Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
1970'lerden bu yana, “ özgüven ” ebeveynler , öğretmenler ve psikologlar arasında bir terimdir . Ebeveynler, mutlu ve üretken yetişkin olmaları için büyümelerini istiyorlarsa, çocuklara özgüvenlerini aşılaması gerektiğini duyuyorlar.
Çok sayıda araştırma özgüven ile subjektif mutluluk ya da yaşamda genel bir mutluluk duygusu arasında bir ilişki olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla gelecek nesillerde özgüven oluşturma güdüsünü gayet iyi anlıyoruz. Ancak niyetlerin iyi olduğunu teslim etseler de Hollandalı psikologlar Eddie Brummelman, Sander Thomaes ve Constantine Sedikides, özgüveni artırmak için sıklıkla kullandığımız yöntemlerin bir “canavarlar nesli” yaratabileceğini ileri sürüyor.
Psikologlar arasında kişiliğin sabit bir şey mi yoksa zaman içinde değişen bir şey mi olduğuna dair uzun süren tartışmalar var. Bazı psikologlar kişilik özelliklerinin genetik olduğunu ve dolayısıyla doğuştan olduğunu ileri sürer. Buna “katı” model adını verebiliriz. Yani yaşarken kişiliğinizde iniş çıkışlar ve kırılmalar olabilir ancak yine de kişiliğiniz genel halini korur. Başka psikologlarsa deneyimlerinizin kişiliğinizi şekillendirdiğini ileri sürer. Buna da “akışkan” model diyebiliriz, çünkü kişiliğiniz kendini, yaşamınız boyunca çeşitli şartlara göre biçimlendirir.
Üçüncü gruptaki psikologlar ise ortada bir yerde dururlar. Kişiliğin çocuklukta “akışkan” olduğunu ancak ergenlik ya da erken yetişkinlikte artık yerleştiğini söylerler. Eğer insanların yetişkin olduklarında nasıl davrandıklarının çocukken nasıl yetiştirildiklerine bağlı olduğuna inanıyorsanız o zaman “jöle” modele katılıyorsunuz demektir.
Brummelman ve meslektaşları, hem özgüvenin hem de narsisizmin genetik bir bileşenine dair bazı kanıtlar olduğunu kabul ediyor. Ancak yine de en önemli faktörün, ebeveynler, öğretmenler ve diğer önemli yetişkinlerle yaşanan çocukluk etkileşimlerinde yattığını ileri sürüyor. Her ne kadar özgüven ve narsisizm bazı benzer özelliklere sahip olsa da, araştırmacılar temelde farklı şeyler olduklarını söylüyor. Bu yüzden bir çocuğa özgüven aşılamaya çalışırken aynı zamanda narsistik eğilimleri de teşvik ediyor olabiliriz.
Genel ve kabul gören bilgiye göre narsisizm sadece abartılmış özgüvendir. Ancak araştırmacılara göre aralarındaki fark, derece farkından çok daha fazlası. Hem özgüven hem de narsisizm, başkalarının sizi nasıl değerlendirdiği algınıza dayanıyor. Ancak narsistikler ve özgüveni yüksek kişiler, sosyal dünyalarını birbirlerinde daha farklı görüyor ve bu da kendileri ve başkaları hakkında düşünme şekillerinin rengini fazlasıyla değiştiriyor.
Narsistler sosyal dünyalarını dikey olarak algılar. Bir hiyerarşi düzeni vardır ve diğer herkes bunun altında ya da üstünde yer alır. Eşitlik ise yoktur. Bu yüzden narsistlerin hedefi – o veya bu şekilde – öne geçmektir ve bu kişiler ilişkileri tepeye tırmanmak için kullanırlar.
Özgüveni yüksek olanlar ise sosyal dünyayı, grubun tüm üyelerinin eşit bir zeminde olduğu yatay bir şekilde algılar. İnsanlarla iyi anlaşmanın peşindedirler, öne geçmenin değil. Diğer insanlarla derin ve yakın bağlar kurarlar. Diğer bir deyişle ilişkileri kendilerinin bitip başkalarının başladığı yer olarak algılarlar, üstünlük elde etmek ya da kırılgan özsaygı duygularını güçlendirmek için bir araç olarak değil.
Özet olarak narsistler kendilerini üstün olarak görürken, yüksek özgüvenli insanlar kendilerini değerli görürler. Hem özgüvenin hem de narsisizmin belirtileri yaklaşık yedi yaşında ortaya çıkar. Bu, çocukların, küresel bir benlik duygusunun yanı sıra başkalarıyla kendilerini kıyaslama ve başkalarının onları nasıl gördüğü konusunda yargıya varmak için sosyal algı becerileri geliştirmeye başladıkları bir dönemdir.
Bu teoriyi test etmek için araştırmacılar, çocukların kişiliklerini ölçtükleri ve ebeveynlerinin kendileriyle etkileşime geçme şekillerini gözlemledikleri uzun vadeli bir araştırma gerçekleştirdiler. Yüksek özgüven geliştirmiş çocukların aynı zamanda sevgilerini ve yakınlıklarını dışavuran ama onları aşırı derecede övmeyen ebeveynleri olduğunu buldular. Narsistik eğilimleri olan çocukların ise onları övgüye boğan ve kendilerini sürekli daha az şey başaran çocularla kıyaslayan ebeveynleri vardı. Kısacası ebeveyn “sıcaklığı” özgüvene sebep olurken, ebeveyn “aşırı değer biçmesi” narsisizme neden olmuştu.
Brummelman ve meslektaşları, narsistik eğilimlerden kaçınarak çocukların yüksek özgüven kazanmalarını sağlamak için çeşitli müdahale önerilerinde bulundu: İlk olarak ebeveynlerin ve öğretmenlerin çocukları akranlarıyla kıyaslamadan sadece başardıkları şeyler için övmelerini önerdiler. “Aferin!” ve “En iyi sensin!” arasındaki fark çok ince olabilir ancak ilki çocuğa “değerli” olduğunu – özgüvenin özü – aktarırken, ikincisi “üstün” olduğunu – narsisizmin özü – aktarıyor. İkinci önerileri ise ebeveynlerin, çocuklarının akranlarından üstün oldukları tarafları değil, benzer oldukları tarafları düşünmelerini teşvik ederek narsistik düşünceden onları uzak tutmaları gerektiği.
Araştırmacıların önerdiği üçüncü bir müdahale ise düşük özgüven gösteren çocuklara yönelik. Bu çocuklar, başkalarının kendileri hakkındaki görüşlerini doğru şekilde yorumlamaya yardımcı olmaları için hayatlarındaki önemli insanlara ihtiyaç duyarlar. İster çocuk olsun ister yetişkin, düşük özgüveni olan kişiler övgüyü önemsememeye ve eleştiri üzerinde durmaya meyillidir. Büyüklerin bu çocuklara, aldıkları olumlu yorumları hak ettikleri ve eleştirileri yapıcı bir geri bildirim olarak görmeleri gerektiğinin güvencesini vermeleri gerekir.
Doğru ilgi ve çocukların oluşan benlik duygularını besleme, “jöle” kişilik ortaya çıkmadan önce onları sağlıklı özgüvene giden bir yola sokacaktır.
Kaynak: https://www.psychologytoday.com/blog/talking-apes/201603/how-you-can-raise-narcissist-and-how-not?utm_source=FacebookPost&utm_medium=FBPost&utm_campaign=FBPost