Kralın Sofrasında Soytarı Olmaktansa Halkın Kavgasında Eşkıya Olmak: Sendikal Mücadeleye Dair Bir Perspektif

Sendikalar, çalışanların haklarını savunmak, emek mücadelesini güçlendirmek ve eşitliği sağlamak amacıyla kurulan yapılar olarak toplumun vicdanıdır. Ancak günümüzde bu yapılar, bazen kendi ilkelerinden uzaklaşıp kişisel çıkarların ve güç mücadelelerinin arenasına dönüşebiliyor. Memur sendikalarında da bu durumun yansımalarını görmek mümkün. Koltuk için "her şeye evet" diyenlerle, hakkı savunmak için yalnız kalmayı göze alanların mücadelesi, bu alandaki en temel çatışmalardan biri.

Soytarılık mı, Eşkıyalık mı?

Sendikacılık, halkın sorunlarını dile getirme cesaretiyle özdeşleşmiş bir kavramdır. Ancak bu cesaretin yerini çoğu zaman pasif bir itaat ve "herkesin çıkarına uygun konuşmalar" alabiliyor. Bazıları, sendikal mücadeleyi güçlülerin sofrasında yer kapma sanatı olarak görüyor. Koltuk uğruna sesini yükseltmeyen, adaletsizliklere göz yuman, gerektiğinde halkın taleplerini hiçe sayan bu anlayış, sendikaları etkisiz hale getiriyor. Kralın sofrasında soytarılık yaparak kazanılan o koltuklar, aslında emek mücadelesinin kaybıdır.

Ancak bir de "eşkıya" olarak görülenler vardır. Hakkını savunan, üyelerinin dertlerini haykıran, güçlüler karşısında eğilmeyenler… Bu kişiler, kalabalıklar tarafından yanlış anlaşılabilir, dışlanabilir, hatta yalnız bırakılabilir. Ancak tarihe baktığımızda, sendikacılığın gerçek kahramanları, bu "eşkıyalar" olmuştur. Çünkü onlar, yalnız kalsalar bile adalet için mücadele etmekten vazgeçmemişlerdir.

Sendikacılığın Özünü Hatırlamak

Sendikalar, çalışanların haklarını savunmanın yanında, toplumun vicdanını temsil eder. Bu, güçlülerin yanında durarak değil, ezilenlerin sesi olarak mümkündür. Bir sendika, üyelerinin haklarını korumak için mücadele etmiyorsa, yalnızca bir isimden ibaret kalır. Ancak bu mücadele, her zaman kolay değildir. İktidarın ve gücün cezbediciliği, sendikacıları doğru bildikleri yoldan saptırabilir. Burada kritik olan, sendikanın özüne sadık kalmasıdır: Adil olmak, eşit olmak ve çalışanların yanında durmak.

Koltuk İçin Değil, Hak İçin Mücadele

Bugün, sendikal mücadelenin en büyük sorunlarından biri, kişisel çıkarların ön planda tutulmasıdır. Bazıları, sendikayı bir kariyer basamağı olarak görüp, koltuk için her şeye razı oluyor. Onlar için önemli olan, üyelerin hakları değil, kendi makamlarını korumaktır. Ancak bir sendikacı, makam uğruna inançlarından ödün veriyorsa, sadece kendini değil, temsil ettiği insanları da yarı yolda bırakmış olur.

Diğer yanda, sendikal ilkelerden ödün vermeyenler vardır. Bu kişiler, çoğu zaman yalnız kalmayı, baskıya maruz kalmayı göze alırlar. Çünkü onlar, koltukların geçici, ancak hak ve adalet mücadelesinin kalıcı olduğunu bilirler.

Halkın Kavgasında Eşkıya Olmak

Kralın sofrasında soytarılık yaparak güçlülerin gölgesine sığınmak kolaydır. Ancak halkın kavgasında eşkıya olmak, cesaret ister. Bu yol, dikenlidir; bazen yanınızda kimseyi bulamazsınız. Ancak önemli olan, kendi vicdanınızın karşısında başınız dik durabilmektir. Sendikacılık da tam olarak bunu gerektirir: Güçlülerin karşısında eğilmemek, ezilenlerin hakkını savunmak ve gerektiğinde yalnız yürümeyi göze almak.

Sonuç olarak, sendikacılık bir onur meselesidir. Koltuk için değerlerinden ödün verenlerin, ne kendilerine ne de temsil ettikleri insanlara bir faydası dokunur. Ancak adalet için mücadele edenler, yalnız da kalsalar, toplumun vicdanında yer ederler. Bu yüzden, kralın sofrasında soytarı olmaktansa, halkın kavgasında eşkıya olmayı seçmek en onurlu duruştur.

Sendikal mücadelede koltuk değil, hak için çalışan herkese selam olsun.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber