Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
ZEHRA'NIN GÖMLEĞİ
Biz yokluk zamanların çocuklarıydık. Bütün anılarımız kıtlık üzerinedir. Bu anılar, ne belli bir edebiyat akımına göz kırpar ne de Kemalettin Tuğcu kitaplarına öykünür. Sadece, evet sadece yaşanmışlıklardır ve hayatın tam da gerçeğidir.
Bizler televizyon çocuğu değildik.
Hazinemiz, ninelerin, dedelerin anlattıkları anonim masallar ve yaşanmış öykülere karışan, çoğu hayal gücü olan, içinde ölülerin, cinlerin, perilerin, şeytanların geçtiği *mesellerdi.
Bazıları hiç de çocuklara uygun değillerdi. Aynı odada tek bir sobanın başında oturulan evlerde, büyüklerin anlattıklarını biz küçükler kulak kabartırdık da gece olunca hepsi rüyalarımıza üşüşürlerdi.
O yüzden ben mahallede birisi öldüğü gece çok korkardım.
Büyüdüm koca kadın oldum, ta ki rahmetli kayınvalidem öldüğünde bitti korkum.
İlkin ölümle yüz yüze o zaman geldim.
'Bildiğin insan...Değişen bir şey yokmuş.' dediydim.
Neyse çocukluk yıllarıma gitmek geldi yine içimden. Sık sık giderim ya...
*
Küçücüğüz ilkokul birde okuyoruz. Sıra arkadaşımın adı Zehra. Örgülü saçlı sesiz bir kız. Aynı mahallede oturuyoruz.
Mahallemizde o günlerde, sevdiğimiz Naime Nine’miz ölmüştü.
Cenazesi camiye giderken, ninem, annem su testilerinin ağızlarını sıkı sıkı tıkaçladılar.
“Niye ki?” dediğimde;
“ölü, ağzı açık kalan testilerden son kez su içer.” dedilerdi...
Kim bilir hangi hurafeden kalandı... Ya da testinin ağzı kapalı olsun da içine yabancı bir madde kaçmasın davranışını pekiştirendi...
Ardından Ninem:
“Tabut da çok gıcırdadı, mutlak arkasından birisi daha ölecek,” diyerek hayıflandı.
O gece biz çocuklar bir evde toplandık. Analar babalar cenaze evindeler.
Herkes o eve yemekler taşıyor. Naime Nine’ye dualar okuyorlardı.
Biz çocuklar kokudan lavaboya bile toplu halde gidiyorduk.
O gece hiçbirimiz haşarılık yapmadık.
Rüyalarımız ise birer karabasandı...
Günler sonra unutur gibi olduk Naime Nineyi. Yaşam eskisi gibi sürüp gidiyordu...
Bir gün Zehra, yanımda boncuk boncuk terliyordu.
Hava da soğuk...
“Neyin var, hasta mısın?” dediğimde,
“Cık, hasta değilim.” derken önlüğünün eteğini kaldırdı yavaşça. Siyah üstüne beyaz güllü bir elbise, beyaz pamuklu bir iç gömleğinin ucunu gösterdi.
“Yeni mi? Güle güle giy.” dedim sevinçle.
“Cık,” dedi yine... “Anam yeni dikti ama yeni değil. Ben zorla giydim bunları. Anam üzülmesin diye.”
Merakım iyice arttı. İnsan yeni elbiseyi zorla mı giyerdi...?
Ardından devam etti Zehra.
“Bunlar Naime ninenin elbiseleri. Anam onları yıkadı. Bana göre yeniden dikti. Ama ben korkuyorum giyince... Hem biliyor musun, bu elbiselerin yakaları yırtılmıştı. O niye ki?” diye de ekledi.
Ne diyeceğimi bilemedim.
“Arkadaşım nasıl cesur!” dedim, ama içimden… “Ben korkudan asla giyemezdim...”
Dışımdan da
“Bi şey olmaz ...Olmaz, olmaz korkma!” dedim, arkadaşımın elini sıkıca tuttum.
*
O akşam üstü fırtına gibi ninemin odasına daldım. Soluk soluğa...
“Nine.” dedim, “ölülerin elbiselerinin yakası neden yırtılır?”
”O nerden çıktı deli kız?” dedi ninem gülümseyerek.
Sorumu yineleyince de:
"Ölünün elbiselerinin sadece bir tanesinin yakası yırtılır. O da öldüğünde üstünde olan elbisesidir, kolay çıkarılsın diye” dedi...
“Aman Allah’ım!” Donup kaldım. “Naime ninenin o elbisesinden mi yapılmıştı Zehra’nın iç gömleği ile beyaz güllü elbisesi?”
Ne nineme bir şey dedim ne de Zehra’ya.
Zaten Zehra da sonra alıştı elbisesine, gömleğine...Korkmaz oldu.
Yıllar içinde unutulup gitti. Ama ben hiç unutmadım.
“Zehra mı?”
O da benim gibi Öğretmen Okulu sınavlarına girdi. O yatılıya gitti. Ben gündüzlüye... İkimiz de öğretmen olduk.
Şimdi daha iyi anladınız değil mi Öğretmen Okullarının önemini.
O okulların kaç Zehra’nın elinden tutup, yaşamın karşısına dimdik diktiğini.
ELİFÇE MIRILTILAR
(Hümeyra gün ) (12.12. 2018 güncesi )
Görsel :Alıntıdır.