Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 1945 yılında Sovyetler Birliği lideri Stalin'in Türkiye'den Kars, Artvin ve Ardahan'ı ve Boğazlarda askeri üs istemesi üzerine, Milli Şef İsmet İnçnü'de ABD'den askeri destek istemişti..
Bu desteği vermeye hazır olduğunu belirten ABD, Truman Doktrini ile yardıma başlamıştı ama karşılığında Türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve Milli Şeflik, "5 yıllık kalkınma planları" ve "Köy Enstitüleri"leri gibi Sovyet sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasını talep etti..
1946 yılında hükümetin yaklaşan seçimleri yitirme kaygısıyla CHP içinden muhalif milletvekillerinin başını çektiği örgütlü muhalefetin kampanyasıyla, müfredatında ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı..
İlerleyen yıllarda da, daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı..
Öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar..
Cumhuriyet Halk Partisi içinden Köylüyü topraklandırma Yasasına karşı çıkan bir kesim milletvekili Demokrat Partiyi kurdu..
Bu parlamenterler içinde Atatürk Devrimlerine karşı olup tek parti yönetiminde bu düşüncelerini açığa vuramayanlar olduğu, Atatürk devrimlerine muhalefet hisleri besleyen ancak bu karşıtlıklarını ortaya koymaya cesaret edemeyen siyasi ve toplumsal yapının bir karşı devrim atağı başlatarak Köy Enstitülerinin kapatılmasını sağladığı iddia edilmiştir..
Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nün eski müdürü Rauf İnan ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Köy Enstitülerinin kapatılmasının Atatürk Devrimleri karşıtlarınca başlatılan bir karşı devrim hareketi olduğunu söylemişlerdi..
1945 yılında Köy Enstitüleri hakkında komünistlerin, dinsizlerin yetiştiği fuhuş yuvaları olduğu söylenerek saldırı kampanyaları başlatılmıştı..
Parlamentoda bütçe görüşmelerinde milletvekili Emin Sazak'ın Köylere giden enstitü mezunları kendilerini birer Atatürk zannediyorlar demesi üzerine Hasan Ali Yücel..
Bu çocukların her birinin birer Atatürk olması temenni edilir şeklinde cevap vermişti..
Köy enstitüleri 1954 yılında kapatılmıştı..
Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir..
Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu ve enstitü müdürü bile buna uyup aynı üniformayı giyiyordu..
Öğrenciler bizzat yönetime katılıyorlardı..
Bu ve benzeri sebepler ile enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyor arada bir ihbar mektuplarını dikkate alan polisin baskınlarına uğruyordu.
Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu.. Köylüler okul ve enstitü inşaatlarına yardım ile devlet tarafından mükellef kılınmıştı..
Bu zorlamalar köylülere angarya olarak geliyordu.. Öğrencilerin boğaz tokluğuna öğrenim görecekleri kendi okullarının inşasında çalıştırılmaları eleştirilmekteydi..
Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı..
Bu geçimsizlikler köy öğretmenlerinin toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikayet olarak ulaşıyordu..
Bu durum toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu..
Halk arasında yayılan bir kısmı kasıtlı söylentiler de etkili olmuştu..
İvriz Köy Enstitüsü'nden M. Ali Eren (1911-2001) "Düşünceler ve Anılar II" adlı eserinde şunları aktarmaktadır..
"Bir gün sabaha doğru tan yeri ağarırken, okul bekçisinin "Mehmet Ali Bey, Mehmet Ali Bey" diye bağırdığını duydum..
"Kalk, hemşerilerin geldi." dedi..
O sırada okulda daimi elektrik yoktu..
Bir motordan sağlanan elektrik gece yarısı kesiliyordu..
Kapıyı açtım..
Önde aksakallı bir erkek ve arkasında 7 kadın vardı.. Hepsi birden ağlıyorlardı. "Hoş geldiniz hemşeriler" dedim..
Onlar sızlanmalarını daha da hızlandırıp, hüngür hüngür ağlamaya başladılar..
Neden sonra sakinleşen hemşeriler, dün akşam bir haber aldıklarını, enstitüde okuyan 20 Beyağıl’lı kızın okuldan kaçtıklarını, onunun İvriz Çayı'nda boğulduğu, onunun da kaybolduğu haberini aldıklarını söylediler..
Onlara, "Çocuklarınız yatakhanelerinde mışıl mışıl uyuyorlar, hiçbir şeyleri yok." dediysem de, benim sözüme inanmadılar..
Mecburen giyindim..
Kurallara göre kız yatakhanelerine erkek öğretmenler giremez, yalnızca bayan öğretmenler girerdi..
Bu nedenle onları yanıma alarak, bayan kimya öğretmeninin yanına gittim..
Öğretmeni uyandırdım..
Bu velileri kız yatakhanesinin önüne kadar götürmesini ve çocuklarını uyandırarak, bu velilere gösterdikten sonra, tekrar yatırmasını istedim..
Söylediklerim yapıldı..
Veliler rahat bir nefes aldılar..
Ama zamanla veliler, çocuklarını birer ikişer okuldan kaçırdılar.."
Saygılarımla...
Ü. Karaltı