Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Tarih bazı uluslara korkunç bir son hazırladığı gibi bazıları için de parlak sayfalar açmaktadır. Bunun en iyi örneklerinden birisi de Finlandiya’dır…
***
Bundan yıllar önce, Moskova Devlet Tiyatrosu’nun duvarlarında büyük çatlaklar meydana gelmiş. Mühendisler, bu çatlakların nasıl oluştuğunu araştırmaya başlamışlar, binanın birkaç yerinden temelleri açtıktan sonra, artık çürümeye ve çökmeye yüz tutmuş bu koca taş binanın, vaktiyle ahşap temeller üzerine yapıldığını fark etmişler.
Çatlakları gören mühendisler, tehlikeyi önlemek için neler yapmak gerektiği konusunda düşünmeye başlamışlar. Binayı yıkmak yerine, öncelikle köşelerden bağlayarak temele inerek çürüyen tahta kazıkların yerine sağlam granit taşlar yerleştirmişler. Böylece bütün temeli baştan sona yenilemişler. Bundan sonra Devlet Tiyatrosunun eski binası yeniden sağlam temellerine kavuşmuş.
***
Devletlerin tarihi ve ulusların yaşamı da Moskova’daki Devlet Tiyatrosu gibidir. Devlet düzeninin eski temelleri, kendi döneminde her ne kadar yeterli görülürse görülsün, bu temeller, bu eski idare biçimleri artık zayıf ve yetersiz kalmaktadır.
Bilinen bir atasözü vardır; “Yeni toplumlar, beraberinde yeni şarkılar getirir.” Zaman içinde insan nesilleri de değişip yenileniyor. Her nesil, beraberinde yeni kavramlar, yeni arzu ve istekler getiriyor.
Yeni nesillerin artık eskimiş, zamanı geçmiş idare biçimlerine riayet etmesi beklenemez. Yeni nesillere daha yeni, daha mantıklı, daha adil ve daha sağlam temellere dayalı idare biçimleri uygulanmalıdır.
Yeni yaklaşımla, ülkelerde sarsıntı ve yıkımlara olanak tanımadan, halkın iradesi için daha çok bilgi ve düşünceye dayalı, daha adil yöntemlere başvurulmalıdır.
İdareciler, halkın iradesi ve eğitimin yavaş yavaş düzeltilmesi gerektiğini anlamazlıktan gelirse, devlet binasının duvarları da zaman içinde yıpranır, çatlaklar oluşuyor.
Dışarıdan sağlam ve dayanıklı görünse de bu durumda zaman içinde yıkılmasına şaşırmamak gerekir.
Bu görsel boÅ bir alt niteliÄe sahip; dosya adı Finlandiya1.jpg
KAHRAMANLAR VE HALK
Devletlerin güçlü yada zayıf olması, ulusların yükselmesi yada gerilemesi yalnız yöneticilerin yeterlilikleri ve iktidarından yahut da iradesizliğinden kaynaklanmaz. Yöneticiler ister iyi yada kötü ister kahraman veya gaddar olsunlar, onlar kendi uluslarının bir aynasıdır.
Onlar bu halkın içinden gelmiştir. Bir toplum nasılsa idarecileri de onlara benzer işte bu yüzdendir ki; “Her ulus layık olduğu yönetime ve yöneticilere sahip olur.”
Bir ulusu harekete geçirecek güç ortaya çıkınca, o ulus da kendiliğinden harekete geçer. Ne zaman ki bir bulut kümesi, elektrik yüküne doyarsa şimşek kendiliğinden oluşur.
FİNLER
Avrupa’nın en kuzeyinde bulunan Finlandiya’nın sert bir iklimi vardır. Havası genellikle sislidir. Ağustostan itibaren soğuklar başlar. Arazisi de oldukça kıraçtır. Çoğu yerler sarp granit kayalarla kaplıdır. Kalan yerler ise çukur ve bataklıktır. Ülkede
maden namına hemen hemen hiçbir şey yoktur. Tarım çok güçlükle yapılabilmektedir.
Halkı da hiçbir zaman tam bağımsızlıklarını elde edememiştir. Kimi zaman bir komşusunun, kimi zaman da diğer komşusunun yönetimi altında bulunmuştur tarihe baktığımızda.
Finlerin bugün sahip olduğu kültür ve medeniyet, ulusun bütün üyelerinin ortak çalışması sonucudur.
HALK KAHRAMANI SNELMAN
“Finlandiya, daima Rusya ve İsveç tarafından işgal edilmek riski ile karşı karşıyadır. Güçlü olan komşularına karşı direnebilmesi için, kültürel açıdan onlardan daha ileri olması gerekir.”
Johan Vilhelm Snellman bu sözleri zamanla vatandaşların beynine kazınmıştır.
