Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Okudukları her kitap için, Swarthmore College psikoloji profesörünü hatırlar, öğrenciler daha sonra ödüller için para kazandıkları bir puan aldı. Kız daha sonra saatte bir kitap okumaya başladı. Tek yakalama, kitaplarını sayfa sayısına ve tür büyüklüğüne göre seçmiş olması ve “size bunlardan herhangi biri hakkında hiçbir şey söyleyememiş olması” diyor.
Schwartz bu ödüllü okuma yönteminin hikayesini, bir konferans sırasında Yale Üniversitesi profesörlerinden Amy Wrzesniewski ile birlikte gerçekleştirdikleri motivasyon araştırması’nı sunarken anlattı. Araştırmacılar, West Point’teki Amerikan Harp Okulu’ndaki 10,000’den fazla harp okulu öğrencisi üzerinde gerçekleştirdikleri bu uzun süreli araştırmada, içsel ödüllerle motive olan öğrenciler ile “maddesel” ya da dışsal ödüllerle motive olan öğrencilerin başarıları saptanıyor.
Araştırmacılar şu varsayımla yola çıkıyorlar: Subayların, eğitime verdikleri beş yılın ötesine geçerek orduda daha fazla kalma ve yetkili subay olma isteklerinden yola çıkarak yapılan gözlemlere göre dışsal ve içsel motivasyonların birleşimi, en yüksek başarıya götürür. Ancak araştırmanın sonucunda, içsel motivasyonu en çok dile getiren öğrencilerin, her iki motivasyon türünü gösterenlerden daha başarılı oldukları ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle, West Point’e başvurmak isteyenler kısmen içsel güdülerle bunu yaparken – iyi bir subay olma arzusu gibi -, bu hedeflerini yakalama konusunda dışsal ödüllerle motive olanlardan – mezuniyetten sonra iyi bir iş bulma gibi – daha başarılı oluyorlar.
“Motivasyon ve ödüller arasındaki aynı incelikli etkileşim, konu eğitim ya da öğrenme olduğunda yine devreye giriyor” diye açıklıyor Schwartz ve Wrzesniewski. Pek çok okulun yaptığı gibi öğrencilerin okul ödevlerini yapmalarını sağlamak için onları ödüllendirmek – ödüllerle, yiyeceklerle ve hatta notlarla – bir çocuğun kendi iyiliği için öğrenme isteğini öldürmek gibi istenmeyen etki yaratabiliyor. Derinlerdeki ilgi alanlarını keşfederek ve farklı konular ve problemler konusunda uzmanlaşarak oluşan içsel ödüller, bir şeyi anlamak yerine notlara odaklanan bir ödül sistemi yüzünden yok olabiliyor. Bu aynı zamanda öğretmenler için neyin önemli olduğunu da gösteriyor.
“Çocukların burnunun ucunda Burger King’i sallayıp durursanız, onlara nasıl bir sonucun önemli olduğunu ve dikkatini vermeyi neyin motive ettiğini söylüyor olursunuz” diyor Schwartz. “Ve eğitimi mahvedersiniz.”
İlkokulda
Gelişimi ölçmenin bir yolu olarak notları kullanan bir okul sisteminde, öğretmenler öğrenmenin içsel faydalarını öğrencilerine nasıl aktarabilir?
“Her öğretmen bütün sınıfın içsel olarak motive olabilmesini arzu eder” diyor emekli öğretmen Kathy Branchflower. Branchflower’a göre çoğunlukla küçük başarılar için ödüle ve övgüye gösterdiğimiz kültürel eğilim, çocuklarda içsel motivasyonun düşmesine katkı sağlıyor.
“İçsel motivasyonun azalmasındaki diğer bir suçlu ise çocukların gereğinden fazla planlanmış hayatları” diye ekliyor Branchflower. “Çünkü yetişkinler onlar adına kararlar verdiğinde çocuklar özgüvenlerini ve motivasyonlarını kaybediyorlar. Bunları geri getirmek için öğrencilerimin kendi öğrenmelerinden sorumlu olmalarına izin veriyorum. Eğitimlerine sadece rehberlik ediyorum. Benim işim onların bağımsız küçük öğrenciler olmaları için güçlenmelerine yardım etmek.”
Pratik olarak bu, çocuklar kendi başlarına bulabilecekken, öğretmenlerin sorulara kısa cevaplar vermeyi bırakması anlamına geliyor. Çocuklara ayrıca sınıf düzeninde mümkün olduğu kadar seçenek veriliyor. “Öğrencilerime şöyle diyorum: ‘Burası sizin sınıfınız, o yüzden burayı sizin işinize en çok yarayacak şekilde düzenleyelim.'”
