman önceliğimiz olmalıdır.
Eğitimciler olarak atanmayı bekleyen genç meslektaşlarımızın sınıflarına ve öğrencilerine kavuşmaları en büyük temennimizdir. Atanmayı bekleyen öğretmenlerimizin, mutlu sonla biten hikayelerin kahramanları olarak anılmasını istiyoruz.
Fedai ALTUN Öğretmen anısına...
KADRİYE DEMİREL-EĞİTİMCİ YAZAR