Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Japonya — Birleşik Devletler dahil birçok ülkede öğrencilerin ekonomik geçmişleri genellikle aldıkları eğitimin kalitesini belirler. Daha zengin öğrenciler, yüksek emlak vergileri ile finanse edilen okullara gitme eğilimindedir , birinci sınıf tesisler ve başarılı olmalarına yardımcı olan personel ile. Yoksul öğrencilerin yaşadığı bölgelerde, öğrenciler genellikle kalitesiz tesisler, güncel olmayan ders kitapları ve daha az rehberlik danışmanı alırlar.
Japonya’da durum böyle değil. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD’ye göre, zengin 35 ülke içinde Japonya varlıklı ve yoksul öğrencilere eşit eğitim olanağı sağlayan ülkeler arasında en üst sıralarda yer alıyor. OECD, Japonya’da öğrenci performansında sosyoekonomik koşullara bağlı değişkenliğin, OECD ülkelerinde ortalama %14 olduğunu, Japonya’da ise sadece %9 civarında olduğunu açıkladı. Temple Üniversitesi’nin Japonya kampüsünden John Mock, “Japonya’da yoksul bölgelerde yaşıyor olabilirsiniz ama olanakları yetersiz okullara gitmezsiniz” diyor. Muhtemelen bunun bir sonucu olarak Japonya’da olanaksızlıklar yüzünden okulu bırakmak zorunda kalan öğrencilerin sayısı daha az, ülkedeki lise mezuniyet oranı %96,7’yi buluyor.
Mart 2011’deki nükleer enerji reaktöründeki kazadan sonra radyasyon kirliliği nedeniyle boşaltılan Iitate köyündeki ailelerin çoğu henüz geri dönmedi. Radyasyonlu toprakların üzeri örtülmüş, pek çok ev harap durumda. Yine de köye geri dönenlere sunulan eğitim en üst kalitede. Devlet, radyasyon alanının dışında, Kawamata adındaki bir kasabada öğrenciler için yeni bir okul inşa etti. Sınıflar henüz çok küçük olsa da –birinci sınıfta sadece iki öğrenci bulunuyor- okul personelinde eksik yok. Ziyaret ettiğim bir derslikte, beşinci sınıf öğrencileri bir öğretmenin çiçek düzenleme sunumunu izlerken üç öğretmen de onlara yardımcı oluyordu. Okulda neredeyse öğrenci sayısı kadar öğretmen vardı. Bu konuda da Japonya OECD ortalamalarının üstünde. Ayrıca, yoksul çocukların ileride daha iyi durumda olma oranı da Amerika ve Britanya’ya göre çok daha fazla (bu konuda İskandinav ülkeleri başı çekiyor).
Bir altıncı sınıf velisi ve okuldaki okul aile birliğinin başkanı olan Tomohiro Kawai, eğitimin 11 Mart 2011’de yaşanan felaketten öncesin göre çok daha iyi olduğunu söylüyor. Okul öğretmenlerinden Satoko Oowada’ya göre Bölgeye dönen çocuklarının çoğunun tek ebeveyni var, ekonomik olarak zor durumdalar. Bazı ebeveynler, çocuklarının bakımıyla ilgili olarak ailelerinin desteğine ihtiyaç duyduğu için Itita’ye dönmüş. Ama devlet, ailelerin yaşadığı ekonomik zorlukların öğrencilerin aldığı eğitimin kalitesini etkilemesini önlüyor. Iitate’deki bütün öğrenciler okulda ücretsiz yemek yiyor, okul üniformaları, defter kalemleri ve eşofmanları devlet tarafından karşılanıyor. Okul müdürü Takehiko Yoshikawa, “İitate köyündeki çocuklar için eğitim eşitliği çok önemli” diyor. “Çocuklar her yerde aynı eğitim alıyor.”
Japonya’nın bu kadar iyi eğitim olanağı sunmasının pek çok sebebi var. Bunlardan birisi, öğretmenlerin okullara vilayetler tarafından atanması. Öğretmenler, mesleğe başladıkları dönemde vilayet içinde üç yılda bir okul değiştiriyor, ilerleyen yıllarda okul değişikliği daha az oluyor. Böylece vilayet yönetimi en güçlü öğretmenlerin, onlara en çok ihtiyaç duyan okullara yerleştirilmesini sağlıyor. Schleicher, “Daha iyi öğretmenlerle daha değerli kaynakların daha yoksul öğrencilere ulaştırılması için çok çalışılıyor” diyor.
