Barış getirdiğini iddia ederek, Ortadoğu’yu kana bulayan, insanları evinden yurdundan eden işgalci ABD, Türkleri soykırımla suçlamış. Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün ve Yemen gibi ülkelere Arap Baharı getiren ABD, Türkleri soykırımla suçlamış. Kendi ülkesinde hala Zencileri ötekileştiren ABD Türkleri soykırımla suçlamış. Kamboçya, Vietnam, Kore Savaşı, Guetemala İşgali, Grenada İşgali, Afganistan İşgali, Kongo Katliamı, Dresten Katliamı geçmişi olan ABD, Türkleri soykırımla suçlamış. Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atan ABD Türkleri soykırımla suçlamış. Kızılderili katliamlarını yapan, her Kızılderili kellesi başına 5 dolar ödeyen, tam yetmiş milyon Kızılderiliyi kendi vatanlarında katleden, bağımsızlığını ilan etmeyi başardıktan sonra, topraklarını genişletmek amacıyla 1830 yılında çıkardıkları “KIZILDERİLİ TEHCİR YASASI” ile bölgede yaşayan tüm yerlileri kendi topraklarından çıkaran, sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım olarak dağıtılan battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırarak çok sayıda yerlinin öldürülmesini sağlayan ABD, Türkleri soykırımla suçlamış. Köle ticareti yapanABD, Türkleri soykırımla suçlamış. Saymakla bitmez örnekleri. ABD’nin ektiği ölüm tohumları dünyanın dört bir köşesinde ne yazık ki. Ve aynı ABD’nin Başkanı Biden 1915 olaylarını soykırımla tanımlarken, "Suçlamak için değil, tekrarlanmasın diye bu ifadeyi kullanıyoruz" demiş. Ayrıca “Amerikan halkı, 106 yıl önce bugün başlayan soykırımda ölen tüm Ermenileri onurlandırıyor." Sözleriyle de şereflendirmiş. Ağzı olan konuşur demişler, Biden de konuşmuş işte... Biden konuşa dursun; peki, gelinen bu noktada bizim hiç mi eksiğimiz yok? Ermeni meselesi konusunda Türkiye olarak kendimizi anlatamadığımız ortada. Propaganda da yetersiz kaldık. Propaganda alanlarını Ermenilere bıraktık ve Ermenilerin istedikleri algıyı oluşturmalarına imkan verdik. Kimi zaman Ermeni Meselesini yeterince önemsemedik, kimi zaman da küçük politik hedeflere feda ettik. Türkiye olarak hep hep savunmada kaldık. Pasif bir yol izledik. Kendimizi ifade edemedik, sesimizi duyuramadık. Aktif bir propaganda yürütemedik. Ermeni Meselesinin ilmek ilmek işlenmesi; gün gün, ay ay tıpkı bir öğretmenin öğrencilere vereceği kazanımları planlar gibi ele alınması gerekirdi. Ermeni Meselesini 24 Nisan’la sınırlamak yerine planlı bir süreç takip edip Ermenilerden önce Türkiye’de ve dünyada kamuoyunu biz oluşturmalıydık. Soykırım yapılmadığını, 1915 Ermeni Tecridinin nedenini, şeklini ve nasıl yapıldığını anlatmalıydık, dünya kamuoyu oluşturmalıydık. Ermeni Meselesinin mağduru Türkler olmasına rağmen bu mağduriyeti işleyemedik. Planlı ve iyi organize olmuş propaganda çalışmaları yürütemedik. Ermeniler ise yaptıkları propagandalarla kamuoyu oluşturmayı başardılar. Haksız ve mesnetsiz iddialarını gerçekmiş gibi gösterip, haklı mücadele algısını oluşturdular. Yürüttükleri propagandalarda doğru hamlelerle, günümüzün hızlı iletişim ağıyla, alanlarda yaptıkları eylemlerle iyi organize olmuş