Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, Bengütürk Tv’de “Söz Hakkı” programına katılarak, önemli açıklamalar yaptı.
Sayın İsmail Koncuk’un bizim gönlümüzde yeri her zaman daim kalacaktır. Allah ondan razı olsun.
Türk Eğitim-Sen’in 24-25 Şubat 2018 tarihinde 6. Olağan Merkez Genel Kurulu’nu demokratik bir olgunlukla gerçekleştirdiğini kaydeden Geylan, “Türk Eğitim-Sen’e yakışır bir şekilde kongremiz yapıldı. 2008 yılından bu tarafa Türk Eğitim-Sen Genel Başkanlığını yürüten Sayın İsmail Koncuk, bu kongrede aday olmadı. Sayın Genel Başkanımızın Türk memur sendikacılığına ve eğitim camiasına çok ciddi katkıları var. Hizmetlerinden dolayı Türk Eğitim-Sen adına kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum. Türk Eğitim-Sen vefalı bir teşkilattır. Sayın İsmail Koncuk’un bizim gönlümüzde yeri her zaman daim kalacaktır. Allah ondan razı olsun. Sayın Koncuk’tan devraldığımız bayrağı daha da yukarılara taşımak için gayret edeceğiz. 2000 yılından bu yana Türk Eğitim-Sen Genel Merkezinde farklı görevler yürüttüm. Delegelerimizin teveccühü ile genel başkanlığa seçildim. Önce Yüce Allah’ın yardımı, sonra dostlarımızın duası ile bu yükü beraber omuzlayacağız” dedi.
100 yıl önce bölgemiz tanzim edilirken, devletimiz o dönemi toprak kaybederek kapattı. 100 yıl sonra bölge yeniden tanzim ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu kez toprak kaybetmemenin mücadelesini veriyor.
Zeytin Dalı Harekatı’nda şehit düşen Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet; acılı ailelerine, yakınlarına ve tüm milletimize baş sağlığı dileyen Geylan, bu operasyona şüphesiz, amasız destek verdiklerini kaydetti. 100 yıl önce ara verilen hesabın yeniden masaya yatırıldığına dikkat çeken Geylan şunları söyledi: “Bütün şehitlerimizi minnetle, rahmetle anıyorum. Devletimiz bugünlerde bir beka mücadelesi veriyor, sınırlarımızın güvenliği için yoğun bir çaba gösteriyor. Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak terörle mücadelede amasız, şüphesiz devletimizin yanındayız. Bu operasyonların son terörist kalmayıncaya kadar devam etmesini istiyoruz. Tabi şunu da iyi görmek lazım: 100 yıl önce ara verilen hesap tekrar masaya yatırılıyor. Bilindiği gibi 100 yıl önce bölgemiz tanzim edilirken, devletimiz o dönemi toprak kaybederek kapattı. 100 yıl sonra bölge yeniden tanzim ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu kez toprak kaybetmemenin mücadelesini veriyor. Gerek daha önceki Fırat Kalkanı operasyonu gerekse şu anda yürütülen Zeytin Dalı operasyonu doğrudan Türkiye’nin bekası ile ilgilidir. Şunu da çok iyi biliyoruz ki; devletimiz bu tedbirleri almamış olsa idi, biz bu saldırılara kendi topraklarımız içinde maruz kalacaktık. Dolayısıyla bunun şuurunda olmamız ve halkımızın hadiseye bu yönüyle bakarak, devletimizin yanında saf tutması lazım. Çok cılız da olsa operasyona yönelik eleştiriler kamuoyuna yansıyor, bunu doğru bulmuyoruz. Gün siyasal tartışmaların günü değil, gün devletimizin yanında saf tutma günüdür. Allah ordumuza güç versin. Sadece Afrin’in değil, öncelikli olarak Menbiç de dahil olmak üzere Fırat’ın batısındaki terör unsurlarının temizlenmesi, güney sınırlarımızın güvenlik altına alınması gerekmektedir. Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde Kızılay’da Güven Park’ta Zeytin Dalı Operasyonu’na destek olmak ve şehitlerimizi anmak için bir toplantı yaptık. Bu toplantımıza halkımız da destek verdi. Tüm milletimize bir kez daha teşekkür ediyorum.”
