Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
6-20 Eylül 2020 tarihlerinde yapılan KPSS sonuçlarına göre ataması gerçekleştirilecek olan öğretmen sayısı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 20 bin olarak açıklandı. Müjde olarak sunulan bu sayı, en az 60 bin kişi atanmasını bekleyen öğretmen adaylarını hayal kırıklığına uğrattı. 2019 yılında 41 bin 379 öğretmenin atamasını yapan hükümet, 2020 yılında ise 40 bin öğretmen ataması gerçekleştirmişti. Fakat resmi rakamlara göre 460 bin aday atama beklerken, 2021 yılı için sadece 20 bin kişi alınacağının açıklanması, yıllardır atama bekleyen öğretmen adayları tarafından hakaret gibi algılandı.
Sayıştay’ın 2019 Raporu’na göre Türkiye’de 138 bin 393 öğretmen açığı var. Bugün bu ihtiyaç 144 bine çıkmış bulunuyor. Hükümet bu açığı öğretmen atayarak gidermek yerine söz konusu ihtiyacın 83 binini cep harçlığı karşılığında ücretli öğretmen çalıştırarak çözme yoluna gidiyor. Dolayısıyla devlet tarafından istihdam edilemediği için büyük bölümü özel okullar tarafından asgari ücretle çalıştırılan eğitimli işsizler ordusunun mağduriyeti bizzat devlet tarafından da istismar ediliyor. Ücretli öğretmenlik de bulamayan geri kalan on binlerce atanmamış öğretmen adayımız da yabancısı olduğu acımasız piyasanın ucuz iş gücü haline getiriliyor.
Bu sorunun temelinde devletin yanlış yükseköğretim politikaları yatıyor. Şöyle ki;
YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın verdiği sayılara göreyükseköğretimdeki mevcut örgün lisans öğrencisinin yüzde 9’u yani 221 bin 530’u eğitim fakültelerinde eğitim görüyor. Yani yıllık yaklaşık 50 bin öğretmen adayı mezun oluyor.
Eğitim fakülteleri dışında öğretmenliğe kaynak olan fen edebiyat fakültelerinde ise 433 bin lisans öğrencisi eğitim görüyor. Bunların sadece yüzde birlik kısmı akademisyen kadrosu elde edebilirken geri kalanı umudu öğretmenlikte arıyor. Yani her yıl 50 binin üzerinde öğretmen adayı da öğretmen olma umuduyla fen edebiyat fakültelerinden mezun oluyor.
Ülkenin acil öğretmen ihtiyacı varmışçasına başta eğitim fakülteleri olmak üzere açık öğretim, ilahiyat, fen-edebiyat fakülteleri ve dil, tarih ve coğrafya fakültesi durmaksızın öğretmen yetiştiriyor.
Hâlihazırda 460 bin öğretmen adayı atama beklerken öğretmen olmak üzere okuyan 650 bin civarında üniversite öğrencisi bulunuyor. Böylece birkaç yıl içinde 1 milyonu geçen sayıda öğretmen adayımız iş bekliyor olacak. MEB’in öğretmen ihtiyacı ise 138 bin ve yılda sadece 20 bin öğretmen alıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, atanacak öğretmen sayısını açıklarken “Son 18 yılda aslan payını eğitim-öğretime ayırdık.” diyerek hükümetin eğitime verdiği önemin altını çizdi. Evet, eğitime ayrılan kaynaklar rakamsal olarak yıldan yıla artıyor. Fakat doğrudan eğitime yatırım için kullanılacak ödenekler artmadığı gibi her geçen yıl azalıyor. Şöyle ki;
Merkezi yönetim bütçesinden MEB’e ayrılan pay 2002 yılında yüzde 17,18 iken her geçen yıl yapılan kesintilerle 2020 yılında yüzde 11.45 olarak gerçekleşmişti. 2021 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi ise merkezî yönetim bütçesinin yüzde 11,1‘ni oluşturacak.
MEB’e ayrılan bu bütçenin yüzde 81’ini personel giderleri ve sosyal güvenlik devlet primi gibi zorunlu giderler oluşturuyor. Dolayısıyla MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay çok düşük kalıyor. MEB’in bütçeden yatırıma ayırdığı pay geçen yıl yüzde 4,65 oranında kalmıştı, bu yıl yüzde 7,69 oranında gözüküyor. Biraz olsun yükselmiş olması memnun edici olsa da burada önemli olanın eğitim bütçesinin milli gelire oranı olduğunu söylemeliyiz. Ülkemiz, eğitim bütçesinin milli gelire oranında yüzde 2.6 gibi bir oranla OECD ortalaması olan yüzde 6’nın çok altında kalıyor. Dolayısıyla iddia edildiği gibi eğitim sistemine muhteşem yatırımlar yapılmadığı gibi 460 bin hazır öğretmen adayımız olmasına rağmen 138 bin olan öğretmen açığımızı kapatamayacak durumdayız.
MEB’e, her yıl en az 60 bin öğretmen ataması yaparak mevcut öğretmen açığını bir an önce kapatarak yıllardır atama bekleyen adayların en azından bir kısmının mağduriyetini giderme çağrısı yapıyoruz. Ve Özgür Eğitim-Sen olarak diyoruz ki;
eğer hükümet, iddia ettiği gibi eğitim sistemine gereken önemi fazlasıyla veriyor ve bunun kaygısını güdüyorsa işe evvela yükseköğretim sisteminden başlamalı ve istihdam edebileceğinin 20 katı öğretmen yetiştirmekten vazgeçmeli. Sonrasında da MEB’e ayrılan bütçeden eğitim yatırımlarına ayrılan payı en azından OECD ortalamasına çıkarabilmeli.
Bekir Birbiçer /Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi