Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Tonguç, Köy Enstitülerini sık sık ziyaret ederdi... Okullara geldiği zaman, sanki okulun öğretmeni gibi davranır ve bizlerle ilgilenirdi.
Aylardan Eylül ayı, matematik dersi yapılıyor. Sınıfa Tonguç ile Müdür girerler, öğretmen ve çocuklar sıcaktan terlemişler. Bunu gören Tonguç öğretmene “sıcakta dersi sınıfta yapacağınıza şu gördüğünüz salkım ağaçlarının altında yapsanız ya” dediği zaman öğretmen karatahtayı bahane eder.
Tonguç “benim çocuklarım onu da halleder” deyince öğrenciler karatahtayı söktükleri gibi salkım ağacı altına götürürler.
Bu arada Tonguç okul müdürüne “Talat, bu boş araziye ne yapacaksın” der. Müdür, narenciye fidanı dikileceğini ifade eder.
Tonguç “işte size uygulamalı matematik dersi, öğrenci hem ölçecek, kare, üçgen, dikdörtgen ölçümlerini yaparak ve ölçerek öğrenir. Narenciye fidanlarının da çukurlarının yerleri belli olur” der. Köy Enstitüleri Tonguç’a göre; “Enstitüler, içinde yaşayanların ortak malları ve ortakça yönetilme durumuna gelmeli” der.
Okuldaki öğrencilerin sanki okulun sahibi gibi hareket etmelerini sağlayan, millet malının korunmasını öğreten, araç ve gereçleri kendi öz malı gibi koruyan ve korunmasını öğreten, kabul ettiren uygulamaları bizzat öğrencinin kendisine yaptırarak, araştırmacı ve soruşturmacı bir iş eğitimini kabul eden ve ettiren bir liderdi.
Köy Enstitülerinde yapılan işler, bir emir, dikta ile değil ihtiyaç duyularak yapılırdı. Mesela; bizler yapılacak işleri planlar, idareye görüşlerimizi, planımızı sunardık. Okul ve öğrenciye, ülkeye faydalı olan projeler uygulanırdı. Biz öğrenciler de kendimize değer verildiği bilinci ve kendi başımıza karar vermenin, iş yapmanın tadını ve şevkini yaşardık.
Köy Enstitülerinin fikir babası İsmail Hakkı Tonguç, hiçbir zaman şahsi menfaatini ve makamını düşünmeyen, kibirlenmeyen, büyüklük yapmayan bir halk adamıydı.
Tonguç; nasıl bir kişi olduğunu, makamını, yetkisini şahsı için kullanarak değil, hal ve hareketiyle kendini saydıran, sevdiren bir eğitimci idi.
Tonguç; tek binek arabası olan jeep marka aracı, şoförü olmadığı için kendisi kullanırdı.
İvriz Köy Enstitüsü’nde incelemelerde bulunmak ve çalışmaları yerinde görmek, problem varsa halletmek için yola çıkar. Cihanbeyli kasabasına gelirken sağanak yağmuruna tutulur ve bir okulun bahçesine girerek odacıya, “başöğretmene söyle ben yağmur geçinceye kadar oturabilir miyim” der. Başöğretmen bir sandalye verir ve otursun iznini verir. İstirahatini yaparken bakar ki okulun çatısı akıyor, gideceği sırada başöğretmene çatının aktığını söyler.
Başöğretmen “Milli Eğitime, Belediye Başkanına yazdım ama cevap dahi vermediler, ben ne yapayım” der.
Tonguç; “bir merdiven var mı” diye sorar.
Merdiven gelir, Tonguç çatıya çıkar, kırık olan kiremidi değiştirir ve okul başöğretmenine “hocam bir daha akmaz, akarsa bana haber ver” deyince başöğretmen “sizi nerede bulabilirim” der.
Tonguç kartını çıkarır verir “hocam bu numarayı aradığınız zaman ben karşınıza çıkarım” der.
Okul başöğretmeni kartı okuyunca birdenbire afallar, çünkü karşısındaki şahıs İlköğretim Genel Müdürüdür.
Siz artık öğretmenin ne hale geldiğini tahmin ediniz.
Tonguç öğretmene “oğlum senin hatan yok, hata sistemde, sen rahat ol” deyip ayrılır. Şayet öğretmen arkadaşımız uygulamalı iş eğitimi okulu olan Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmen olsa idi okulun çatısına çıkar ve kırık kiremidi değiştirirdi.
Köy Enstitüleri açılmadan önce, eğitmen kursları yabancıların dikkatini çekiyordu.
Eğitmenlerin çalışmalarını yerinde görmek ve ilerde kurulacak olan Köy Enstitülerinin nüvesini teşkil eden eğitmenleri Bakanlık Müfettişleri yerinde görüp hem yol gösteriyor hem de yardımcı oluyordu.
