Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
İyi Bir Öğretmenin Öğrencileri Üzerinde Nasıl Bir Etki Bıraktığının Kanıtını İspatlayan Olay. Öğretmenlik mesleği sadece derse girip öğrencilere bir şeyler anlatıp öğretmekten ziyade, o öğretmenin karşısında ki öğrencilere öğrettiği dersleri nasıl anlattığı ve o anlatılanları öğrencilerin nasıl algıladığı önemli bir detaydır
Türk edebiyatının batılılaşmasında büyük pay sahibi olan Türk şair, öğretmen ve yayıncı Tevfik Fikret, bir öğretmenin öğrencileri üzerinde nasıl bir etki bırakabileceğinin net bir ispatı.
osmanlı devleti, ikinci meşrutiyet’le iktidara gelen ittihat ve terakki partisi tarafından yönetiliyor. ülke genelinde, bu partinin iktidar olduğu ilk günler büyük bir özgürlük havası estiğine inanılıyor. işte bu rüzgarın hızıyla, peşinden gideceğimiz ilk öğretmenimiz tevfik fikret 25 aralık 1908’de mekteb-i sultani müdürlüğü’ne atanıyor. sevilen bir öğretmen olan tevfik fikret bir yıldan fazla görev yapacağı mekteb-i sultani’de çağının önünde, örnek olabilecek yenilikler yapmaya başlıyor.
1910 yılına gelindiğinde, ittihat ve terakki iktidarının o özgürlükçü iktidarından eser kalmıyor. çökmekte olan devleti kurtarma adına ürettikleri çarpık ve yanlış politikaları kabul ettirmek için baskıyı neredeyse yasallaştırıyorlar.
ittihat ve terakki partisi’nin maarif nazırı emrullah bey isminde biriydi. bu kişi eğitim camiasında ki sorunlara iktidar lehinde radikal kararlar alan, aşağıdan gelen sesi pek de dikkatli dinlemeyen, bu yüzden de camiada pek sevilmeyen biriydi. tevfik fikret’le de arası açılan emrullah bey; "tevfik fikret’in okuluna bir konferans salonu kurma isteğine çok sıcak bakmamış olduğundan çatışmışlardır" savının yanı sıra, bir öğretmenin haksız tayini yüzünden de birbirlerinden hoşlanmazlardı. bu tür parça-pinçik sıkıntılar, reformist tevfik fikret’te tedirginlik yaratmış; bakanlığın okul bütçesinden haksız yere kesintiye gitmesi ve ayrıca bazı öğretmenlere yevmiye kesme cezası verilmesi bardağı taşıran damla olmuştur.
ipler tevfik fikret’in 09 nisan 1910 tarihinde, müdürlükten istifa etmesiyle kopar.
hocanın istifası, öncelikle öğrenciler üzerinde şok etkisi yaratır. bu durumu bir türlü sindiremezler. tevfik fikret’in istifa kararını duyar duymaz, temsilci olarak seçilen 12 sultani öğrencisi, babıali’ye giderek dahiliye ve maarif bakanlıklarına durumdan duydukları üzüntüyü bildirerek; çözüm yolu ararlar. daha doğrusu baba olarak kabul ettikleri müdür öğretmenlerinin istifasından vazgeçilerek okula geri dönmesinin sağlanmasını isterler. başta çok sevimli görünen bu öğrencinin öğretmeninin peşinden gitme eylemi, sonucun değişmediğini gören öğrenciler de sinirleri gerer ve eğer sorun istedikleri şekilde çözülmezse dersleri boykot edecekleri tehdidiyle, bir anda bir eğitim krizine yol açar.
ancak ne tehditler, ne başka eylemler sonucu değiştirmez. maarif meclisi, üyesi salih zeki bey’i vekaleten sultani müdürlüğü’ne getirir. bu arada tevfik fikret’in istifa haberi 10 nisan 1910 tarihli gazetelerde kamuoyuna duyurulur. hem de ne duyuru! öyle bir üslupla haber yapılır ki bu olay, tartışma iyice alev alır: "mekteb-i sultani müdürlüğü’nden bir şair ayrıldı, yerine bir alim geldi."