Snelman çıkardığı “Sayma” isimli gazetede vatandaşlarına daima; “Ne zaman bizim küçük ulusumuz büyük komşularından daha yüksek bir medeniyete sahip olursa işte o zaman tehlike ortadan kalkmıştır” derdi.
Snelman yaz kış demeden ülkeyi dolaşır, genç yaşlı fark etmez zekâ sahibi insanlar ile karşılaştığında, hemen onlarla sohbete tutuşur, kitaplar verir, adreslerini alarak onlarla mektuplaşırdı.
***
“Aydınlar bir ulusun beyni gibidir. Bu halk sizi iyi bir öğrenimin ardından, bir maaşa konasınız ve akşamları kahvelerde iskambil veya domino masasının başına geçip eğlenesiniz, diye okutmamıştır. Okumuş insanların tümü ulusal zekâyı geliştirmek ulusal vicdanı ayağa kaldırmak ve ulusal iradeyi kuvvetlendirmek yükümlülüğü ile karşı karşıyadır.”
“Halkı eğiterek tarihi bir geçmişe dayanan milletlerin arasına sokmak sizin vazifenizdir. Unutmayın ki halkın kaba, cahil, sarhoş, hasta ve sefil olması sizin eksikliğiniz ve sizin kabahatinizdir.”
“Siz de kendi ulusunuzun Robinson’u olmak istemez misiniz? Robinson bomboş bir adada insan eti yiyen bir yerliyi eğitmiş, kendisine arkadaş ve yardımcı haline getirmiştir. Siz ise, büyük şehirlerde, yüksekokulların, gazete binalarının, tiyatro ve müze duvarlarının dibinde durarak, ulusumuzun milyonlarca insanı hakkında, “Bunlar cahil, kaba ve ayyaştır!” diye yakınıyorsunuz.”
“Bütün bir ülkeyi sulamak için bir, iki, üç ırmak kâfi gelmez. En ücra kulübeler bile göl, pınar veya dere gibi su kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Halkın manevi susuzluğu da buna benzer. Ülkemizin her tarafında ulusumuzun kana kana içebileceği gür pınarlar bulunmalıdır.”
***
Peki, sonra ne oldu? Diye soracaksınız.
Ne olacak? Fin çocuğunun kurduğu bu plan, çok yükseklerde uçan bir insanın kurabileceği bir plandı.
Öğretmenlerin çoğu Snelman’ın bu sözleri ile şevke gelerek, bilgisizlik ve cehalete karşı savaşta onun yanında oldu. Bunların her biri bir süre sonra ülkede büyük bir kültür gücü oluşturdu. Böylece çok geçmeden ülkenin her yerinde kendini ulusuna adamış yüzlerce Snelman ortaya çıktı.
Bu devrimi gerçekleştirebilmek için uyanık uygarlık yolunda çalışmaktan bıkmayan insanlara ihtiyaç vardır. Birçok öğretmen, hâkim, avukat ve doktor her aksam kahvehanelerde oturup iskambil oynamaktan ve bira içmekten vazgeçerek tekrar kitap okumaya başladılar. Halkı aydınlatabilmek için önce kendileri aydınlanma ihtiyacı hissettiler. Usta konuşmacılar ve konferansçılar çıkmaya başladı her yerde.
Bazı konu başlıkları belirlenerek bu konularda en güzel kitabı yazanlara ödül verilmeye başlandı ve yazarın kitaplarının basılması için yardım edildi. Böylece halkın yararlanması için hazırlanan kitaplar daha ucuza satılır hale geldi.
Bir iki kuşak sonra yepyeni bir Fin memur sınıfı çıktı ortaya. Bilgi, anlayış ve ahlaki bakımdan oldukça ilerleme kaydederek bütün dünyaya örnek teşkil ettiler. Artık Finlandiya halkı, devlet memurlarının varlığı ile gurur duymakta idi.
Snelman’ın ünü gerçek halk kültürünü ortaya çıkaran halk öğretmeni olmasından ileri geliyordu. Snelman ve arkadaşları halk öğretmeni sanıyla bitmek tükenmez çalışmalar sonucu bataklık ülkesi Finlandiya’yı“Beyaz Zambaklar Ülkesi” ’ne dönüştürmüşlerdir.
En büyük kavram, kafaları değiştirmek ve bunu biz sadece eğitimle başarabiliriz. Bu sebeple Finlerin eğitime ve öğretmenlerine verdiği değer yadsınamaz. En kritik noktalardan birisi insanları bir şeylere zorlamak yerine neden bunun yapılması gerektiğini anlatarak ikna yöntemine gitmek gerekliliğidir.
GÜNÜMÜZDE FİNLANDİYA
Finlandiya da ise zorunlu okula başlama yaşı 7’dir.