Medyaya da çağrıda bulunan Geylan, “Şehit haberlerinin geldiği bugünlerde medyadan da hassasiyet bekliyoruz. Ateş sadece düştüğü yeri yakmamalıdır. Ben inanıyorum ki, halkımız şehitlerimizin acısını yüreğinde hissediyor. Dolayısıyla basın yayın kuruluşlarının halkımızın bu hislerine tercüman olmasını bekliyoruz. Bu acılı günlerde yapılan yayınlara biraz daha hassasiyet gösterilmesi uygun olacaktır” diye konuştu.
Türk Eğitim-Sen olarak öğretmenlere getirilmek istenen performans değerlendirme sistemine kesinlikle karşıyız.
Öğretmenlere Performans Değerlendirmesi Yönetmelik Taslağı hakkında da önemli açıklamalar yapan Genel Başkan Geylan, öğretmenlerin itibarının MEB’in namusu olduğunu söyledi. Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Doç. Dr. Semih Aktekin’in, konu ile ilgili görüş ve eleştirileri almak için sendikamızı ziyaret ettiğini hatırlatan Geylan, Türk Eğitim-Sen olarak öğretmenlere performans değerlendirmesi getirilmesine yönelik girişimi doğru bulmadıklarını kaydetti.
Geylan şunları söyledi: “Sayın Genel Müdüre ziyaretinden ve paydaşlarla yaptığı paylaşımdan dolayı teşekkür ediyorum. Sayın Aktekin’e de ifade ettik; öğretmenlere performans değerlendirmesi getirilmesi eğitim camiasını huzursuz etmektedir. Türk Eğitim-Sen olarak bu uygulamaya kesinlikle karşıyız. Hatırlanacağı üzere öğretmenlere performans değerlendirmesine yönelik 12 ilde pilot uygulama geçtiğimiz Ekim ayında başlatılmış ancak öğrencilerin hakaret ve küfür içeren paylaşımlarının ardından iki gün sonra Milli Eğitim Bakanlığı sistemi kapatmıştı.
Bu sistemde birtakım siyasal, ideolojik, sendikal saiklerle değerlendirme yapılması kaçınılmaz olacaktır.
Peki bu yönetmelik taslağında neler var? Taslakta öğretmenlerin; müdürler, zümre öğretmenleri, aynı kurumda görev yapan diğer öğretmenler, öğrenci ve veliler tarafından değerlendirilmeleri yer almaktadır. Öncelikle değerlendiricinin belli bir yetkinlikte olması gerekir. Oysa okula dahi uğramayan veliler var. Hatta birçok veli çocuğunun dersine giren öğretmenin adını inanın bu değerlendirmeyle öğrenecek. Unutulmamalıdır ki; not vermesi gereken öğretmenlerdir, öğrenci ya da veli değildir. Öte yandan liyakat temelli yönetici atamayı beceremediğimiz için birtakım siyasal, ideolojik, sendikal saiklerle yönetici ataması yapıldığı için, yöneticilerin, öğretmenlerin performanslarını değerlendirmesi objektif olmayacaktır. Kısacası performans değerlendirmesi hayra hizmet etmeyecektir.”
Bir ticari metanın üretiminden pazarlanmasına kadar performansını ölçebilirsiniz ama eğitim hizmetinde aynı yöntemi uygulayamazsınız.
Eğitim hizmetinin ticari meta olmadığını vurgulayan Geylan, “Bir ticari metanın üretiminden pazarlanmasına kadar performansını ölçebilirsiniz ama eğitim hizmetinde aynı yöntemi uygulayamazsınız” dedi.
Eğitimdeki başarısızlığın, eksikliklerin sorumlusu öğretmenler değildir.
Geylan sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğitimin o kadar çok sorunu var ki… Öğretmen ve derslik açığı eğitimin en büyük sorunlardandır. Özellikle Büyükşehirlerde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bazı okullarda sınıf mevcutları 60, 70 kişidir. Okulların fiziki ve teknik alt yapı yetersizlikleri vardır. İşte tüm bu sorunları gidermeden öğretmenin performansını değerlendirirsek, işe yanlış yerden başlarız demektir. Sayın Cumhurbaşkanı referandum sürecinden beri eğitimdeki başarısızlığa vurgu yapıyor, haklıdır. Ama eğitimdeki başarısızlığın, eksikliklerin sorumlusu öğretmenler değildir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın referandumdan beri vurguladığı eğitimdeki başarısızlığın faturasını öğretmene kesmek için bu sistemi getirmeye çalıştıklarını düşünüyoruz.”
Şayet öğretmenlere performans değerlendirme sistemi tüm eleştirilere rağmen hayata geçerse Türk Eğitim-Sen olarak ‘Meslektaşıma puan vermiyorum’ şeklinde aldığımız eylem kararını devam ettireceğiz, öğretmenlerin itibarını rencide eden bu uygulamaya geçit vermeyeceğiz.
Geylan, bu sistemin hayata geçmesi durumunda sendikamızın ‘Meslektaşıma puan vermiyorum’ şeklindeki eylem kararının devam ettirileceğini ve yönetmeliğin iptali için yargıya başvuracağını söyledi. Geylan şöyle konuştu: “MEB’e çağrıda buluyoruz. Önceliğiniz performans sistemi getirmek değil, performansı artırıcı tedbir almak olmalıdır. Şayet öğretmenlere performans değerlendirme sistemi tüm eleştirilere rağmen hayata geçerse, Türk Eğitim-Sen olarak geçmişte ‘Meslektaşıma puan vermiyorum’ şeklinde aldığımız eylem kararını devam ettireceğiz, öğretmenlerin itibarını rencide eden bu uygulamaya geçit vermeyeceğiz.”
Savaşa giden ordu tam tekmil olsa da, planlar en üst düzeyde hazırlansa da eğer şarjörde mermi yoksa diğer hepsinin anlamı sıfır olur. Eğitimde de öğretmenin itibarı rencide edilirse, her şey sıfır olur.
Bu uygulamanın öğretmenlere yönelik psikolojik şiddetin en önemli vasıtası haline geleceğine de dikkat çeken Geylan, “Eğitimin taşıyıcı unsuru öğretmendir. Bakınız; savaşa giden ordu tam tekmil olsa da, planlar en üst düzeyde hazırlansa da eğer şarjörde mermi yoksa diğer hepsinin anlamı sıfır olur. Eğitimde de öğretmenin itibarı rencide edilirse, her şey sıfır olur. Eğitimin asıl unsuru öğretmendir. Öğretmen olmadan eğitim olmaz. Dolayısıyla MEB yapacağı her planlamayı öğretmeni motive etme üzerine bina etmelidir” dedi.
Geylan, öğretmenlere performans sistemi yerine, 5 yılda bir içi sağlam, doldurulmuş bir hizmet içi eğitim getirilmesinin daha doğru olacağını kaydetti. Geylan, “Sayın Genel Müdür sendikamızı ziyaretinde, ‘Bu uygulamadaki amacımız öğretmenlerin eksik yanlarını tespit edip, bunları gidermeye yönelik tedbir almak’ dedi. Ama bunun yolu asla performans sistemi getirmek olmamalıdır. Türk Eğitim-Sen olarak öğretmenlerin 5 yılda bir içi dolu, sağlam bir hizmet içi eğitimden geçirilmesi şeklinde teklif sunmuştuk. Bunun dikkate alınmasını istiyoruz. Şu da bilinmelidir ki; komisyonlarımızı oluşturduk, performans sistemi ile ilgili değerlendirmeleri geniş bir rapor halinde MEB’e sunacağız. Öğretmenlerin mesleki gelişimlerine fayda sağlamak için yapılması gerekenleri de öneri olarak dile getireceğiz” diye konuştu.