Bunun için gönderilen müfettişler de Hikmet Türk (eski Muğla Valisi Özer Türk’ün babası) eğitmenlerin çalışmalarını yerinde inceler ve bakanlığa verdiği raporda şunları yazar: “Türkiye’de çalışma yaşamının sürekliliğini sağlayan, Türk politika yaşamının kararlılığı sonucu, çiftçiler deneyi uzun zaman ve sürekli bir didinme içinde başarılı olacak bir başlangıçtır eğitmen deneyi” diyordu. Bu da Köy Enstitüleri açılmadan önce yapılan bir deneyim olduğunu ve 1939 yılında hazırlanan bu rapor ilerdeki Köy Enstitülerinin kurulacağı müjdesini veriyordu.
Bakınız bir gün Tonguç, 1940’ın soğuk bir şubat ayında yanına Ceyhun Atıf Kansu’yu alarak Ankara’nın köylerine giderler.
Kansu: “bir genç üniversiteliyi, beni, bir köy devrimcisi saydığım insan Tonguç önemseyerek yanına alıyor. Kendi alanına, savaş alanına çıkarıyordu” diyor ve şunu ilave ediyor: “Susuz, Saray, Eryaman ve birçok köyleri gezdik. Eğitmenli köy okullarında, eski tahta sıralarda soba dumanları arasında sınıflarda kızlı erkekli köy çocukları Tonguç’un sorularını cevaplıyordu.
Hakikaten Tonguç’un fikir babası olan Köy Enstitülerinin İLK DENEMESİ olan eğitmen kursları başarı ile geçtiler.
Kansu şöyle söylüyordu: “sekiz aylık kurs sonunda köylere giden öğretmenler böyle başarılı olduklarına göre acaba beş yıl okuyup köylere giden öğretmenler neler yapar diye içimden güzel duygular geçerek seviniyordum” diyor.
Ankara’nın Saray köyünde Rumlardan kalma manastır, Osmanlıdan kalma medrese kalıntısı gördüler. Tonguç, Ceyhun beye “Ceyhun abi; Osmanlı kendi ülküsünü ve dünya görüşünü, Rumlar kendi görüşünü ve dünya görüşünü en ufak mezralara kadar yaymışlar. Peki biz cumhuriyet ülküsünü yaymak için ne yaptık? Cumhuriyetin eğitim karakolu nerede? Ne görüyoruz köylerde? Jandarma karakolu, halbuki jandarma karakolu değil eğitim kültür karakolunu yani okulları açmamız gerekirdi.
Köy Enstitülerinin açılması planı yukardaki fikirlerin olgunlaşması ile başlamıştır. Birçok ilim, bilim ve fikir adamları ile birlikte politikacıların karşı çıkmalarına rağmen 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Yasası 17 Nisan 1940’ta kabul edildi. Ülkenin halini bilmeyenler, kalkınmasını istemeyenler, bilhassa bazı kişiler, kendi ihtirasları, menfaatleri, köylüyü ırgat ve köle gibi kullananlar, kendi ihtirasları, kıskançlıkları ve ben neden yapmıyorum da Tonguç yapıyor diye karşı çıkanlar bile vardı Köy Enstitülerine.
Bu gibi kişiler, bilhassa 1945 yılında kurulan Demokrat parti saflarında yer aldılar ve Köy Enstitüleri hakkında “komünist yuvası” diye propaganda yaptılar ve Köy Enstitülerine karşı çıktılar. Bunlardan başka, Avrupalıların ve Yeşil Kuşak projesiyle, çok uluslu dev şirketleriyle Amerika’nın hiçbir zaman Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen kesimleri, eski düzeni yaşatmak isteyen içimizdeki yobazlar, bağnazlar, çağın gerisinde kalmış kişiler, ağalar, şeyhler Köy Enstitülerine hep karşı çıktılar.
Bilhassa politikacılar, örneğin İsmet Paşa’ya “Paşam bu okulları kapatalım, çünkü bu adamlar köye ve köylüye hakim olmaya başladılar. Artık bize dönüp bakan bile bulunmuyor” diyerek yakınmaya başladılar. Bu gibi kişiler ikbal ve menfaat düşkünü insanlardı. Amerika ve Avrupa ise; Anadolu uyanıyor, yeni bir gelişme, kalkınma başlıyor, halk uyanıyor, on yılda Türkiye ne hale geldi. Eğer bu Köy Enstitüleri yirmi sene daha devam ederse Avrupa’da, dünyada söz sahibi olacak. Biz de Türkiye gibi bir pazarı elimizden kaçıracağız korkusu başladı. Bu suretle, dış baskı da iç baskı gibi arttı.
