Radikal Bir İsveç Okulunda Yaşam

Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!

Müdür Lennart Nilsson bu gezideki tek İsveçli idi ve eğitime yaklaşımı hem kendi ülkesinde hem de ülke sınırları dışında oldukça kendine özgü olarak biliniyordu. Okulunda sınıf yoktu, yaş gruplarına göre ayrım yoktu, geleneksel konular ve dersler de yoktu. Akademik başarıları diğer tüm İsveç okullarıyla aynı çizgideydi. Ancak öğrencilerin öğrendikleri çok farklı beceriler de vardı: Empatiden girişimciliğe ve liderliği ve belki de en önemlisi mutluluğa kadar pek çok beceri.

Farklı ülkelerdeki eğitimin durumunu karşılaştırdık ve ben de bu arada Nilsson’a kafamdaki soruları sorma şansı buldum.

Bu alanda geçirdiği 20 yılın ardından eğitime olan yaklaşımını bu kadar keskin bir şekilde değiştirmesine sebep olan şey neydi?

Nilsson, bütün bunların Gothenbourg yakınlarındaki Grabo’da bir okula müdür olması ile başladığını söyledi. Değişim gereksinimi acil bir hal almıştı: Okulun ileri yaştaki öğrencileri yanlış davranışlar sergiliyor ve bir çoğu da Nilsson’un “suç merdiveni” dediği basamakları hızla tırmanıyordu. İlk basamakta kullandıkları kaba ve kötü dil, sonraki basamaklarda vandalizm, duvar yazıları, okulu terk etme ve daha kötüleri geliyordu.

Merdivenin en tepesinde işlerin ne kadar kötü olabileceği, hayal bile edilemeyecek bir olay gerçekleştiğinde netleşti. 2007 yılında bir Cumartesi gecesi kimliği belirlenemeyen bir grup genç, çim biçme makinalarının bulunduğu depoya izinsiz bir şekilde girdi, bir bidon benzin aldı, okulun çatısına tırmandı ve benzini havalandırma borularından aşağı döktü. Nilsson haberi alana kadar bina neredeyse tamamen alevler içinde kalmıştı.

Bu olay bir şeyleri harekete geçiren acil bir uyarı niteliğindeydi. Yerel politikacılar, ebeveynler ve öğretmenler toplumlarındaki okulların rolünü baştan sona tekrar düşünmek için bir araya geldiler. Sistemin bazı gençler üzerinde başarısız olduğu ortak anlayışı hakimdi. Ancak yapılan tartışmalar, daha katı kurallar ve cezalar yerine, daha fazla özgürlük ve daha farklı bir öğrenme yolu için bir çağrıya dönüştü.

Okulun müdürü Lennart Nilsson
Okulun müdürü Lennart Nilsson
Geçici olarak barakalarda yapılan beş yıllık planlama ve öğretimden sonra üç yeni okul açıldı. Nilsson ve meslektaşı Maria Sandell, 6 ile 16 yaş arasında 370 öğrenciye ev sahipliği yapan Roselisskolan isimli okula önderlik ettiler. Hem öğrenme programları hem de okul binaları, bir görev ve itaat yeri olmak yerine içsel istek duyma ve kendini vererek katılım kültürünün ağır bastığı bir yer olarak tasarlandı.

Çocuklar için daha fazla esneklik olması ve empati ve liderlik gibi daha farklı becerilere odaklanılması fikrini seviyorum. Ancak Nilsson’ın bana büyük bir şevk ile anlattığı uygulamaların doğurabileceği karmaşayı öğretmenlerin nasıl önleyebileceğini merak ediyordum açıkçası. NiIsson ilk birkaç ayın oldukça kaotik geçtiğini söylese de, çocukların okulda geçirdikleri zamanda mümkün olduğu kadar fazla şey alabilmeleri için oldukça fazla yapılandırılmış program ve planlama olduğunu anlattı.

Bu sistemde öğretmenlerin daha önce üstlendikleri “uygulayıcı/anlatıcı” rolünden daha farklı bir göreve sahip olduklarını anlatıyor Nilsson: “Onlar sürecin liderleri, destekçileri ve konunun uzmanlarılar. Her sabah, herkesin sakin bir şekilde geçirebilecekleri bir saati olur. Öğretmenler ve öğrenciler her sabah mevcut projenin üstünden geçerler ve ilerleme kaydetmek için ellerinden gelen en iyi çalışmayı ortaya koyarlar. Birbirlerine nasıl yardımcı olabileceklerini ve bir kitaba mı, internete mi, öğretmenlerine mi yoksa bazen okul dışından bir uzmana mı başvuracaklarını gözden geçirirler. Sorunları ve çözümleri birlikte tartışılır. Herkesin kafası netleştiğinde işe dört elle sarılırlar.”