Performans sistemine karşı her türlü hukuki ve demokratik hakkımızı kullanacağız.
Geylan, “Tüm öğretmen arkadaşlarımız müsterih olsun” diyerek, Türk Eğitim-Sen’in bu uygulamaya geçit vermeyeceğini de bildirdi. Geylan, “Performans sistemine karşı her türlü hukuki ve demokratik hakkımızı kullanacağız. Eylem kararımız bakidir. Öğretmenin öğrenci üzerindeki etkisi azaltıldı, bir de bunun üzerine öğretmeni öğrencinin elinde oyuncak yapacak bir durum yaratıyorsunuz. Bu kabul edilemez.” diye konuştu.
Devasa sorunları bir yana bırakıp eğitimdeki başarısızlığın faturasını öğretmene kesmek vicdansızlıktır.
Eğitimdeki başarısızlığın faturasının öğretmene kesilmesinin vicdansızlık olduğunu da ifade eden Geylan, “Birçok ülkenin nüfusundan daha fazla öğrencisi olan bir ülkeyiz. 1 milyon civarında öğretmenimiz var. Öğretmen açığımız 100 binin üzerinde. 63 bin ücretli öğretmen görevlendiriliyor. Hala birleştirilmiş sınıflarda eğitim yapılıyor. Taşımalı eğitim devam ediyor. İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyükşehirlerde dahi birçok yoklukla eğitim hizmeti veriliyor. Devasa sorunları bir yana bırakıp eğitimdeki başarısızlığın faturasını öğretmene kesmek vicdansızlıktır” diye konuştu.
Geylan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ülkede eğitimin derdini en çok yüreğinde hisseden öğretmenlerdir. Unutulmamalıdır ki; öğrenci söz konusu olduğunda yüreği pır pır eden kişiler öğretmenlerdir. Masa başında oturup kararlar vererek, öğretmenleri rencide etmenin bir anlamı yoktur. Öğretmenlerin itibarı MEB’in namusudur. Bu kadar basit. Dolayısıyla MEB namusuna sahip çıkacak ve öğretmenin itibarını koruyacaktır.”
Sendikamız sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımını da yargıya taşıdı. Dilerim yargı beklentimiz doğrultusunda karar verir.
Ücretli ve sözleşmeli öğretmenliğin kabul edilemeyeceğini de kaydeden Geylan, öğretmen atamalarının sadece kadrolu olarak yapılması gerektiğini bildirdi. Sözleşmeli öğretmenliğin ilk olarak 2005 yılında 4/C statüsünde kısmi zamanlı geçici sözleşmeli öğreticilik adıyla ihdas edildiğini belirten Geylan, “Hiçkimse durumun vahametinin farkında değilken, Türk Eğitim-Sen uyanık davranmış ve konuyu yargıya taşımıştı. Yargı da, ‘Öğretmenlik tam zamanlı yapılması gereken bir uzmanlık mesleğidir’ diyerek, kısmi zamanlı geçici sözleşmeli öğreticiliği iptal etmişti. Bunun üzerine Bakanlık 4/B’li sözleşmeli öğretmenliği getirdi. Türk Eğitim-Sen sözleşmeli öğretmenliğe karşı onlarca eylem yaptı, hukuki girişimde bulundu, hatta sendikamızın kazandığı çok sayıda dava oldu. Nihayetinde 2011 yılındaki genel seçimler öncesinde MHP ve CHP sözleşmeli istihdam modelini kaldıracaklarını seçim beyannamelerine koydular. Bu hamle üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi de tüm 4/B’lileri kadroya aldı. Böylece tüm sözleşmeli öğretmenlerimiz kadrolu hale getirildi. Sözleşmelilerin kadroya alınması, ‘İnsanları 4/B statüsünde çalıştırmak doğru değil, bu yanlıştan dönüyorum’ anlamına gelmektedir. Ama ne hikmetse Hükümet bir KHK ile kendi vermiş olduğu karardan geri dönüş yaptı ve 4/B’li sözleşmeli öğretmenliği hem de mülakatla geri getirdi. Sendikamız sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımını da yargıya taşıdı. Dilerim yargı beklentimiz doğrultusunda karar verir” diye konuştu.