bir örgütlenmeyle, yeri, zamanı çok iyi kullandılar. Türkiye’nin dış ilişkilerini, stratejilerini takip ettiler, boşluk, zayıflık, hassasiyet gördükleri anda orada oldular, düşmanımın düşmanı dostumdur diyerek işbirliği yaptılar, avantaja çevirdiler. Biz de günümüz iletişim ağlarını, tüm iletişim araçlarını, medyayı, sosyal ağları doğru ve etkili kullanarak tüm dünya çapında propaganda çalışmalarıyla haklı mücadelemizi daha etkili sürdürebiliriz. Unutmayalım öyle bir çağda yaşıyoruz ki atılan bir tweet ile dünyanın gündemi değişiyor. Sadece 24 Nisanlarda değil, yılın her günü Ermeni Meselesini; Ermenilerin yaptığı bölücü çalışmaları, düşmanlarla yaptıkları işbirlikleri, tecavüzleri, katliamları, terör eylemlerini, suikast düzenleyerek katlettikleri Türk diplomatları propagandalarla dünya kamuoyuna anlatılmalıyız. Dünyanın dört bir yanında çalıştaylarla, konferanslarla, çevrimiçi sunumlarla dillendirilmeliyiz. Akademisyenlerimiz, tarihçilerimiz, sanatçılarımız, siyasetçilerimiz seferber olmalı. İç ve dış siyasette Ermeni Meselesi milli bir mesele olarak yerini korumalı, günübirlik siyasetle hareket edilmemeli. Kaynak aktarılıp Ermeni Meselesinin aslı sinemalara taşınmalı, kısa filmler çekmeli gösterime girmesini sağlamalıyız. Belki de “Tüm bu faaliyetler yapılıyor” denecek, O zaman yapılanları duyuramıyoruz sanırım. Duyurmalıyız. Artık bu haksız ve mesnetsiz suçlamalara karşı, kendimizi savunma yerine Türkleri suçlu göstermeye çalışanlara kendi yaptıkları soykırımlarla hesap sormalıyız. Devlet ve millet el ele yürümeliyiz. İnsanlık dersi vermeye kalkan, geçmişi katliamlarla dolu ABD’ye, sömürü düzeninin patronları İngiltere ve Fransa’ya, fırın dendiğinde yaktıkları insanlarla hatırlanan Almanya’ya şöyle bir hatıra defterlerini okuyalım. Okuyalım ki Türkiye’yi her köşeye sıkıştırmayı istediklerinde Ermeni Meselesini biz Türklere bir silah olarak doğrultamasınlar. Savunma halinden çıkıp hücuma geçmiş planlı ve iyi organize olmuş propaganda çalışmalarıyla bu hiç de zor değil. Yeni yetişen nesil teknoloji ile büyüyor ve tüm dünyayı takip ediyor. Doğru ve propaganda ile istenilen algı oluşturulabilir. Tıpkı seçim çalışmaları gibi hareket etmek yeterli belki de. İletişim araçlarını, iletişim ağlarını, stratejiyi zamanında yerinde harekete geçirerek milletçe birlik ve beraberlik içinde Ermeni Meselesinin gerçek mağdurunun Türkler olduğunu artık duyurmalıyız. Dünyanın tüm coğrafyasında Türk varlığı söz konusu. Farklı Coğrafyalarda yaşayan Türk soydaşlarımızı bilgilendirerek, bilinçlendirerek milli birlik ve beraberlik ruhuyla eş zamanlı alanlara çıkıp, Türk’ün gür sesini pankartlarla, söylemlerle tüm dünyaya duyurabiliriz. Unutmayalım Türkler teşkilatçı bir millettir. Teşkilatçı yapımızı Ermeni Meselesinde çok iyi değerlendirmeliyiz. Yoksa iç ve dış düşmanlarımız Ermeni Meselesini bize karşı bir kılıç olarak kullanmaktan vazgeçmeyecekler. Biz Türkler bu kılıcı yeniden kınına koydururuz. Bunun için muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Kadriye DEMİREL
TES Antalya 2 Nolu Şb. Bşk. Yrd.