Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Uluslar, şirketler ya da okullar olsun, herkes çevresinde iyimser insanlar olsun ister ve bu isteğin pek çok haklı sebebi mevcut. En çok da, çocuklarının hem küçük yaşlarda hem de yetişkinlik döneminde başarılı olmalarını dileyen ebeveynler ister bunu. Çünkü, iyimserler zorluklar karşısında daha dirençli insanlardır. Daha başarılı girişimciler ve daha sağlıklı insanlar olurlar, daha uzun yaşar ve ilişkilerinde daha mutlu olurlar. İyimserlik, insanların zorluklarla mücadeleye devam etmelerini sağlarken; kötümserlik insanların moralini bozar ve başarısızlığı kabul etmelerine, hatta işin başından itibaren başarısız olacaklarını düşünmelerine yol açar.
Çocuklarımın umutlu ve iyimser bir bakış açısına sahip olmalarını istiyorum. Sanırım bunu çoğumuz istiyoruz. Ancak, gazete manşetlerimizden eğlence seçeneklerimize kadar her şey, felakete doğru sürüklenen distopik bir toplum olduğumuz görüntüsü çiziyorken pozitif bir örnek oluşturmanın çok zor olduğunu düşünüyorum – şu an buna her zamankinden çok ihtiyacımız olduğunu düşünmeme rağmen.
Neredeyse herkesin kötümser olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Çevre hakkında kötümseriz, ülkemiz hakkında kötümseriz, eğitim hakkında kötümseriz… Ortaya çıkan bu olumsuzluk ‘patlaması’, gelecek – yani çocuklarımın geleceği – günümüzden bile daha ümitsiz olacak diye kaygılanmama sebep oluyor. İşte bu da benim sahip olduğum kötümser düşüncelerden biri… Henüz bunu kendim yapamıyorken, verdiğim nasihate uyarak iyimser olmalarını çocuklarımdan nasıl beklerim?
Neyse ki, araştırmalar çocuklarımızın zorluklar karşısında dirençli ve kendine güvenen iyimser insanlar olarak yetişmelerine yardımcı olmak için yapabileceklerimizi ortaya koyuyor. Bu şekilde daha mutlu bir geleceğe sahip olmalarına yardım edebiliriz. İşte benim öğrendiğim ve denediğim yöntemler…
Dikkatinizi pozitif olana verin ve çocuklarınızın da aynı şeyi yapmasına yardımcı olun.
Kötümserlerin bakış açısıyla ilgili bir sorun var: Bakış açıları yanlış.
Sahip oldukları olumsuz ve distopik düşünceler aslında, 7/24 maruz kalınan haber döngüsü ile beynin olası bir tehlikeye odaklanıp diğer her şeyi görmezden gelme eğiliminin talihsiz birleşiminden kaynaklanıyor. Genel olarak, dünyamızda her şey yolunda gidiyor. En azından, pek çok yönden bakıldığında işler eskiye nazaran çok daha iyi. Şu anda dünyadaki hiçbir ülke, 1800’lü yıllarda en yüksek ortalama yaşam süresine sahip olan ülkelerden daha düşük bir ortalama yaşam süresine sahip değil. Artık daha fazla insan cinsiyet eşitliğine inanıyor ve dini özgürlüğü destekliyor. Yoksulluk, açlık, okuma yazma bilmeme, çocuk işçiliği ve bebek ölüm oranları ise gittikçe azalıyor.
İnsanlık hemen hemen her yönden muazzam bir gelişme kaydetmiş durumda, ama bu gelişmeyi sorgulamıyoruz. Hala, iyileştirmeyi başardığımız şeylere değil, kötü şeylere odaklanıyoruz çünkü bunu bu şekilde yapmak için tasarlanmışız. Nöropsikolog Rick Hanson’ın 2013 tarihli Beynin Mutluluk Ayarları adlı kitabında da açıkladığı gibi, beyinlerimiz doğası gereği olumsuzluklar üstünde daha çok duruyor. “Sadece birkaç acı verici anlamsız deneyim yaşamak, hızla çaresizlik hissine kapılmamıza yetiyor,” diye yazıyor kitabında. “İyi haberlerin genelde, beynimizdeki kalıcı bellek sistemlerine ya çok az etkisi oluyor ya da hiç etkisi olmuyor.”
Başka bir deyişle, kötü haberlerin bizi etkilemesine izin vermemiz oldukça doğal bir davranış. Neyse ki, biraz alıştırmayla beyinlerimizin iyi haberlere de aynı oranda ağırlık vermesini sağlayabiliriz. Dr. Hanson’ın tavsiyesi şöyle: Güzel bir hikaye duyduğunuzda, hayatınızda bir şey başardığınızda ya da sevdiklerinizle güzel vakit geçirdiğinizde, bilinçli olarak tüm dikkatinizi bu deneyiminize verin ve o anı düşünün. Hanson, “Bu his içinize işlerken, siz de kendinizi bu hisse kaptırın,” diye açıklıyor. Bunu nasıl yaptığınızı çocuklarınıza da anlatın ve neşeli ve keyifli deneyimlerinin de üzerine düşünmeleri için onları teşvik edin.