Branchflower öğrencilerinden çok şey bekliyor, ancak ortaya çıkan sonuçlar yerine çabalarını övüyor ve dersleri eğlenceli hale getirmek için çabalıyor. Onlara Oregon Yolu’nu öğretirken, örneğin herkese o zamanlara uygun yeni isimler ve yaşlar veriyor. Böylece çocuklar kendilerini bağımsız gözlemcilerden çok tarihteki karakterler gibi hissediyorlar. Başka bir etkinlikte de sınıfı iki gruba ayırıyor, her birine bir kutu Lego veriyor ve her grubu en yüksek kuleyi yapmaları için cesaretlendiriyor. Takımlarındaki kimseye başka bir şey söylemiyor.
“Eğlenceli hale getirirseniz, bilgiyi almaya daha meyilli oluyorlar. Ayrıca bu, merak duygusu geliştirmelerine de yardımcı oluyor” diyor Branchflower.
Ortaokul ve Ötesi
Yedinci sınıf İngilizce öğretmeni olan Randy Wallock da öğrencilerini kendi iyilikleri için öğrenme konusunda cesaretlendirmek için benzer yaklaşımları kullanıyor: Kendi hızlarında ders çalışma konusunda seçim, özerklik ve özgürlüğe sahipler. Wallock aynı zamanda sınıfta “öğrenmeyi cesaretlendirmek için küçük kültürler” adını verdiği bir şey oluşturmaya çalışıyor. Wallock’a göre ergenler sosyal beklentilere karşı çok duyarlılar. Merakın ‘havalı’ olduğu ortamlar daha fazla öz-displinli öğrenmeyi davet ediyor.
Son 22 yıldır cebir, trigonometri, çarpım tablosu ve geometri öğreten Cary Mallon, matematik problemlerini çözmek için içsel bir istek duymanın zor olduğunu söylüyor. “Konu matematik olduğunda dersten nefret eden çok fazla öğrenci var” diyor Mallon. “Daha küçük öğrenciler içsel olarak daha fazla motive olurken, pek çok büyük çocuk ödevlerini not için tamamlıyor ve bir problemi çözmek için sadece tek bir yolu anlamaya meyilli oluyorlar” diye anlatıyor Mallon.
“Eğitim sistemimiz pek çok yönden çocukları bu şekilde eğitiyor” diyor Mallon. Küçük ayrıntılara ve soyut denklemlere odaklanan bir müfredattan – Stanford Üniversitesi matematik eğitimi profesörü Jo Boaler “okul matematiği” dediği şeyden – uzaklaşarak, pratik problem çözmeye ve mantıksal akıl yürütmeye odaklanan bir müfredata geçmenin daha fazla çocuğa, matematik çalışmak ve konudan zevk almak konusunda ilham vereceğinden oldukça umutlu.
Öğrenciler klasik ergen şikayetleriyle çıkageldiğinde – “Gerçek hayatta bu denklemi ne zaman kullanacağım acaba?” – Boaler onlara matematiği anlamanın çok yönlü bir insan olmanın bir parçası olduğunu anlatıyor. Tıpkı bir gün öğrendikleri derin bir şiirin yaşamı nasıl takdir ettiklerini anlatması gibi…
Schwartz’a göre sırtlarından sıvazlanmayı ve ödevleri karşılığında notlarının iyileştirilmesini bekleyerek büyüyen üniversite çağına gelen çocuklarda, öğrenme heyecanının oluşması çok zorlu oluyor. “Eğer çocuklar henüz çok küçükken yanlış bir başlangıç yaparsanız – örneğin yemekle ödüllendirmek gibi – o zaman çocukların içsel motivasyonları yok olur” diyor Schwartz. Yine de hem kendisi hem de Wrzesniewski, düşünceli ve özenli bir üniversite profesörünün, öğrencilerin nasıl motive olduklarını etkileme gücüne sahip olduğuna inanıyor.
“Bir öğretmen olarak neyi etkileyeceğiniz hakkında bir seçim yapabilirsiniz” diyen Wrzesniewski, “Önünde laptopları olan öğrencilere mi dikkatinizi verirsiniz yoksa zekice sorular soranlara mı?” diye soruyor. Wrzesniewski’ye göre zeki sorular soran çocukların “değer verilen, ilgi gösterilen ve takdir edilen” olduklarını hissetmelerini sağlamak, onların içindeki zekayı daha da ortaya çıkarıyor.
Schwartz da aynı fikirde, ancak bir uyarısı var: “Çocuklara bu tür sinyaller vermek, yavaşça ve incelikli bir şekilde yapılmalı. Bunu da başka bir dışsal ödüle dönüştürmediğiniz konusunda çok dikkatli olmalısınız.”
Kaynak: http://blogs.kqed.org/mindshift/2014/10/how-teachers-can-motivate-students-of-any-age/