Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Bir yaz Pennsylvania'nın arka yollarını sürerken, ben (Tom) dikkatlice yerleştirilmiş bir mezarlığa rastladım. Dikkatimi çekti, bu yüzden yakından bakmak için kenara çektim. Sahneyi incelediğimde, tüm mezar taşlarının birbirinden eşit olduğunu fark ettim. Satırlar kusursuz şekilde hizalıydı; her biri aynı yöne baktı. Taştan bir duvarla çizilen toprak arsa mükemmel bir dikdörtgendi. Bazı güncellenmiş peyzaj düzenlemeleri dışında, alan birkaç on yıl boyunca görünüşte el değmemiş kalmıştı.
Bir mezarlığın, öğretmenlik yaptığım ilk öğrencilerim için (dördüncü sınıf) tasarladığım sınıf ortamını andırdığını fark ettimde kalbim daraldı. Bir öğretmen olarak ilk yıllarda yarattığım öğrenme alanının bir haritası çizilseydi, tıpatıp bu mezarlığa benzerdi. Üstelik burası, günümüzün çoğu öğrenme ortamının aynısıydı.
Bu sınıflar, benim “Mezarlık Etkisi” adını verdiğim bir dertten muzdaripti. 1900’lerin başlarının ve günümüzün sınıflarının resimlerini yan yana koyunca, aradan geçen 100 yıl içinde yapılan onca araştırmaya ve yeniliğe rağmen aralarında tüyler ürpertici bir benzerlik bulunduğunu fark edeceksiniz. Çocukların fabrikalarda çalışması için eğitildikleri endüstriyel çağda, “çalışmaya hazır oluş” demek, bir çalışanın gün içinde saatlerini aynı rutin işi yaparak geçirdiği işlere hazır olması demekti. Ve bu çalışanlar genellikle bütün kariyerlerini aynı şirkette geçirirlerdi. Herkes için aynı şeyin geçerli olduğu “otur ve dersi dinle” eğitim modelinde bilgiyi tekrarlamak ve hatırlamak başarının anahtarıyken, bu, iş dünyası için de yeterli bir paradigmaydı.
Ancak artık dünyanın pek çok ülkesinde böyle bir iş dünyası mevcut değil.
Çocuklarımızın öğrenme ortamlarını yeniden tasarlama ihtiyacı sadece ilginç bir Pinterest fikri değil, artık önemli bir zorunluluk. Öğrencilerin kesinlikle kendi alanlarında bağımsız ve sessiz bir şekilde çalışmaları gereken zamanları olmalı. Oysa çok uzun zamandır pek çok sınıfta gördüğümüz öğretim modeli bunu içermiyordu. Okulların ve sınıfların endüstriyel çağ modelinden, öğrenci merkezli, bireyselleştirilmiş ve teknolojinin gücünden yararlanan bir modele dönüşmesi gerekiyor.
Öğrenci Merkezli Alanlar Tasarlamak
Bugünkü eğitim paradigması artık bilginin aktarılmasından değil, bilginin yaratılması ve geliştirilmesinden ibaret. İnsanların grup halinde eğitilmesi ve zil çalınca derslerin bitmesi bir yüzyıldan fazladır geçerli, oysa bu sistem artık günümüz öğrencilerine uygun değil. Eğitimciler okullarında ilişkiye dayalı, özgün, dinamik ve hatta bazen kaotik olan öğretim pedagojilerine geçiş yapmak için çabalarken, öğrenme alanları da yeniden değerlendirilmeli ve eğer gerekirse buna göre uyarlanmalı. Pedagojik inovasyon, öğrenmenin gerçekleştiği ortamda da inovasyonu gerektirir. Özetle, eğer öğrenme alanı arzulanan öğrenme pedagojisine uymuyorsa, o zaman bu durum öğrencilerin öğrenme çıktılarını engelleyecektir.
İşbirliği İçin Sınıf Tasarımı
Eğer öğrencileri üniversiteye ve kariyer yapmaya ya da daha önemlisi hayata hazırlamayı sağlamak istiyorsak, o zaman birlikte çalışabilen, saygılı söylemleri olan, problem çözebilen ve gerek fiziksel gerek sanal alanlarda işbirliği yapabilen öğrenciler yetiştirmeyi sağlamalıyız. İşbirliği için tasarlanan öğrenme ortamlarının esnek oturma düzenleri olur, rahat mobilyaları bulunur ve kısa süreli çalışmalar ya da tekrar çalışmalar yapacak kadar hızlı değiştirilebilir olurlar. İşbirliği yaparak çalışan gruplar, kısa bir zaman dilimi içinde bir avuç öğrenciden çok daha büyük gruplara dönüşebilirler. Bu tür öğrenme ortamları, teknolojinin işbirliğine dayanan doğasını da kullanır.
