Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
PUSLU KITALAR ATLASI ÖZETİ
Arap ihsan efendinin yanında köle alarak aldığı Alibaz ile yiğeni olan Uzun ihsan efendiyi ziyaretiyle olaylar başlar. Arap İhsan ve Alibaz gelmeden hemen önce bir çeşit uyku şurubu alıp istiareye(rüyaya) yatan Uzun İhsan efendi, gerçek hayatta dünyayı gezip atlas çizmeye cesareti olmadığından dolayı rüyasında gezip uyandığında atlas çizmeye çalışmaktadır.
Arap İhsan Efendinin İstanbula bu sefer gelme nedeni ise kendisine kazık atmış olan Kubelik'i bulmaktır. Ama Kubelik'i öldürmek için değil kendisinin hayatını kurtarak bir kitabın çevirisini yaptırmak istemesidir. Kubelik'i sonunda bulup kitabı tercüme ettirir. Kubelik kitabı arap ihsan'a teslim etmesi için Uzun İhsan efendiye verir. Bu kitap Rendekar’a ait olan ve “Zagon üzerine öttürme” diye çevrilmiştir kitabı merak edip okumaya başlayan Uzun ihsan Efendi Her bilgiden şüphe eden Rendekar, şüphe ettiğinden şüphe edememekte ve bundan da kendisinin varolduğu sonucunu çıkarmaktadır. Bunlar üzerine kafa yoran Uzun İhsan Efendi düşünüyor olmasından dolayı kendi varlığını kabul etmektedir. Ama bu yolla kendisi dışında başka hiç bir şeyin varlığını ispatlayamamaktadır. Bunu çözmek için rüyaya yatar. Rüyasında gördüğü aynada kendi yansıması yerine oğlunu görür ve düş gördüğü için kendi varlığına inanır. Fakat; kafasında kim olduğuna dair bir soru kalır. Uyandığında uykusunun bir uyanış ve düşlerinde gerçeğin ta kendisi olduğunu düşünmeye başlar. Eğer bu doğruysa şimdi gördüğü her şey bir düştür.
Bu arada Bünyamin babasının hiç çalışmıyor olmasına rağmen nasıl her zaman parası olduğunu, gerçekte kendi babası olup olmadığını ve benzeri soruların cevabını bulmak için babasının uyku şurubundan içip rüya görmeye(istiareye) yatıyor ama şurubu çok içtiğinden dolayı bir türlü uyanamıyor sonunda ölü sanılıp gömülüyor ama ölmediği için mezardan çıkıp eve geri dönüyor bunu gören insanlar bünyamin hakkında konuşmaya başlarlar ve Bünyamin'in hikayesi Vardapet’in kulağına gider ve Bünyamin'i yanına çırak olarak alıp Lağımcı olarak çalıştırmak ister. Uzun İhsan efendi gerçekte hiç gezmemiş olduğu için oğlunun böyle bir fırsat yakalamasına çok sevinip hazırladığı kitabı da oğluna verip Bünyamin'i lağımcı olarak yollar.
Artık Uzun İhsan Efendi, Alibaz ve yaramaz maymunu müşteriyle yalnız kalmıştır. Alibaz’ı okullar arası çatışmanın yaşandığı mahalle mekteplerinden birine gönderir. Okuduğu bir kitabın kahramanından, Efrasiyab’dan etkilenerek bir okul çetesinin lideri konumuna gelen Alibaz artık arkadaşları arasında Efrasiyab’dır. Yaptığı eylemler sonunda bıraktığı beyaz bayrak üzerine kırmızı el iziyle Konstantiniye’ye nam salar. Bir gün eve döndüğünde, babası yerine koyduğu Uzun İhsan Efendinin yeniçeriler tarafından götürüldüğünü görüp intikam almaya yemin eder.
Bu sırada Bünyamin’in ise diğer görevlilerle dondurucu kış soğuğunda görevli olarak Zülfüyar isimli bir casusu kurtarmaya gitmektedir. Padişah fermanına göre Bünyamin’in görevi ise Vardapet’le bir lağım çukuru kazarak kaleye ulaşmaktır. Tam casusu kurtarmaları esnasında saldırıya uğrarlar. Bu yüzden Zülfiyar emaneti olan ve padişaha teslim edilmesi gereken, ileride Bünyamin’in başına bela açacak olan o uğursuz kara parayı Bünyamin’e verir. Bu parayı babasının verdiği atlasın içine koyan Bünyamin, girdiği ikili mücadele sonucu yüzüne yapışan zırh yüzünden tanınmaz hale gelir. Sonradan Zülfiyar ve adamları tarafından kurtarılan Bünyamin, artık herkesin peşine düştüğü kişi haline gelmiştir. Fakat, tanınmaz halde olduğu için üzerine hiç şüphe çekmez. Bir yolunu bulup Konstantiniye’ye dönen Bünyamin babasının parayı arayan tarafından işkence görmüş olduğunu öğrenir ne yapacağını bilemez şekilde kendisini yönlendirmek için babasının kitabında rasgele bir sayfa açar. Gözüne ilk çarpan cümle “dilencilerin arasına girip kaderini beklemeye başla” dır. Bünyamin babasını bulmak için dilenciler loncasına girip dilenmek istediğini, oranın kethüdası olan Hınzıryedi isimli birisine söyler ve böylece işe başlar. Uzun İhsan Efendide iki aydır bu loncada bulunmaktadır. Hınzıryedinin görevi Uzun İhsan efendiye gözkulak olup Bünyamin'in Uzun ihsan efendiye yaklaşınca yakalamaktır. Ancak Bünyamin'in suratı tanınmaz bir halde olduğu için Uzun İhsan efendiye yaklaşsada tanınmayacaktır. Uzun İhsan efendi ise kendisine yapılan işkenceler yüzünden iyice kendi alemina dalmış durumdadır hem sağır hem de kör olan Uzun İhsan devamlı olarak gerçekliği sorgulamaktadır. Sonunda yanına gelen oğlunu ise kendisinin hayal ettiğini düşünmüş ve oğluna kendisini bir rıhtımda fıçıya koydurmuştur. Bünyamin babasının sözüne uyduğu için oldukça üzülmüştür..