Olayları tanımlamak için kullandığınız dili değiştirin.
İyimserlik geliştirilebilir bir özelliktir. Araştırmacılar, kötümser bakış açısına sahip insanların dahi, travmatik buldukları olayları tanımlamak için pozitif bir dil kullandıkları zaman olayla ilgili duygularının daha olumlu hale geldiğini ve iyimser yönlerinin de genel olarak geliştiğini buldular. Bu, evde de yapabileceğimiz bir şey.
Moralinizi bozan güncel olaylara daha iyimser yaklaşmak istiyor ancak bunu nasıl yapacağınızı mı bilmiyorsunuz? Şöyle düşünün: Bugün “nefret söylemi” diye adlandırdığımız şey kısa bir süre önceye kadar yalnızca “söylem”di. Şirketlerin kötü davranışları daha fazla kar ile ödüllendirilirdi; hayvanları avlamak bir çeşit spor olarak görülürdü; çevre kirletici maddeleri nehirlere dökmek ise atıklardan kurtulmak için etkili bir yol sayılırdı. Çocuklarıma, haberi oluşturan olay kötü olabilir, ama bununla ilgili bir şeyler yapmaya çalışan onca insanın var olduğunu unutmayın, diyorum. İyi yönde değişimler gerçekleştirme potansiyeline de sahibiz. Gariptir ki, kötümserliğimizin büyük bir bölümü daha iyi olabileceğimize dair ortak beklentimizden kaynaklanıyor zaten.
Haberleri takip etme sıklığınızı düzenleyin.
Her gün çirkin şeyler söyleniyor ve yapılıyor, şiddet hayatlara son veriyor ve bir yerlerde adalet yerini bulmuyor. Ve 7/24 erişebildiğimiz haber kaynakları bunların bir dakikasını bile kaçırmamıza olanak vermiyor. 2015 yılında gerçekleşen Paris saldırısının haberini telefonumun ekranında gördüğümde soluğum kesilmişti. Olaylar hala devam ediyor ve bir gün bu saldırının daha yakınlarda gerçekleşebileceğinden endişeleniyorken, çocuklarımı tüm bunların “çok uzakta” yaşandığına ikna etmek epey zordu.
Her ne kadar kısa olsa da, korku ve endişe dolu böyle anlar oldukça anlamsız. Çünkü, ailemi göz ardı edip olayla ilgili daha fazla şey öğrenmek için habere tıklamam kimsenin işine yaramaz. Dünyada neler olup bittiğini öğrenmem gerekebilir ya da bunu isteyebilirim, ancak bu şekilde iletilen haberler bilgilendirmekten çok bizi – ve de çocuklarımızı – korkutuyor aslında. Çocuklarımız, kendileri için çoğunlukla ‘görünmez’ olan olaylara bizim sürekli tepki verdiğimizi gördükçe, güvende hissetmelerinin zorlaştığını fark ettim. Telefonumdaki haber bildirimlerini kapattım ve bir daha da açmadım.
Çevrenizin bir parçası olun.
“Korkutucu” haberleri merakla takip etmek bizi sadece çaresiz ve sinirli hissettirmekle kalmaz, aynı zamanda tüm gerçekleri bilerek harekete geçebileceğimiz, oy kullanarak ya da gönüllü olarak gerçekten bir fark yaratabileceğimiz daha küçük sorunlardan da uzaklaştırır. Bunun yerine, enerjinizi, ailenizle birlikte yakın çevrenizdeki dünyanın bir parçası olmak için harcayın. Gönüllü olarak çalışabilirsiniz ya da sosyalleşme ihtiyacımızı (dijital olarak değil) gideren yerel kuruluşlara ve kulüplere katılarak bunların bir parçası olabilirsiniz. Çevrenizde geleceğe ümitle bakmanızı sağlayacak bir aktivite bulun ve bunu aile yaşantınızın bir parçası haline getirin.
İyimser çocuklar yetiştirmek oldukça zorlu bir iş. Çünkü, ebeveynlerin yaşadığımız kötümser zamanlarda verilecek en kolay tepki olan kuşkucu yaklaşımdan vazgeçmeleri gerekiyor. Üzerimize her gün yağan zorlukları görmezden gelip umutsuzca omuz silkmek daha cazip, hatta makul geliyor. Açıkçası, bu durumu nasıl daha iyi hale getirebiliriz, bilmiyorum.
Ama şunu biliyorum: Deneyecek yeni yollar bulmalıyız ve bu da “iyimserler aranıyor” çağrısına cevap vermek, çocuklarımızı da aynı şeyi yapacak şekilde yetiştirmek demek. Umut dolu, zorluklar karşısında dayanıklı ve sorunları çözebilen insanlara ihtiyacımız var. Başvuruya gerek yok. Bu konuda elinizden geleni yapmanız yeterli…
Kaynak: http://time.com/5370788/raising-optimistic-kids-pessimistic-times/