Kendi Kendine Öğrenme İçin Sınıf Tasarımı
Sınıflarda işbirliği anahtar kelime olsa da, hiç şüphesiz öğrencilerin bağımsız ve kendi alanlarında çalışmak isteyeceği – ihtiyaç duyacağı – zamanlar da olacaktır. İster bir köşede kulaklıklarını takarak çalışmak olsun, ister sessiz bir yerde bir edebi esere dalmak olsun, bağımsız çalışma fırsatı ve seçimi önemlidir. Farklı öğrenme türleri için farklı öğrenme alanlarının olması öğrencilerin fırsatlarını ve seçimlerini en üst seviyeye çıkarır.
Araştırma, Keşfetme ve Yaratma İçin Sınıf Tasarımı
Araştırma ve sorgulama için tasarlanmış öğrenme alanları, öğretmen ve öğrenci alanları arasında bir sınır olmasını ön plana çıkarmaz; “sınıfın önünde” diyebileceğimiz bir alana sahip değildir, öğrencilerin bir şeyler yaratması; tamir etmesi ve tasarlaması için özel bir çalışma alanı yaratır ve öğrencileri bilgiyi dinlemeye ve tekrar etmeye iten değil, soru sorma ve anlama arayışına iten öğretim pedagojilerini kullanır. Yarının problemleri, bugün bu tür fırsatları olan öğrenciler tarafından çözülecektir.
Aktif Öğrenme İçin Sınıf Tasarımı
Öğrencilerin bilgiyi deneyimleyerek edinmesi yerine öğretmenlerin bilgilerini öğrencilere aktarımasına dayanan geleneksel “otur ve dinle” zihniyeti ve eğitim modeli, daha az hareketin ve minimum aktif öğrenmenin olduğu öğrenme ortamlarını getirir. Genellikle, haftada bir beden eğitimi dersinin ya da teneffüs saatinin (sürekli azalan), insanın hareket etme ihtiyacını karşıladığına inanırız. Motor hareket ve beyin gelişimi arasında bir bağlantı olduğunu biliyoruz, ancak geleneksel öğrenme ortamları motor beceri gelişimi etkinlikleri için tasarlanmamıştır. Öğrenciler etkinlikler sırasında hareket edebilme, zıplayabilme ve sallanabilme; kısa sürelerle koşabilme ya da gerinebilme; kendini ifade etmek için dans edebilme ihtiyaçlarını gidermeliler. Bunu yapmak, kan akışını sağlayan ve beyne ekstra oksijen gönderen beyin temelli öğrenme deneyimleri sağlar. Bu da daha yüksek öğrenme seviyelerini beraberinde getirir.
İlişki Geliştirme İçin Sınıf Tasarımı
Öğrencilerin sosyal becerilerini ve ilişki kurma becerilerini geliştirebildikleri sosyal etkileşimlere olanak tanıyan öğrenme alanları, sınıf alanlarını, öğrencilerin ve eğitim kadrosunun gayri resmi bir şekilde buluşabildikleri ortak alanlara bağlar. Bir ders saatinde bu alanlar, küçük grup dersleri ya da etkileşimleri için kullanılabilir. Okuldan önce, dersler arasında ve okul sonrasında bu alanlar, sınıf tartışmalarının devam ettiği, sosyal becerilerin geliştirildiği ve gayrı resmi etkileşimlerin gerçekleştiği mekanlar olur.
Eğer eğitim pedagojimizi değiştirerek öğrencilerimiz için daha bireysel olan bir yaklaşımı benimseyeceksek, o zaman öğrencilerimizin öğrendiği alanları da eş zamanlı olarak değiştirmeliyiz. Öğrenme alanlarını yeniden tasarlamak, Pinterest’ten ilham alan çok süslü sınıflar yaratmak demek değildir. Esas konu, yarının dünyasında her tür fırsata sahip olabilmeleri için bugünün modern öğrencilerinin ihtiyaçlarını daha iyi karşılamaktır.
Kaynak: https://www.edutopia.org/blog/rebooting-industrial-era-seating-eric-sheninger-thomas-murray