Loncayı ziyarete gelen Ebrehe’nin boğazına bir lokma takılır. Onu bu durumdan Bünyamin kurtarıp dolaylı yoldan kahraman olur.
Bünyamin Ebrehe’nin yanına götürüldüğünde kendisini bir el-kimya odasında bulur. Erehe ona yaratılmamış, boşluğu bulmak için uğraştıklarından, boşluğa tapan ve boşluğun ne büyük bir güç olduğundan bahseder. Bu esnada Bünyamin’in söylediği sözlerden Ebrehe’ninBünyamin’e anlarda olan ilgisi iyice artmıştır. Ona karşı sevgiyle nefret arası bir şeyler hissetmektedir.
Ertesi gün misafirini eğlendirmeye kararlı olan Ebrehe, ona yeni giysiler giydirip esir pazarına götürür. Oradan iki Rus kızı seçtikten sonra Gazenfer’in batakhanesine gitmek üzere yola koyulurlar. Yolda evinde bir cesedi kesip biçerken yakalanan Kubelik’in idamıyla karşılaşırlar. İnfazdan sonra cimriliği ile ün salmış Gazenfer’in batakhanesine giderler. Burada Gazenfer ile oynadıkları büyük oyunu kaybeden Ebrehe, Gazenfer’in hile yaptığını iddia ederek ortalığı birbirine katar. Ebrehe bu iddiasında haklı olduğunu ispatladıktan sonra bütün mal varlıklarını bu kumarhanede kaybetmiş olan öfkeli insanlar kumarhaneyi ateşe verirler. Gece yarısından az sonra, içerde satın aldıkları iki cariyenin onları bekledikleri bir konağa gelirler. Müzisyenler eşliğindeki bir cümbüşten sonra Bünyamin seçtiği kızla bir odada yalnız kalır. İçin için ağlayan kıza ona bir kötülük etmeyeceğini söyler. İsminin Ağlaya olduğunu öğrendiği bu kızın dizinde saatlerce ağlar.
Sabah olduğunda kendisini uyandıran Zülfiyar, Bünyamin’e kendisini büyük efendinin teşkilatta onu beklediğini söyler. Yolda, ismi Dertli olan ve kendisini tam altı kere yıldırım çarpmış olan bir dilenciyle karşılaşırlar.Tepelerine yıldırım düşecek korkusuyla onu yanından kovan Zülfiyar, kırbacıyla zavallı adamı dövmeye başlar. Bu görüntüye dayanamayan Bünyamin, Zülfiyar’la bir kavgaya girişir ve sonunda onu yere devirip oradan ayrılır.
Çevresinde gelişen her olayın kendisine oynanan bir oyun olduğundan şüphelen Bünyamin, babasının kitabında “hayatını öne sürüp sırrı bulmak için yola çıktı” cümlesini okuyup Ebrehe’nin yanına gider. Kafasındaki sorulara cavap aramaktadır. Ebrehe ona tüm bu olayların başlangıcı olan kehanet aynasından bahseder. Bu ayna kıyametten yedi yıl önce olacakları göstermeye başlamakta ve kehanetleri bildirmektedir. Şimdiye kadar aynada beliren yazıların bildirdiği her olay gerçekleşmiştir. Şimdi sıra son kehanet olan Mehdi’ye gelmiştir. Ebrehe ise Tanrıdan af dileyip tövbe etmek yerine kıyametten kaçmayı tasarlamıştır. Kafasındaki, istediği sonsuz hıza ulaşıp geçmişe yolculuk etmektir. Bunun içinde boşluğa ihtiyacı vardır. Aradığı boşluk kara bir paradır.
