Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Bir gün çocuk artık sınıfta ne yaptıysa, öğretmen anneyi okula çağırdı. Annenin okula girişinde ben de oradan geçerken şahit oldum olaya. Anneyi okula girerken gören öğretmen çocukla birlikte sınıftan çıktı. Çocuk bağırarak ve her nedense öfkeden çıldırarak ona doğru koştu. Anne eliyle iteledi dur bakalım der gibi. Öğretmen çocuğun arkasından son derece sakin adımlarla yürüdü ve yaklaşınca kollarını kavuşturup izlemeye koyuldu. Çocuk bir annesine bir öğretmene bakıyor ve her ikisinden de olumlu tek bir geri bildirim alamıyordu. Ardından iyice sinirlenen çocuk okulun cam olan çıkış kapısını tekmelemeye başladı.
Öğretmen ;
“ Bakın işte böyle davranıyor.” Diye söylenirken göğsünde kavuşturduğu kollarıyla haklılığının kanıtlanmasının memnuniyetiyle sadece izliyor, anne şaşkın bir öğretmene bir çocuğa bakıp duruyordu.
Ben ne olup bittiğini anlayana kadar, kapıyı tekmeleyen ve ciddi öfke krizi geçiren bir çocuk ve olayı izleyen iki yetişkin gördüm orada. Hemen fırlayıp çocuğu yakaladım, sıkıca kavradım.
Anne ;
“ Durun size de bir zarar verir bırakın.” Dediyse de bırakmadım. Gerçekten çocuk her yerimi ısırıyor ve kurtulmak için çabalıyordu. Bahsettiğim çocuk henüz altı yaşında bir kuzu, zarar verip ne yapabilir ki. Bu arada öğretmen izleyiciliği bırakıp ne haliniz varsa görün der gibi omuzlarını silkerek olay yerini terk edip sınıfına gitti.
Çocuğu alıp boş bir sınıfa gittim, anneyi de almadım içeriye. Sınıfta kapıyı kapatıp bıraktım öfkesini boşaltsın diye. Sanıyorum 15-20 dakika sürdü. Bu arada hala orayı burayı tekmeliyor, masalara vuruyor ve çığlıklar atıyordu. Bunları yaparken de sık sık bana bakıyor, vereceğim tepkileri kontrol ediyordu. Bense son derece sakin bir yüz ifadesi ile ona bakmaya devam ediyor, sabırla onu beklediğimi söylüyordum .
Birkaç kez sordum;
“Şu anda ne hissediyorsun ?”
“ Senden nefret ediyorum, bırak beni.”
“ Şu anda çok öfkeli görünüyorsun. Bir şeyler seni çok kızdırmış olmalı.”
“ Beni bırak çıkmak istiyorum, gitmek istiyorum.”
“ Tabi sakinleştiğin zaman çıkacağız buradan. “
Sadece hissettiklerini tanımlaması ve paylaşması yönünde diyalog kurmaya çalıştım arada bir.
Bir süre sonra bağırması kesildi, sonra da etrafı tekmelemeyi bıraktı. Bir sandalyeye oturdu, bende yaklaştım hemen;
“ Yanına oturabilir miyim ?”
O kadar yorulmuştu ki başını salladı sadece. Oturdum yanına ve elini tuttum.
“ Şimdi daha iyi misin ? “
“ Hı hıı…” dedi ,cevap verecek gücü kalmamıştı.
“ Sana sarılabilir miyim ?” dememle kollarını açıp bana sarılması bir oldu. Aldım kucağıma sıkı sıkı sarıldım bir süre. Sonra bir şeyler söylemeye başlamıştım ki baktım uyumuş.
Anneye seslenip içeri çağırdım, oda bir sandalye çekip yanıma oturdu. Sonra kucağımda uyuyan kuzunun bu davranışları nasıl edindiği ve buna sebep olan nelere maruz kaldığı hakkında konuştuk uzun uzun…( Burada yazmayacağım .)
Bu olayı neden anlatıyorum ;
Hiçbir bir çocuk annesinin karnından öfke krizleri geçiren biri olarak doğmaz…
Duygularına karşı hassas davranılan, hem fiziksel hem duygusal ihtiyaçları yeterli düzeyde karşılanan bir çocuk öfke canavarına dönmez…
Korunduğunu, sevildiğini, değer verildiğini hisseden, ilgi ve şefkatle büyütülen hiçbir çocuk duygusal aşırılıklar sergilemez…
Evde anne-babası arasında sağlıklı iletişim olan hiçbir çocuk ( çok nadir bazı zihinsel veya genetik faktörler yoksa ) saldırgan bir bireye dönüşmez…
Ancak ;
Anne-baba çocuğa öyle davranmasalar bile birbirlerine karşı öfkeli ve tacizkar davranıyorlarsa …
Hissedilen duygular bastırılıyor ve ifade edilmiyorsa, üstelik çocuğunda duygularını görmezden gelip üstüne bir de cezalandırıcı davranışlar sergileniyorsa…
Çocuk anne-babasından ilk üç yıl içinde sıklıkla ayrı kalıp, onların ilgisi ve kontrolü dışında kişiler tarafından büyütüldü ise…
Evde öfkeli davranışlar sergileyen bir ebeveyn varsa ve bu davranışlar ile korkutulan-kontrol edilen bir aile sistemi kurulmuşsa…
Ebeveynler terbiye ve disiplin gibi kavramları evde şiddet ve öfke ile sağlamaya çalışıyorlarsa…
Çocuk olumlu davranışlar gösterdiğinde veya sakin olduğunda görülmüyor-fark edilmiyor ve sadece olumsuz davranışlarında iletişim kuruluyorsa…
Bu ve bunun gibi sebeplerle henüz çocukluk çağını neşe-eğlence-oyun gibi kavramlarla ve duygularla geçirmesi gereken minik çocuğumuz maalesef kendi kalbinin taşıyabileceğinden çok daha sert duygulara maruz kalıyor.
Bu duyguları sergileyen çocuklarımızı öğretmenin yaptığı gibi dışlamak veya annenin yaptığı korkmak- uzak durmak gibi davranışlarla değil de …
Bu yaşadıklarının onun küçük kalbinde olmadığının maalesef öğrenilmiş davranışlar olarak hafızasına yerleştiğinin bilinciyle ona yaklaşmalı ve kapıldığı duyguyu bir şekilde ifade edip rahatlamasını sağlayana kadar yanında O’na sevgi-şefkat sunan güvenli ve sakin bir liman olarak kalmalıyız…
Bu konuda rehberliğe de çocuğun değil Anne-Babanın-Öğretmenin ihtiyacı olduğu unutmadan !
Sevgilerimle