Türkiye’de çocuklar birkaç sokak ötede okullarına bile mutlaka servis ile gidiyor. Finlandiya’da ise çocuklar birinci sınıftan itibaren okula yürüyerek veya bisiklet ile gidiyor, özel durumlar haricinde çocuklar okula aileleri tarafından götürülmüyor.
Bizde müfredat ve ders kitapları eğitimin baş aktörü olarak biliniyor ama Finlandiya’da çok basit bir müfredat var ve pek değişmiyor. Öğretmenler okutacakları kitapları kendileri seçiyor ve ortalıkta yine de pek ders kitabı gözükmüyor.
Türkiye’de 1’inci sınıf öğrencilerinin ailelerinin velileri “bizim çocuk bugün matematikten 90 aldı” diye gurur ile gezebiliyor, ama Finli öğrencilere okulun ilk 6 ayında asla not verilmiyor ve sadece 16 yaşına geldiklerinde ülke genelinde bir sınava giriyorlar.
Türkiye’de öğrencilere çöp attırsanız muhtemelen veliler okulu basıp olay çıkartır. Ama Finlandiya’da okulun tüm işleri öğrenciler tarafından yapılıyor görevli yok ve bu şekilde öğrencilerin sorumluluk duyguları gelişiyor.
Finlandiya’daki okullar öğrencilerin rahat edebileceği şekilde tasarlanıyor, sınıflarda yaparak yaşayarak öğrenme modeline uygun alanlar mevcut. Türkiye’de ise her şeye hazır olan öğrenciler yıllardır komutla rahatlıyor beni rahatta dinleyin diye bağıran müdürün karşısında ne kadar rahat olunursa.
Türkiye’de özel okullarda ders saati 8 ama yetmediği için okul çıkışında etütler hafta sonu kursları ve özel derslerle bu sayı 12-14 saate kadar çıkıyor. Finlandiya’da ise nitelik ve nicelik kavramları çok önemli ders saatinden çok çocuklara neler verildiği çok önemli.
Türkiye’de bütün öğretmenler kendilerini mesleğinin zirvesinde görüyor. Sınav sonuçları kötü geldiğinde genelde öğrenme güçlüğünden bahsediliyor. Öğretme güçlüğünden söz eden yok. Finli öğretmenler ise haftada en az 2 saat kendilerini yenilemek için, hizmet içi eğitime katılmak zorunda.
Türkiye’de hiçbir şey olmasa bari öğretmen olsun mantığı devam ediyor. Finlandiya’da öğretmenlik mesleği toplumun en gözde mesleklerinden biridir. Öğretmenler Master derecesi olanlar arasından seçiliyor. Öğretmenlik olarak müracaat edenlerin anca % 10’u öğretmen olarak kabul ediliyor.
Ülkemizde öğretmen olabilmek için sınavdan geçer not alabilmek yeterli Finlandiya’da ise öğretmen olabilmek için 3 aşamalı bir testten geçmek zorunda bu bölümler arasında mülakat ders anlatma gibi bölümler var.
Finlandiya’da öğretmenlerin gelir düzeyi oldukça iyi. Bizde olduğu gibi başka bir ek işte çalışmaları gerekmiyor. Türkiye’deki hali biliyorsunuz.
Türkiye’de başarılı öğretmen en çok ödev veren öğretmendir anlayışı hala devam ediyor. Finlandiya’daki öğrencilere ödev verilmiyor öğrenmenin yeri okul olarak görülüyor. Bu yüzden Finlandiya’da aksamları çocuğun proje ödevi için akşamları kartona boncuk dizen veli yok.
Finlandiya’da hiçbir resim dersi matematik dersi olarak işlenmiyor. Diğer dersler kadar sanata da önem veriliyor.
Bizim sınıflarda eğer sınıftan ses çıkmıyor ise sınıfın öğretmeni alkış alıyor ama Finlandiya’da ise durum tam tersi eğer sınıftan ses çıkmıyor ise sınıfın öğretmeni soruşturmaya alınıyor çünkü tam bir öğretmenlik yok beraberce etkinlik yapan sınıflar var.
FİNLANDİYA ÖĞRETMEN EĞİTİM SİSTEMİ
Son zamanlarda Finlandiya eğitim sisteminin ne kadar iyi olduğu ne kadar özgür düşünen, başarılı, öğrenciler yetiştirdiği konuşuluyor. Ancak bu noktada Finlandiya’daki öğretmenler pek az ele alınmakta.
Finlandiya’daki eğitim fakültelerinde tıp eğitimine denk bir eğitim veriliyor. Bir öğretmen asgari 5-6 yıl eğitim alıyor. Bu durum “Öğretimin bizim için ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi, en az insan hayatı kadar değerli”şeklinde açıklanıyor.