Romanda Geçen Karakterler:
Uzun İhsan Efendi: Bu romandaki Uzun İhsan Efendi aslında yazarın ta kendisi yani İhsan Oktay Anar’dır. Bu isim ona boyunun çok uzun olmasından verilmiştir. Çekik gözlü, çıkık elmacık kemikli, seyrek bıyıklı bu adam yumuşacık elleri olan narin tenli ve korkutucu olmaktan çok uzak bir görünüşe sahip olduğundan, hiç cesareti olmadığından dayısı Arap İhsan tarafından miskin olarak çağrılır. Hiç bir mesleği yoktur. Kimseden para almaz ve kesesinden ne kadar harcarsa harcasın kesesi hep altınla doludur. Bünyamin’in babası olmasın a rağmen ona hiç benzemez ve çok genç gösterir. Dünyayı rüyalarıyla keşfetmeye çalışan bu adamın daha sonradan Yeniçeriler tarafından gözleri oyulup kulakları ve burnu kesilir, dilendirilmek üzere Hınzıryedi’ye satılır.
Bünyamin: Kumral bıyıklı ve iri gözlü bu genç, ölçülü yüz hatlarıyla yakışıklı biridir. Kafasında hayatına, babasına, annesine dair bir takım sorular vardır. Lağımcı ocağında çalışmaya başladıktan sonra eline o uğursuz para geçtiğinde savaş meydanında girdiği ikili mücadele sonucu yüzü paramparça olmuş ve tanınmaz hale gelmiştir. Yüzü sünger gibi olmuş göz kapaklarından birinin yarısını kaybetmiş, dudağı, yanakları, alnı ve şakağından et parçaları kopmuştur. Bu şekilde bir Gulyabani çehresi kazanmıştır. Duyusal bir kişiliğe sahip Bünyamin gezmediği, okumadığı halde çok şey bilir.
Arap İhsan: Kafasını kazıtmış ve üzerinde bir tutam saç bırakmıştır. Cenk yaralarıyla dolu göğsü pösteki gibi kıllı olan bu adam kıllarına rengarenk boncuklarla bir kaç inci dizmiştir. Bunun anlamı, o zamanlar kabadayıların kudretlerini göstermek için yaptıkları işarettir. Aşağıya sarkan gözlerini neredeyse örten gür kaşları vardır. Burun deliklerinden fışkıran iki kara yatağan misali pala bıyıkları vardır. Bazı batıl inançları yüzünden kolundaki pazıbentte büyüye ve başka belalara karşı koruy
YAZAR HAKKINDA BİLGİ
Eserin yazarı İhsan Oktay Anar, 1960 doğumlu olup halen Ege Üniversitesinde görev yapmaktadır. Yazar eserlerinde, tarihi kullanarak ve çeşitli oyunlar oynayarak, felsefe katarak okuyucuyu düşünmeye zorlar. Günlük hayatında da radikal bir insan olarak bilinen İhsan Oktay Anar, kitaplarında toplumu eleştirmekle beraber günlük yaşantısında da kendi çapında farklı protestolara yer verir. Örneğin; kaldırıma park eden arabaları protesto etmek için onların üzerinden yürümesi gibi.
Kitap, yazarın ilk eseri olmasına rağmen ustaca kaleme alınmış olup hiç alışık olunmayan bir dille hazırlanmıştır. Romanda olayların geçtiği zamana ve mekana bağlı olarak Osmanlıca ve eski Türkçe kelimelere, argoya hatta bilimsel terimlere yer verilmiştir. Yazarın ustaca yaptığı tasvirler karakterleri ve onlarla bağlantılı olayları adeta roman içinde roman olarak anlatması, eseri daha sürükleyici bir hale getirmiştir.
Kitap Yaşar Kemal, Balzac gibi yazarlarında kullandığı nehir roman tarzındadır. Nehir roman; okuyucuyu bir şekilde içine çeker ve sürükler.
Romanda geçen isimler doğu efsanelerinden veya hikayelerinden alınmıştır. Örneğin; “Ebrehe” kitapta bir lider olarak tanıtılıyor, tarihte ise “Ebrehe” Habeşlilerin Kabe’yi yıkmak üzere kurdukları ordunun Hıristiyan komutanıdır. Efrasiyab ise adına destanlar yazılmış Alper Tunga olarak bilinir. Nitekim kitapta da küçük bir çocuğun yazdığı destanların kahramanı olarak karşımıza çıkıyor.
Kitapta olayların geçtiği zaman, kitabın on üçüncü sayfasında Kun-i, Kainattan 1079 yıl, İsa Mesih’ten 1681 ve Hicret’ten dahi 1092 yıl sonra olduğu kesin olarak belirtilmiştir. Zamanla olayların Osmanlı İmparatorluğunun en parlak dönemlerinde geçtiğini anlıyoruz. Yazarın dil olarak eski Türkçe’yi ve Osmanlıca’yı seçme sebeplerinden biri de budur.
Yazar mekan olarak Osmanlı döneminin en önemli kenti Konstantiniye’yi seçmiş, eserin en başlarında Galata Kulesi, Fener ve Galata Meyhaneleri Haliç gibi Konstantiniye’nin belli bir kaç yeri anlatılmış, devamında ise Bünyamin’in evinin bulunduğu yer ve ev tarif ediliyor. Romanın ilerleyen bölümlerinde ise olayların gelişimine bağlı olarak Konstantiniye’nin farklı bölgelerine, kapalı veya açık mekanlara, cenk meydanlarına yer veriliyor.