Türkiye’de 63 bin 656 ücretli öğretmen görevlendirmesi yapılmaktadır.
Türkiye’de ücretli öğretmen görevlendirmesine ilişkin de çarpıcı açıklamalar yapan Geylan şöyle konuştu: “Türk Eğitim-Sen Şubat ayında ücretli öğretmen araştırmasının sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. Bu araştırmayı yaparken, hem Milli Eğitim Bakanlığı’ndan hem de 81 İl Valiliğinden Türkiye’deki ücretli öğretmen sayısına ilişkin bilgi istedik. Sendikamızın talebine 61 İl Valiliğinden cevap geldi. 61 ilden gelen verilere göre ücretli öğretmen sayısı 45 bin 867’dir. Bu öğretmenlerin 20 bin 812’si eğitim fakültesi mezunu, 17 bin 213’ü eğitim fakültesi hariç lisans mezunu, 5 bin 916’sı ise ön lisans mezunudur. Şu tespitte çok çarpıcıdır: Özel uzmanlık gerektiren zihinsel-görme-işitme engelliler sınıf öğretmenliğinde bile ön lisans mezunu ücretli öğretmen görevlendirmesi yapılmaktadır.
Bu rakamlara bilgi vermeyen 20 ilin MEB tarafından sendikamıza gönderilen geçen yılki (2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı) verilerini eklersek, Türkiye’de ücretli öğretmen sayısı 63 bin 656’ya yükselmektedir. Bu rakamlar; öğretmen açığı nedeniyle ek ders ücreti karşılığında öğretmen görevlendirmesi yapıldığı anlamına gelmektedir. Sizlerle en yüksek ücretli öğretmen sayısına sahip illeri de paylaşmak istiyorum. İstanbul’da 7 bin 140, Diyarbakır’da 3 bin 724, İzmir’de 2 bin 649, Antalya’da 2 bin 162, Gaziantep’te 2 bin 157, Van’da 2 bin 133, Konya’da 2 bin 127 ücretli öğretmen görevlendirmesi yapılmaktadır.”
Bir öğretmenin 24 yaşında sözleşmeli olarak atandığını düşünelim. Bu öğretmenimiz 6 yıl atandığı yerde çakılı kalacak. Peki bu öğretmen nasıl evlensin, nasıl çocuk yapsın?
Geylan eş durumu mağdurlarına da dikkat çekerek, aile bütünlüğünün sağlanması gerektiğini ifade etti. Geylan şunları söyledi: “Sözleşmeli öğretmenlerin 4 yıl sözleşmeli çalıştıktan sonra kadroya alınması, 2 yıl da kadrolu çalışmasının ardından 6 yıl sonunda tayin isteyebilmesi de büyük bir handikaptır. Sözleşmeli öğretmenler 6. yılın sonunda tayin olacak anlamına gelmiyor; tayin istediği yerde kendi branşında açık yok ise yine tayin talebi gerçekleştirilemeyecek.
Oysa Sayın Cumhurbaşkanı konuşmalarında sık sık genç ve dinamik nüfustan söz eder, 3 çocuk tavsiyesinde bulunur. Bu şartlar altında 3 çocuk yapmak nasıl mümkün olacak? Bir öğretmenin 24 yaşında sözleşmeli olarak atandığını düşünelim. Bu öğretmenimiz 6 yıl atandığı yerde çakılı kalacak. Peki bu öğretmen nasıl evlensin, nasıl çocuk yapsın?