Tonguç’un İsmet Paşaya: “Paşam, ikinci dünya savaşı bitmeden önce Köy Enstitüsü sayısını 60’a çıkaralım” der. İsmet Paşa cevap vermez amma Tonguç öldükten sonra konu açıldığı zaman verdiği cevap ilerde ifade edilecektir. Tonguç’un bu öneriyi, Türkiye’nin ilerdeki durumunu düşünerek yaptığı açıktır. Bakınız halâ köylerimizde, ziraat teknisyeni, hayvan sağlık memuru, ebe, hemşire, küçük bir sağlık ocağı, sağlık memuru yoktur. Daha da önemlisi köylerden öğretmenler çekilmiş, köyler öğretmensiz okulsuz bırakılmıştır. Sağlık sorunu ise halledilememiştir.
Bir de Tonguç’un önerdiği 60 Köy Enstitüsü kurulmuş olsa idi acaba Türkiye’de neler olur, neler yetişir, ilim, bilim, fen ve ne gibi yenilikler olurdu, bunu sayın halkımızın takdirlerine bırakıyorum.
İsmail Hakkı Tonguç, 23 Haziran 1960 günü hayata gözlerini kapadı. Cenazesinde eş dost, akraba, öğrencileri, sevenleri, Köy Enstitülü öğretmenlerinden haber alanlar oradaydılar. Amma birisi daha vardı ki, Baba İNÖNÜ, Tonguç’un cenazesine gelmiş ve cenaze arabasının arkasında yürümüştür. Tonguç’un oğlu Profesör Sayın Engin Tonguç, İnönü’ye teşekkür ziyaretinde bulunmak ister ve Cevat Dursunoğlu vasıtası ile randevu alınır. İsmet Paşa, Engin Tonguç’u yanına oturtur, Tonguç’un hastalığı konusunda sorular sorar. Engin Tonguç, Paşa’ya babasının yeni anayasa için hazırladığı taslağı verir. İnönü bakar ve ceketinin iç cebine koyar.
Engin Tonguç, babasının 1946 yılından önceki çalışmalarından ve yaptığı icraatlardan dolayı, bilhassa Köy Enstitülerinden dolayı bir pişmanlık duymadığını ve yaptıkları ile, aziz yurdumuza ve halkımıza hizmet etmenin gururunu yaşadığını belirttiğini, yalnız bir tek şeye üzüldüğünü söyleyince İnönü ilgilenir, bunun ne olduğunu sorar. Yanıt: Harp zamanında Köy Enstitülerinin 60’a çıkarılması önerisini yapmış, ama başaramadığını söyledi der.
İsmet Paşa: Doğru der, Köy Enstitülerinin sayısının 60 olmasını istemişti amma bu bizim gözümüzde büyümüştü. Tonguç bana hitaben “eğer bugün yapmazsak harpten sonra yaptırmayacaklardır, şimdi yapmadığımıza pişman olacaksınız demişti. Gerçekten de öyle oldu. Benim de tek üzüntü duyduğum nokta budur, bunu yapmadığımıza yanarım der. Ve elini Engin beyin dizine vurarak gülümser.
Türk Milli Eğitiminde: halkın okuma-yazma öğrenmesi, köy ve ülke kalkınması yönünde birçok eğitimci hizmet etmiş, fani hayattan göç etmişlerdir. Hepsine yaptıkları hizmetlerden dolayı yüce milletimiz minnettardır. Ancak: iki eğitimci vardır ki bunlar bir devre adlarını yazdırmış, hayata veda edeli 50 yılı geçmiş olmasına rağmen, ülkemizde ve dışarda anılmakta ve halkımızın kalbinde yaşamaktadırlar: Sevgili Hasan Ali Yücel ile İsmail Hakkı Tonguç. Ebedi istirahat ahınızda rahat uyuyun, yaptığınız hizmetler unutulmadı ve unutulmayacaktır. Halkımız, sizleri en az 17 Nisanlarda saygı ve sevgi ile anacaklardır. Eğitimde uyguladığınız, bizzat yaparak öğrenme, iş eğitimini terk edenleri değil, icat edip uygulatan, uygulayan sizleri halkımız hatırlamakta olup o günleri ve o eğitimi aramaktadır. Tonguç baba, yetiştirdiğiniz 21 bin köy çocuğu olarak bizler sizleri mahcup etmedik. Ülkemiz için gecemizi gündüzümüze katarak çalıştık, görevimizi yapmanın ve Atatürk’e, İnönü’ye, Mustafa Necati’ye, Saffet Arıkan’a, Hasan Ali Yücel’e, İsmail Hakkı Tonguç’a minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz. Sizleri unutmadık, unutmayacağız.
Cafer Mete / 30.07.2015
Bu haber http://www.milasonder.com/'dan alınmıştır.
Köy enstitüleri bu ulkenin ilerleme ve kalkınmasının tek modeliymis. Simdi tam zamanı guncellenerek teknolojiyle birlestirilerek seferberlik seklinde yeniden açılmalı ulkem icin tek dilegim. Ozaman yeniden biz oluruz