Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Üniversitede okurken sınıfta, aralarında benim de olduğum üç kişi kimi derslerde tartışma açıldığında kimsenin savunmayacağı bir fikirle ilgili görüş belirtir ve ortaya koyduğumuz bu karşı fikri savunurduk. Sınıf arkadaşlarımız bize gıcık olsalar da tartışmanın güzelliğinden dolayı kimse ses çıkarmazdı. İnanmadığımız fikirleri öyle çılgın gibi savunurduk ki tartışmanın ilerleyen dakikalarında fikre sempati duymaya bile başlardık. Tartışma bilgi ile beslendiğinde, anlamlı bütünlük oluşturulduğunda, savunulan fikirle ilgili savlar doğru yapılandırıldığında ve dil iyi kullanıldığında izlenilir oluyor. Üniversitede yaramazlıkla başlayan anlamsız fikri savunma çabası aslında bir şey gösteriyordu, tartışma çatışma yaratıyordu ve ortaya çıkan çatışma da izlenilir oluyordu.
Şanslı olanlarımızın edebiyat derslerinde karşılaştıkları yöntemin adıdır münazara. Herhangi bir konu ile ilgili zıt fikirlerin tartışılması yöntemidir. Sanırım ben de herkes gibi lisede “çok gezen mi bilir, çok okuyan mı” ile münazarayla tanışmıştım. İki grubun, seçilen jüri önünde tez ve antitezlerini sunması ve sunumun ardından jürinin fikrini en iyi savunan grubu seçmesi ile kazananın belirlenmesi şeklinde uygulanırdı. Lisede yapılan bu münazaranın beni nasıl heyecanlandırdığını anımsıyorum.
Münazara için atlanmaması gereken belki de en önemli bölüm hazırlıktır, rastgele konuşma yerine ön araştırması yapılmış sunum önemlidir. Kılıç mı üstündür, kalem mi; başarıda çalışmak mı şans mı daha önemlidir; iklim insanın kişiliğini değiştirir mi değiştirmez mi; sanat mı daha önemlidir, bilim mi; para her kapıyı açar mı açmaz mı; insana suç işleten kendisi midir toplum mu? Bu münazara konuları ne yazık ki edebiyat derslerinde belki de bir kere rastlayacağımız başlıklar olarak kalmaktadır. Oysa bir fikri karşıdakini ikna edecek şekilde tartışmak yaşamımızda birçok kez karşılaştığımız bir durum. Tuttuğumuz takımın teknik direktörünün değişmesi gerekip gerekmediğinden, politik düşüncemizin bizimle aynı görüşte olmayan birine ifade edilişine kadar her yerde bir fikri savunurken buluyoruz kendimizi ama ne yazık ki bir fikri savunmayı sadece bir dersin konusu kadar işliyoruz. Münazarayı derslerimizde daha sık kullanabiliriz, yeter ki fırsatları kaçırmayalım. Örneğin fen bilimleri öğretmeni, vücudumuzdaki sistemler konusunun ardından öğrencilere “hangi sistem vücut için daha önemlidir” diye sorsa ve sınıfta üç grup kendi seçtikleri sistemlerin önemini hazırlık yaparak sunsalar harika bir ders işlenirdi. Bu tartışma öğrencilerin ön öğrenmelerini yeniden anımsamalarına yardımcı olur ve öğrendiklerini gözden geçirme şansı bulmalarını sağlardı.
Öğrencilerin üstüne çalışarak arkadaşlarını ikna etmeye çalışacakları tartışma konuları bulmak için edebiyat derslerinin konularını beklemeye de gerek yok. En basitinden hayat bilgisi dersinde “dünyada bir mevsim kalacak olsaydı bu mevsim hangisi olurdu” sorusu ya da matematik dersinde “dört işlemin temeli toplama mıdır, çıkarma mıdır?” soruları bile iyi birer tartışma konusu olabilir.
Sınıfta adı münazara olmasa da farklı fikirlerin tartışılacağı tezlerin ve antitezlerin savunulabileceği ortamlar yaratmak öğretmen becerisine kalıyor. Derste işlenilen konuyla ilgili iki ayrı fikrin olması böylesi bir çalışmanın başlangıcı olarak görülebilir. Önemli olan bu tartışmayı o an değil, en az bir gün sonraya öteleyerek tartışacak öğrencilerin ön hazırlık yapmalarına olanak vermektir. Küçük yaşlarda başlayacak iyi bir tartışma kültürü, belki de bizi televizyonda anlamsızca tartışan yetişkinlerin birbirini dinlememe kültüründen kurtaracaktır.
Müjdat Ataman
Okul Müdürü