Yapılan bir araştırmada, öğretmen adaylarının yüzde 53’ünün sözleşmeli öğretmenlik uygulamasını evliliklerin önündeki en büyük engel olarak gördüğü ortaya çıkmıştır. Sözleşmeli öğretmenlerin yüzde 76’sı da evlenme planlarını 5-6 yıl öteliyorlar. Bu rakamlar iyi okunmalıdır.”
Sözleşmeli öğretmenler ile kadrolu öğretmenler arasında özlük haklar açısından birçok fark olduğuna dikkat çeken Geylan, “Sözleşmeli öğretmenler eş durumundan tayin isteyemiyorlar, başarı belgesi alamıyorlar, yükselemiyorlar. Şöyle bir örnek vermek istiyorum: Bir ilimizde sözleşmeli öğretmenlere verilen başarı belgesini İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü geri istiyor. Çünkü sözleşmeli öğretmenlerin başarı belgesi almaya hakkı yokmuş. Bu olay karşısında ne denilebilir ki?” dedi.
Karar vericiler, yasa koyucular Anayasanın hükümlerini uygulamakla mükelleftir. Anayasa’nın 41’inci maddesi de aile bütünlüğünün korunmasına işaret etmektedir.
Tüm sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi, bu düzenleme yapılana kadar da eş durumu mağduriyeti yaşayanlara tayin hakkı verilmesi gerektiğini bildiren Geylan, eş durumu tayini gerçekleşmediği için bunalıma giren, hatta eşinden boşanan öğretmenler bulunduğunu da belirtti. Geylan, “Karar vericiler, yasa koyucular Anayasanın hükümlerini uygulamakla mükelleftir. Anayasa’nın 41’inci maddesi de aile bütünlüğünün korunmasına işaret etmektedir.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, ‘Eşi mühendis ise kusura bakmayın öğretmen eşinin yanına gelsin’ demişti. Öğretmenin eşi Çankırı’nın Çerkeş ilçesinde esnaf ise dükkânını kapatıp, öğretmenin tayininin yapıldığı Malatya’da mı dükkan mı açacak? Ya da öğretmenin eşi Aselsan’da mühendis. Adıyaman’a tayini çıkan öğretmenin eşi ne yapacak, Aselsan Adıyaman’da fabrika mı kuracak?
Yapılması gereken tüm sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi, bu düzenleme yapılana kadar da eş durumu mağduriyeti yaşayanlara tayin hakkı verilmesidir. Sorunlar ancak bu şekilde giderilir” diye konuştu.
Genel Başkan Talip Geylan, sendikamızın mahrumiyet bölgelerinde görev yapan öğretmenler için zorunlu hizmet tazminatı talebi bulunduğunu da söyleyerek, “Şayet bu talebimiz hayata geçerse, doğuda ya da mahrumiyet bölgelerinde öğretmenlerin çalışması teşvik edilecektir. Türkiye’nin dünyanın en büyük 17. ekonomisi olduğunu belirtiliyor. O halde bu güç devletimizde mevcuttur. Kaynaklarımız öğretmenlerimize için de kullanılmalıdır” dedi.
Öğretmenlerimiz öğrencilerini vatanına, milletine faydalı olabilecek bireyler yetiştirme konusunda yeteri donanımdadır, niyettedir ve aşktadır.
