Seçim sonrası atanan yeni Bakanlar listesine göz attığımızda taktik ve stratejik anlamda önemli bir değişim yaşandığını görebiliyoruz. Devletin bütün imkanları kullanılmasına ve sahte videolara rağmen az farkla kazanılmış bir seçim iktidar kanadını tedirgin etmiştir. Cübbeli Ahmet bile siyaset cihadında tehlike çanlarından bahsetmekte, bir zamanlar irşat(!) mahalli olan Üsküdar’da CHP’nin gerisinde kaldıklarını canhıraş bir şekilde anlatıp, müritlerini “tehlike büyük!” diye uyarmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan 9 ay sonraki yerel seçimlerde Büyükşehir belediyelerinin mutlaka kazanılmasını daha şimdiden hedef olarak göstermektedir.
Erdoğan ittifak bileşenleriyle birlikte son seçimi kazanma başarısını gösterse de AKP’nin oylarındaki erime devam ediyor. Erdoğan, çok tecrübeli bir siyasetçi, kazanma argümanlarını çok kurnazca kullanan iyi bir taktisyendir. Futbol terimleriyle ifade edersek; defansı sevmez, hep atak oynamayı, saldırmayı ve golü düşünen forvet gibidir. Ve her durumu fırsata çevirip kazanmakta mahirdir. Nitekim bunca olumsuz ekonomik göstergelere rağmen, çaresizlikten kıvrandığı zamanda bile kazanmıştır. Siz istediğiniz kadar oyun oynanırken kural değiştiren TFF, hakemler ve VAR ile uğraşa durun.
Konuyu dağıtmayalım. Erimenin farkında olan Erdoğan, elbette bunu nasıl durdurabileceğinin hesaplarını da yapıyordur. Atanan yeni Bakanlar listesine baktığımızda bunu net olarak görebiliriz. Daha liyakatli, toplumla ve muhalefet ile kavga etmeyen, halkı kamplaştırma yerine barış dilini hakim kılan, aklı ve bilimi önceleyen veya öyle olmasını temenni ettiğim isimler, bu kabinede sanki daha fazla. Bu vitrin değişikliği gönüllü bir tercihten çok, şartların zorlamasıyladır ve bilimin gerçeklerine teslimiyetin alenen ilanıdır. Belki de dokuz ay sonraki yerel seçimler için siyaset mühendisliği.
Kim kazanırsa kazansın, gelecek olanı büyük zorluklar bekliyor demiştim. Acilen alınması gereken EKONOMİK tedbirler ve çözümler düşünülmelidir. Ekonomiyi düzeltmedikçe hiçbir şeyi düzeltme şansımız yoktur. Hormonlu bir büyüme ile cari açık artmış, paramız pul olmuştur. Ülkemiz döviz krizi ile karşı karşıya kalmıştır. Ne yazık ki; “Ben ekonomistim.” diye övünen sayın Erdoğan, Neo Liberal ekonomi ve piyasa gerçeklerini savunan sayın Mehmet Şimşek’i kurtarıcı olarak görmüş, Merkez Bankası’nın anahtarlarını da ABD’den davet edilen, batan First Republik Bank davasında sorumlu CEO olarak yargılanacak Hafize Gaye Erkan’a teslim etmiştir.
M.Şimşek; "Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeceği kalmamıştır" açıklamasını yapmış, "Önümüzdeki dönemde toplumsal refahı yükseltme hedefine ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır" ifadelerini kullanmıştı.
“Rasyonel olma ”şartını koyuyor Şimşek Erdoğan’ın önüne. Yeni Bakanımız demek ki Nas aforizmasını irrasyonel( gerçekçi olmayan) buluyor diğer birçok ekonomist gibi. Ben ekonomist değilim ama bu ülkede yaşıyorum ve her vatandaş gibi vergi veriyorum. Bazı soruları sormak benim de hakkım. Mesela; Neo liberal ekonominin kurallarına yeşil ışık yakıldıysa, NAS ekonomisinden vaz mı geçildi? Peki bugüne kadarki inat ve ısrarın faturası ne olacak?!.
Mehmet Şimşek döviz kurunu serbest bırakmaktan ve politika faizini yükseltmekten başlayacağını söylüyor.Nitekim Döviz bir haftada 4 liralık artış gösterdi. Zamlar peş peşe geldi, gelmeye devam edecek. Yakıt istasyonları ve Tekel bayileri zaten Vergi Dairesi gibi. Bu şekilde enflasyon dizginlenmeye çalışılacak besbelli. İyi de yağmur gibi yağan zamlara karşılık ücretlilerin, çalışanların, emeklilerin durumu ne olacak? Neo liberal ekonomi, altta kalanın giderek daha da ezildiği bir sistemdir çünkü. Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Önümüzde nas dururken , sana bana ne oluyor?” diyordu. Aynı soruyu şimdi muhalefet ona sormakta haksız mıdır?
Mehmet Şimşek, Dünya finans merkezleri tarafından bilinen ve yabancı sermaye transferi açısından kredibilitesi olan doğru bir isim. İlk paylaşımını da bu nedenle hem Türkçe, hem de İngilizce yapmıştır. Anladığım kadarıyla şartlarını sayın Cumhurbaşkanı’na da kabul ettirmiş görünmektedir. Bu bence Erdoğan için hiç alışık olmadığımız bir geri adım veya ekonomik başarısızlığın tescilidir. Daha önce Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı bir kişide bunca ısrarın bir nedeni de lütfedilmiş bir resmi özür müdür acaba? Çünkü, koca ülkede bozulmuş ekonomiyi düzeltebilecek başka bir maliyeci, başka bir akademisyen de mi kalmamıştır acaba?
Ülke hepimizin. Zaten bir koltuk için bunca düşmanlığa, muhalefete hakarete, farklı düşünenleri ötekileştirip kafirleştirmeye , toplumu kamplaştırmaya gerek var mıydı? Hiç olmazsa bundan sonra sen-ben kavgasını bırakıp, ülkemizi bu ekonomik gayyadan ve borç sarmalından, sığınmacı istilasından, döviz prangasından ve enflasyon canavarından kurtarmak için el ele vermeli, birlikte çalışmalıyız. KKM’nin Hazineye maliyeti katlanılamaz boyutlarda. Döviz ihtiyacı had safhada. Cari açık büyüyor, TL her gün biraz daha kan kaybediyor.
Her şey yolunda diyerek altı ay gözlerimizi kapatalım diyen Nureddin NEBATİ, devir teslimde gözlerini açtığında, ışıltı yerine bir ŞİMŞEK’le karşılaştı. Yeni Bakan üstelik; “Durum beklediğimden de kötü!” diyordu. Nebati ise; yüzü kızarmış, gözleri kan çanağı; “Oh be!”diye kurtulduğuna seviniyordu. İyi de millet olarak biz ne zaman OH çekeceğiz, o henüz belli değil