Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Tıbba göre şiddet, kişiye “fiziksel” olarak zarar verici müdahalede bulunmaktır. Tıp, bireyin şiddete maruz kalıp kalmadığını doku zedelenmelerine bakarak anlamaya çalışır. Okulda öğretmeninden şiddet görmüş bir çocuk doktora gider, fiziksel kontrolden geçerek şiddete maruz kalıp kalmadığını raporlaştırır.
Ancak çocuğa fiziksel bir müdahalede bulunulmadığı halde ruhsal zarar verilmişse bu da psikolojinin konusuna dahildir. Psikoloji kişinin yaşadığı ruhsal zararla ilgilenir.
Bir öğretmen, öğrencisine hiçbir şekilde fiziksel müdahalede bulunmadığı halde aşağılama davranışı sergilediyse, psikolojik şiddet söz konusudur.
Şiddeti psikolojiye göre tanımlarsak her türlü aşağılama davranışı şiddettir. Duygusal zarara uğratıcı her türlü eylem şiddettir.
Şiddetin tanımı tıbba göre yapılırsa psikolojik şiddet dikkatlerden kaçar. Bu yüzden şiddetten bahsedilecekse eğer, ceza, aşağılama içerdiği için bir şiddet
eylemidir.
Ödevini yapmamış bir çocuğun sınıf içinde arkadaşlarının gözünde küçük düşürülmesi, ceza değil bir psikolojik şiddettir. Bir aşağılama davranışıdır yani... Böylesi
bir öğretmen öğrencinin ödevini yapmasını sağlasa bile sonuç değişmez. Bu, aşağılama ile davranış kazandırmaktan başka bir şey değildir.
Derse geç kalan bir çocuğu arkadaşlarının gözü önünde sınıftan dışarı atmak veya arkadaşlarının önünde sınıftan dışarı atmak ve hesap sormak, ceza değil şiddettir.
Küçük kardeşine vuran bir çocuğun kolundan tutulup odaya kapatılması, ceza değil şiddettir.
Bütün bunları çocuklarının anormal davranışlarını nasıl düzelteceğini sormaya gelen anne babalara anlatıyorum. Birçok anne baba cezanın da bir şiddet türü
olduğunu kabullenmekte zorluk çekiyor.
Çocuğunun hırçın davranışları nedeniyle danışmanlık almaya gelen bir anneye de bütün bunları tek tek izah etmiştim.
Hanımefendi, çocuğunun yanlış davranışlarını düzeltmek için
sergilediği baskın tutuma ceza değil “yaptırım” adını vermişti. Yaptırım uygulamadaki amacını ise “Her yanlış davranışın bir karşılığı olması gerekir” diye mantığa bürümüştü. Bunu “onun iyiliği için” yaptığını, amacının kötü olmadığını savunuyordu.
“Amacınızın iyi olması, çocuğunuzun aşağılanmışlık hissine engel olmaz...” dedim.
“Peki sorumluluklarını yerine getirmese de mi bir karşılığı hak etmez?” diye sordu.
“Evet, sorumluluğunu yerine getirmese de hiçbir çocuk aşağılanmayı hak etmez... Neden sorumluluğunu yerine getiremediğine odaklanılır...
Belki hata sizdedir... Evin içinde kimse sorumluca davranmıyordur... Belki çocuğun bir başka problemi vardır...
Okulda taciz yaşıyordur...
Böyle büyük bir problemi olan çocuk nasıl konsantre olup sorumluluklarını yerine geti-
rebilsin... Bunun gibi onlarca olasılığın düşünülmesi lazımken neden sorunun kökenine inilmez ki... Hem sebep ne
olursa olsun, çocuğunuz sizin bu baskı ve zorlamalarınız karşısında tepkiselleşir, daha çok söz dinlemez hale gelir...
Çözüm de üretememiş olursunuz...”
Ceza alan kişi duygularını savunmak için tepkiselleşir... Agresifleşir...
Eğer çocuk, kendisini cezalandırana karşı hiçbir savunma aracı kullanamazsa, o takdirde “boyun eğici” olur, cezalandıran kişiye itaat ederek edilgenleşir.
İtaat, iç direncin susması ile oluşan bir “edilgen davranış”tır.
Örneğin, baskıcı ve isteklerinde kesinlikle taviz vermeyen bir öğretmenin sınıfındaki öğrenciler söz dinlerler...
Ödevlerini vaktinde yapar, derslerine çalışırlar... Bu çocuklar başarılıdırlar da... Ancak, bu başarı karşılığında kaybettikleri şey, kişilikleridir...
Cezasız Eğitim kitabından alıntıdır