Değerler eğitiminin önemine de dikkat çeken Geylan, öğretmenlerin görevinin sadece matematik, fen, fizik, kimya öğretmek olmadığını söyleyerek, “Öğrencilerimizi ahlaklı, sorumlu, vatanına, milletine bağlı bir vatandaş olarak yetiştirmek de bizim görevimizdir” dedi. Geylan, değerler eğitimi ile ilgili okullara çeşitli vakıf, dernek, cemiyet vb. kuruluşlardan insanlar geldiğini de söyleyerek, bu konuda MEB’in önlem alması gerektiğini bildirdi. Geylan şöyle konuştu: “Öğrencilerimizi ahlaklı, sorumlu, memleketine milletine faydalı bir vatandaş olarak yetiştirmek için değerlerle bezememiz lazım. Değerler eğitimi noktasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın kaygısını anlıyor ve destekliyoruz. Ancak değerler eğitimi adına birtakım kuruluşların, vakıfların, cemiyetlerin, derneklerin okullara sokulduğunu görüyoruz. Hatta geçenlerde İstanbul Gaziosmanpaşa’da bir okulumuzda konferans salonuna bir cemaat liderinin adını yazmışlar. Böyle bir anlayış olmaz. Bu ülkenin Fetö tecrübesi var. Milletimiz Fetö belasını zor bertaraf etti. Dolayısıyla MEB dikkatli davranmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenine güvenmelidir. Öğretmenlerimiz değerler eğitimini verebilecek yetkinliktedir. Çocuklarımıza değerler eğitimini öğretmenler veremezse, hiç kimse veremez. Bakanlığa çağrıda bulunuyoruz: Öğretmenlerimiz öğrencilerini vatanına, milletine faydalı olabilecek bireyler yetiştirme konusunda yeteri donanımdadır, niyettedir ve aşktadır. Dolayısıyla bu konuda ivedilikle tedbir alınmasını hassaten rica ediyoruz. Çünkü yarın bir gün telafisi olmayan birtakım fotoğraflarla karşılaşabiliriz. Kaş yapayım derken göz çıkarmayalım.”
Görevde yükselme sınavlarının bir takvim doğrultusunda periyodik olarak düzenli yapılmasını istiyoruz. Öte yandan bir defaya mahsus olmak üzere yardımcı hizmetler sınıfında çalışan personelin genel idari hizmetler sınıfına alınmasını da talep ediyoruz.
Yardımcı hizmetler sınıfında görev yapanların sorunlarına da değinen Geylan, “Türk Eğitim-Sen olarak eğitim çalışanlarını bir bütün olarak görüyoruz. Faaliyet ve söylemlerimizde meslek ismi zikretmeyiz, eğitim çalışanları ibaresini kullanırız. Hizmet kolumuzdaki yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan arkadaşlarımızın büyük sorunları var. Öncelikle bu arkadaşlarımızın görev tanımı yoktur. Hatta bir madde de ‘Amirinin verdiği her görevi yapar’ denilmektedir. Bu ifade çok suiistimale açıktır. Biz yardımcı hizmetler sınıfının görev tanımının yapılması için gerek toplu sözleşmelerde gerekse daha önce katıldığımız KİK toplantılarında teklifler getirdik. Bu tekliflerimiz kabul görmüştü. Ancak konuyla ilgili şu ana kadar bir düzenleme yapılmadı. Ayrıca görevde yükselme sınavlarının bir takvim doğrultusunda periyodik olarak düzenli yapılmasını istiyoruz. Öte yandan bir defaya mahsus olmak üzere yardımcı hizmetler sınıfında çalışan personelin genel idari hizmetler sınıfına alınmasını da talep ediyoruz. Türkiye Kamu-Sen bu konuyla ilgili bir dilekçe kampanyası başlatmıştı. Dilekçe kampanyamız, 26 Mart tarihine kadar devam ediyor. Bütün arkadaşlarımız dilekçelerini Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikalarımıza teslim etsinler. 28 Mart’a kadar Türkiye genelinde eş zamanlı basın açıklamaları ve eylemler yapılacaktır. Bu dilekçeleri Başbakanlığa da göndereceğiz. Diliyoruz ki; karar vericiler bu anlamda beklentilerimizi karşılarlar” dedi.
...:: GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ ::...