Bu aynı zamanda öğretmenlerin de farklı ortamlardan farklı şeyler öğrenmesini sağlıyor. Genç öğretmenler farklı becerileri bulunan meslektaşlarıyla karşılaşıp onların yöntemlerinden bir şeyler öğreniyor. Bu durum, Amerika gibi ülkelere göre çok büyük farklılık gösteriyor. Eskiden Japonya’da çalışan ve şimdi Amerika’da öğretmenlik yapan Akihiko Takahashi, “Amerika’da iyi öğretmenler iyi okullara giderler ve orada kalırlar” diyor.
Japonya’daki eğitim eşitliği aynı zamanda maddi kaynakların nasıl dağıtıldığıyla da ilgili. Öğretmen maaşları hem devlet hem de vilayetler tarafında ödeniyor, bu yüzden de fazla değişkenlik göstermiyor. Bu, okulların kurulması ve diğer masraflar için de geçerli, okullar devletten örneğin Amerika’ya göre daha fazla yardım alıyor. Takahashi, “Japonya’daki sistem, ülke çapında eşit fırsat sunmak üzerine kurulmuştur” diyor.
Dahası, Japonya aslında eğitime diğer gelişmiş ülkelere göre daha az harcama yaparak; OECD ortalaması %4,5 olmasına rağmen, gayrı safi milli hasılasının %3,3’ünü eğitime ayırıyor. Oran daha düşük olmakla birlikte Japonya parayı akıllıca kullanıyor. Okul binaları çok göz alıcı değil. Ders kitapları sade ve ciltsiz, okulların temizliğinden öğretmenler ve öğrenciler sorumlu. Ayrıca Japonya’da okullarda daha az yönetici var, genellikle bir müdür ve bir iki müdür yardımcısı dışında idari personel bulunmuyor.
Ülkenin eğitime görece daha az para ayırmasına rağmen Japonya’da öğretmenler OECD ortalamasının üstünde maaş alıyorlar. Mesleğe girmek de kolay değil; vilayetler tarafından düzenlenen sıkı öğretmenlik sınavları var. Oowada, Fukushima vilayetindeki öğretmenlik sınavını beşinci denemesinde geçebildiğini söyledi. Şimdi kadrolu öğretmen olarak, vilayette 60 yaşına kadar çalışma ve emeklilik garantisi var. Katıldığı yıl sınava 200 kişinin girdiğini ama sadece 5 kişinin geçebildiğini söylüyor. Bir yıllık sözleşmeli olarak çalışan yardımcı öğretmeni Yuka İinuma her yıl okuldan okula geçiyor. Oowada ve Iinuma, öğretmen olmak isteyen pek çok kimsenin sonunda sınavlardan yılıp bu hayalinden vazgeçtiğini anlattı. Öğretmenler kadroya alındıktan sonra da, üç yılda bir terfi için değerlendirildikleri için sürekli olarak daha iyi performans göstermek için çalışıyorlar.
Japonya’da öğretmen olmanın elbette olumsuz yanları da var. Kendilerini sınıflarındaki bütün öğrencilerden sorumlu hissettikleri için, okul saatleri dışında uzun zamanlarını geride kalan öğrencileriyle ilgilenerek geçiriyorlar. Okul müdürü Yoshikawa, benzin sıkıntısı yaşanan bir dönemde, bir öğretmenin okula gelebilmek için her gün 20 km bisiklete bindiğini anlatıyor. Tokyo’da bir başka öğretmen de, sabah yedi akşam yedi buçuk arası çalışmanın çok sıradışı bir durum olmadığını, hatta bazı öğretmenlerin akşam dokuza kadar okulda kaldığını söylüyor. Japonya’da öğretmen sendikaları bulunmakla birlikte güçlerini son yıllarda kaybetmişler.
