Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Öğretim devam ederken şikâyet için çok az nedenim var. Küçük, bağımsız bir hazırlık okulunda ışıltılı, meşgul öğrencilerle çalışıyorum. Sınıfım bir zamanlar büyük bir aile yemek odasıydı. Esinti Fransız kapılarından gelirken İngiliz yazar Julia Donaldson'ın orijinal kornişlerinin altındaki masallarını okudum. PE dersleri yuvarlanan alanlarda yapılır ve küçük sınıflar standarttır. Hevesli öğrencilerim öğrenmekten zevk aldıkları kadar öğretmekten de hoşlanıyorum.
Ancak bu muhteşem ortamda geçirdiğim beş yıl içinde ebeveynler arasında akıl almaz seviyede bir rekabet olduğuna şahit oldum. Yeni bir konuya başladığımızda; o konuyu zaten yaptıklarını ya da şunu zaten okuduklarını ya da bunun hepsini öğrendiklerini bana bildiren çocukların sesleriyle kuşatılıyor her yanım. Bunun sebebi ise sınıf bültenlerinde o dönem için listelenmiş hedeflerin yüzde 90’ını çocuklarına önceden öğretmeleri için özel hocalar tutan ebeveynler.
Ebeveynlerden devamlı olarak çocukları için daha zor kitaplar talep etikleri mesajlar alıyorum. Onlara göre ben çocuklarının okuma becerilerini büyük ölçüde hafife alıyorum. Bir keresinde bir babayı, dört yaşındaki oğlunun bütün İngiliz yerli türlerini ezbere bildiğine ikna etmek için sulu boya kelebeklerimizi görmeye sınıfımıza davet etmiştim. Çocuğu Latince terimlerde zorlandığı için babasının yüzü hayal kırıklığı içinde asılmıştı.
Bir keresinde de aynen şöyle bir mail almıştım: “Lütfen çocuğumu bugün yediler ve sekizler çarpım tablosu konusunda test edin.” Çocuğun yeni bir okuldaki birinci yılının ilk günüydü. Bir meslektaşım ise altı yaşındaki öğrencisinin ebeveynleriyle tanıştığı sırada anne babanın ağzından çıkan ilk sözcükleri hala şaşkınlık içinde anlatıyor: “Marcus’un Yale’e başvuracağını bilseniz iyi olur.”
Velilerimizin çoğu için başarı, çocuğun ilerlemesi, yaşadığı memnuniyet ya da yaptığı iyiliklerle ölçülmüyor. Bunun yerine başarı düzeyi sadece diğer çocuklara yetişmesini sağlayan objektif ve sayısal verilerle anlaşılıyor.
Ebeveynlerin sınıfın geri kalanının akademik profili hakkındaki soruşturmalarından kaçınmak için çok uğraşıyorum. Bir keresinde bir veli toplantısı sonrasında ışıkları yanmayan sınıfıma geri döndüğümde “ulaşılamaz” not defterimi ararken masa çekmecelerini çılgınca açıp kapatan bir anneyle karşılaştım. Onun arzusu da diğer beş yaşındaki çocuklara göre kendi çocuğunun değerini ölçmekti. Nazikçe kişisel eşyalarımı bana gerivermesini söylediğimde, inanılmaz bir şekilde benden özür bile dilemedi.
Ebeveynler, bir gün büyük şirketler kuracaklarını ya da çığır açan ameliyatlar yapacaklarını düşündükleri öğrencilere hevesle parti davetiyeleri gönderiyorlar. Saygıdeğer mesleklerden gelen yetişkinler, hiç haber bile vermeden sınıflara giriyor ve başka bir çocuğun neden farklı renkte bir yazım grubunda olduğunun sebebini bilmeyi talep ediyorlar.
Bu aşırı rekabet kültürü, öğrenciler büyüdükçe daha da kötüleşiyor maalesef. İleriki sınıflardaki eğitim kadrosu, ortaokul burs ödüllerinin açıklandığı hafta içinde kaygıdan kusan çocuklar olduğunu biliyor. Burs alan çocukların ebeveynleri genellikle bu onuru sevimsiz bir kibir içinde taşımaya başlıyorlar. Hatta bazıları, hiç kimse başarılarından habersiz kalmasın diye topluca bütün okula haberi verdikleri mailler bile atıyorlar. Bir keresinde yaşça büyük bir öğrenci hıçkırıklar içinde ağlayarak bana, yıl sonu yazım testinde bir arkadaşı kadar iyi performans gösteremediği için uzun zamandır istediği bir yavru kediye kavuşamadığını anlatmıştı.
Şüphesiz burası muhteşem akademik başarılara ulaşan başarılı bir okul. Öğrenciler bölgesel ve ulusal ortalamaların önemli bir oranda üzerinde performans gösteriyor. Gelişimleri ve ilerlemeleri kelimenin tam anlamıyla hızlı gidiyor.
Ancak öğretmenler odasında herkesin bildiği ama üzerinde konuşmaktan kaçındığı önemli bir sorun var. Ve bu sorunu görmemezlikten gelmek çok tehlikeli: Bu çocuklar, sadece ve sadece en iyinin yeterince iyi olduğunu öğreniyorlar. Ve bunun dışındaki hiçbir çabanın başarıya ve hedefe götürmeyeceğini. Ve bunun bir sonucu olarak baskısız bir çocukluk geçirme hakları ellerinden alınıyor. Bu şüphesiz gelecekleri için bir felaket olacaktır.
Çocuğunuzun başarılı olmasını istemeniz bir suç değil elbette. Ya da okulda, içlerindeki potansiyelin en iyisinin ortaya çıkması uğruna çabalamanız. Çoğu ebeveyn tam olarak bunu istiyor. Ancak, akademik mükemmellik ile çocukluğa özgürlük arasında sağlıklı bir denge olmalı.
Sınıftaki yeni öğrencilerin okuma becerileri konusunda bir kez daha zan altında bırakılmadan önce ebeveynlere şunu söyleyebilmeyi gerçekten çok isterdim: Çocuğunuzun çocukluk yılları inanılmaz derecede değerli. Dünyadaki hiçbir para bu yılları onlara geri getirmeyecek ve bu yıllar bir solukta geçip gidecekler. Yavaşlayın. Bu yıllara değer verin. Bana ve meslektaşlarıma her şeyden önce çocuğunuzun mutlu ve iyi bir insan olup olmadığını sorun. Buna, mental matematik puanlarından daha fazla değer verin. Hatalar yapmalarına izin verin. Onları oyun arkadaşlarıyla sürekli kıyaslamadan erken çocukluk yıllarının büyüsünün tadını çıkarmalarına izin verin.
Ben sizin boğucu baskınızı her gün hissediyorum. Eminim bunu çocuklarınız da hissediyordur.
Kaynak: http://www.theguardian.com/teacher-network/2015/aug/01/secret-teacher-private-school-students-are-great-its-their-parents-i-worry-about