Öğrenciler karma yaş gruplarından oluşan 75 kişilik takımlar ve grubun içerisinde yer alan alt takımlar halinde çalışıyorlar. Yapılacak işe bağlı olarak, kendi yaş grubundan öğrencilerle ya da aynı ilgi alanını paylaşan kişilerle birlikte çalışıyorlar. Her iki ya da üç haftada bir yeni bir konuyu ele alıyorlar ve bu konuya farklı açılardan yaklaşmak için yaratıcı projeler üretiyorlar. Buradaki ana fikir; bu tür bir öğrenmenin okul sonrası gerçek yaşamda ve iş dünyasında olup biten şeylere daha yakın olmasıdır.

Nilsson seçim döneminde demokrasi konusunu seçtiklerini söylüyor: “Her konu için ulusal müfredatı ele alıp oradaki gereklilikleri nasıl karşılayabileceğimize bakarız. Bu konu için demokrasi tarihini ele aldık, ama aynı zamanda siyasi kampanyalara ve seçim politikalarına bakarak vatandaşlık anlayışımızın İsveçliler için ne ifade ettiğini ele aldık. Yaptığımız her şeyin gerçek yaşamla bir bağlantısı olur.”

Nilsson ona girişimcilik eğitimini tanıtan İsveç’teki bir sosyal girişimci ile yaptığı konuşmayı hatırlatıyor: “O girişimci bana çocukların gerçekten öğrenip öğrenmediklerini belirlemek için 3 basit soru öğretti. Herhangi bir sınıfa girin ve bir öğrenciye sorun: Ne üzerinde çalışıyorsun? Bunu neden yapıyorsun? Ve bu ne işine yarayacak? Her çocuğun, öğrenmek için bu üç soruyu yanıtlayabilmesi gerektiğine ikna oldum. Bir şeyi niçin yaptıklarının, ne yaptıklarının ve yaptıkları şeyin yaşamları ile nasıl bir bağlantısının olduğunun onlar için bir anlamı olmalı.”

Diğer bir proje ise sevgi üzerine odaklanıyor. Küçük çocuklar kağıttan bir insan vücudu yaratmak için sanatı ve el işini kullanıyorlar. Bu arada organlara ve vücudun parçalarına bakarken biyoloji de öğreniyorlar.Daha büyük çocuklar sınıfı ziyaret eden cinsel terapistlerle ilişkiler hakkında konuşabiliyor. Gruptaki genç kızlar, sınıflarındaki erkekler ile ilgili sorularını anonim olarak yazabiliyor ve aynı şekilde bunun tam tersi de yapılıyor. Daha sonra listeleri değiş tokuş ediyorlar ve birbirlerinin sorularına cevap veriyorlar. Nilsson’a göre öğretmenler tarafından verilen geleneksel tuhaf cinsellik eğitimi yerine bu yeni yaklaşım çok daha fazla işe yarıyor: “Doğal olarak sınıfta bazı aptalca sorular, kıkırdamalar ve gülüşmeler olabilir, ama dersler öğrenciler tarafından yürütüldüğünde daha katılımcı oluyorlar.”

Üç yıllık hizmetin ardından Nilsson doğru kararı verdiğinden çok emin. Yeniden başlamasına neden olan o yangın felaketi olmasaydı, muhtemelen bu meslekten çoktan vazgeçebileceğini söylüyor Nilsson. Nilsson, radikal anlamda farklı fikirlerini anlamayan meslektaşlarının eleştirileri gibi pek çok engelle karşılaştığını da söylüyor. Bazı ebeveynler ise önceleri oldukça şüpheci yaklaşırken zihniyetleri yavaş yavaş olumlu yönde değişmeye başlamış.

“Ebeveynler 7 yaşındaki çocuklarını diş hekimine götürdüklerinde, çocuklarının, kendileri 7 yaşındayken diş hekimine gittiklerinde yaşadıklarından farklı şeyler yaşamalarını isterler. Ancak 7 yaşındaki çocuklarını okula getirdiklerinde her şeyin bundan 20 ya da 30 yıl öncekiyle aynı olmasını beklerler. Neler yaptığımızı göstererek ebeveynleri de işin içine katmak için büyük emek harcadık. Öğrenme uygulamalarına birebir tanıklık ettiklerinde ve çocuklarının okula her gün mutlu bir şekilde geldiklerini gördüklerinde daha dolu ve çok yönlü öğrenme modelinin de mümkün olduğunu anladılar” diyor Nilsson.

Kaynak: http://uk.ashoka.org/life-swedish-primary-school-no-classrooms-and-lessons-plenty-learn

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

YKS KİTAPLARI Nazilli Haber