Bununla birlikte Japon öğretmenler, öğrenci kazanımlarını geliştirme konusunda oldukça fazla özerkliğe sahipler. “Ders araştırması” denen bir süreçte öğretmenler belli bir zaman periyodu içinde yeni bir ders araştırıp tasarlıyor, daha sonra bunu diğer öğretmenlere sunup onlardan geri bildirim alıyor. Öğretmenler ayrıca okulun tamamını etkileyen problemler konusunda bir araya gelip, bu problemlerin çözümü için ekipler halinde bir araya gelebiliyor, bazen bu problemin çözümüne ilişkin bir rapor ya da kitap yayınlıyorlar. Takahashi, “Önemli olan yıldız öğretmenlik değil, takım çalışması” diyor.
Schleicher, öğretmenlerin pedagojiye yoğunlaşmasının Japon eğitim sistemine katkıda bulunduğunu söylüyor. Takahashi de, “Öğretmenler gerçekten problem çözmeye odaklanıyorlar, bu da onların ilk kez karşılaştıkları sorunların üstüne atlamalarını sağlıyor” diye belirtiyor. Japon öğretmenler matematik gibi alanlarda ezberdense problem çözme ve eleştirel düşünce üzerinde duruyorlar. Örneğin Japon öğrencilere Uluslararası Matematik ve Bilim Araştırmalarında Trendler Testi’ndeki problemlerin sadece %54’ünün nasıl çözüleceği öğretilmekle birlikte 565 ortalama tutturdular. Amerikalı öğrencilere ise problemlerin %82’si gösterildi daha düşük puan aldılar.
Japonya’da öğrenciler harika çocuk programına da alınmıyor, yani bütün çocuklar aynı sınıfta okuyor ve durumu daha iyi olan öğrencilerin zor durumda olanlara yardım etmesi bekleniyor. Varlıklı öğrencilerin yoksul öğrencilere göre avantajlı olduğu başka durumlar da var. İlkokul düzeyinde çok yüksek olan eğitim eşitliği ilerideki sınıflarda biraz düşmeye başlıyor ve yoksul öğrencilerden, okul gezilerini karşılayamadığı için okulu bırakanlar oluyor. Ayrıca bu çocukların aileleri sürekli çalıştıkları için onlara ev ödevlerinde de yardımcı olamıyorlar. Bu çocuklar üniversiteye gitmek istediklerinde başka bir zorlukla karşılaşıyorlar çünkü Japonya’da üniversiteler hayli pahalı ve yoksul öğrenciler için burs olanağı fazla değil.
Japonya’da, derslerinde geri kaldıklarında kendileriyle alay edilen öğrenciler için okullar için son derece stresli ortamlar olabiliyor. Bir öğrenci, “Derslerim iyi olduğu sürece her şey yolundaydı ama notlarım biraz kötülemeye başlayınca hem annem babam hem de öğretmenlerim bana inanılmaz soğuk davranmaya başladılar” diye anlatıyor bu durumu. Öğrencilerin okuldan sonra da spor ya da dans kulüplerine katılmaları bekleniyor. Tokyolu bir öğretmen, “Öğrenciler eve geldiklerinde hava çoktan kararmış oluyor, onlara da en fazla yemeklerini yedikten sonra duş alacak, ödevlerini yapıp yatacak kadar zaman kalıyor” diyor.
Bütün bunlara rağmen Japon eğitim sistemi hâlâ diğer ülkeler için bir örnek teşkil ediyor. Bu durum kısmen Japonya’nın okullar için diğer ülkelere göre daha farklı hedefler koymasından kaynaklanıyor. Takahashi, “Japon eğitim sistemi iyi öğrencilerle diğerleri arasındaki uçurumu en aza indirmeye çalışır” diyor. Bu, zor durumdaki öğrencilere ve okullara daha fazla kaynağın ve daha iyi öğretmenlerin yönlendirilmesi anlamına geliyor. Bu aynı zamanda öğretmenlerin birlikte çalışarak okulları iyileştirmek konusunda kendilerini özgür hissetmesni sağlıyor. Tüm bunların diğer ülkelere hemen uyarlanması kolay görünmüyor ama Schleicher, Japonya’nın başarısının görece yakın tarihlere dayandığını, elli yıl önce Japon okullarının vasat durumda olduğunu belirtiyor. Ülkeler okullarının eşit eğitim sunmasını sağlayabilirler. Bunun için sadece, en önemli önceliklerinin bütün öğrencilerin başarısı olduğuna karar vermeleri gerekiyor.
Kaynak: https://www.theatlantic.com/business/archive/2017/08/japan-equal-education-school-cost/535611/