Öğretmenler kendilerini asla yeterli bulmuyor ve sürekli olarak yenilikleri gelişmeleri takip ediyorlar.
Finlandiya eğitim fakültelerinin birinci önceliği “özerk öğretmenler” yetiştirmek. Çünkü Finlandiya’da bir müfredat yok öğretmenler kendi sınıflarının durumuna göre çok geniş bir yetki alanına sahip ve istediği müfredatı uygulayabiliyorlar.
Finlandiya’da öğretmenlerin üzerinde müfettiş, denetleme gibi baskı unsurları yok. Kendi kararlarını kendi veren öğretmeler aynı zamanda kendi otokontrol mekanizmasına da sahip oluyorlar.
Devletin kontrol etmemesi öğretmenleri rahatlığa itiyor mu? Kesinlikle hayır öyle üst düzey seçme ve eğitim sürecinden geçiyorlar ki! Öğretmenler bu özgürlüklerini araştırma temelli eğitim için kullanıyorlar.
Öğretmenlere ülkenin her köşesine medeniyet taşıyan kişi gözüyle bakılıyor. 70’lerde ve 80’lerde sıkı bir devlet kontrolü sıkı sıkıya bağlı olunması gereken bir müfredat varken bunun yanlışlığını görüp 90’lardan itibaren Finlandiya tamamen öğretmenlerin son derece yüksek standartlarda eğitilmesi gerektiğine hükmediyor. Devlet kontrolü tamamen kalkıyor, öğrencilerin durumunda eğitimlerinden müfredattan tamamen okulların sorumlu olması gerektiğine karar veriyorlar ve bu başarıyı getiriyor. Merkezi bir yönetimin getirdiği bölgesel sıkıntılar, sorumluluk o bölgenin öğretmenine verilerek aşılıyor. Bu sayede her öğrencinin içinde bulunduğu koşullardan bağımsız olarak eşit bir eğitim görmesi sağlanıyor.
Finli öğretmenleri bu derece başarılı yapan şey kesinlikle çok akıllı olmaları değildir. Çünkü eğitim fakülteleri öğrencilerini zekâlarına göre seçmiyor. Bizdekine benzer bir sınav sonucunda yüksek puan alanları okula kabul etmiyor. Öğretmen olacak kişiler birçok aşamadan geçtikten sonra fakülteye kabul ediliyor ki, bunların arasında zekadan önce gelen iyi ilişkiler kurabilme, empati yapabilme, çocukların düzeyine inebilme, araştırmacı bir kişiliğe sahip olabilme gibi kriterler daha ön planda. Yani son derece parlak zeki ve yaratıcı bir birey olabilirsiniz ama bunlar Finlandiya’da öğretmen okullarında öğretmen olabilmeniz için yeterli değil. Öğretmen olmak için üniversiteye başvuran her 10 kişiden sadece 1’i bu hakkı elde edebiliyor.
Öğretmenlerin staj aşaması bildiğimizden çok farklı, staj sadece yapılmış olması için yapılan bir şey değil. Yâda sınıfta oturup ders izlemek veya bir defa ders anlatmak değil. Öğretmen adayları sürekli öğrencilerle bir araya geliyor ve onlarla nasıl bir eğitim verilmesi gerektiği üzerine konuşuyorlar. Bu öğrenciler sürekli değişiyor ve öğretmen adayları tüm günlerini okullarda geçiriyor.
Öğretmenlerin hepsi Master derecesine sahip. Eğitimlerinin son yıllarında öğretmenler vakitlerinin yarısını okulda harcarken diğer yarısını da genellikle pedagojik eğitim üzerine Master çalışmaları için harcıyorlar.
Öğretmenler uluslararası arenada alınan dereceleri nihai bir amaç olarak değil, aldıkları eğitimin bir yan ürünü olarak görüyor. Haliyle amaçlarına ulaşmış olarak görmüyorlar kendilerini. Onların varmak istediği ulusal hedefleri eğitimli, verimli bir nesil yaratma tutkuları ve amaçları var. Haliyle bu amaç doğrultusunda ilerlemek onları ziyadesiyle başarılı kılıyor.
Sonuç olarak; Finlandiya öğretmen eğitim istemi, tamamen bağımsız, sorumluluk sahibi, öğretmeye ve öğrenmeye aç, kendi kontrolünü kendi yapan ve hazırladığı müfredat ile araştırmacı, düşünen bireyler yetiştirmeye yönelik çalışan öğretmenler yetiştirmek için işliyor.
Enver Paşa Özdemir
Referanslar: Beyaz Zambaklar Ülkesinde: Grigory Petrov
Paylaşmak Güzeldir