bu lakayıt üslup dönemin etkili gazetelerinden tanin ve sabah’ta şiddetle eleştirilir. tanin başyazarı hüseyin cahit yalçın, bakanlığın kararını bildirme şeklini teessüfle karşıladığını; bu tarz bir hareketin hafiflik olduğunu yazar. tabii gazetelerin böylesi tepki vermesi, maarif nazırı emrullah bey’i de bir açıklama yapmaya zorlar: "şair ve alim sıfatlarının kullanılmasında kötü bir niyet yoktur. bu ifade, bundan sonra, okuldaki eğitimde daha fazla bilim ve fene önem verileceği anlamına gelmektedir."
olay kamuoyunda böylesi tartışılırken, öğrencilerin tepkisi de giderek artar. okulun yeni yönetimi bu tepkileri görmezden gelir, hatta bir öğretmenin biraz daha ileri gidip, bir öğrenciyi dövmesiyle olaylar bir orman yangını gibi bütün istanbul’u tutuşturur. oysa ki öğretmen konstantinidis efendi’nin öğrenciyi döverken tek amacı adi bir göz dağı vermektir.
öğrenciler bu şartlarda derslere girmeyeceklerini bildirerek, 12 nisan 1910 tarihinden itibaren tarihimizin ilk öğrenci boykotunu başlatırlar. boykotun hedefi; tevfik fikret öğretmen görevine dönene kadar boykotu devam ettirmektir. 500’e yakın öğrenci aynı anda sokaklara dağılırlar. bunu yaparken meclis-i mebusan reisliği’ne, öğrenci temsilcisi ismail imzalı bir de boykot dilekçesi yazarlar.
"müdürümüz tevfik fikret beyefendinin istifası üzerine okulumuzda meydana gelen yönetim kargaşasının ardından, öğretmenlerin istifasıyla öğretimin tümüyle işlemez duruma gelmesi, öğrencilerin okula manevi bağlılığını kırdığından, yüksek sınıfları oluşturan dördüncü, beşinci ve altıncı sınıf öğrencileri söz birliğiyle fikret beyin dönüşüne kadar okulu bırakmayı kararlaştırmışlar ve bu kararı tam bir düzen ve okul nizamlarına kusursuz bir söz dinlemeyle bağlı kalarak, bugün sabahleyin yerine getirmişlerdir. böylece müdürlerinin yeniden dönüşüne kadar namus ve vicdanları üzerine yemin ederek ayrılanlar yüz altmış kişi kadar olup, öteki sınıflardaki öğrencilerin de aşağı yukarı beş yüz kadarı onları izleyerek hep birlikte okuldan ayrılmışlardır.
ülkenin kültür ve öğretim yaşamında tek kuruluş olan mekteb-i sultani’nin böyle yok edilerek dağıtılmasının hiçbir bakımdan uygun görülmeyeceği sizlerce de bilinmektedir. bir okuldan beklenen maddi ve manevi yarar ortadan kaldırılmakla, öğrencilerin düzensiz bir toplantı yerinden ayrımı kalmayan ve adeta zorla bu kadar alçaltılan bir okulda daha çok bulunmaya dayanamayacakları kuşkusuzdur. öğrenciler bu düşünceyi izlemekle, hak ve gerçekten ve vicdanlarının uyarılarından başka bir şeye boyun eğmeyeceklerini göstermiş oluyorlar sanırız.bu nedenle, memleketimizde düşünce ve vicdan hürriyetiyle gençlerin çok eski bir bilgi yurdu olan mekteb-i sultani’nin öğretim hayatına vurulan bu yok edici darbenin tek iyileştirme çaresini yüksek katınızdan bekleyen ve maarif nezareti’nin bencilce bir düşüncesiyle yok edilmiş geleceklerine ağlayan öğrencilerin üzüntüden bağırmalarına karşı, herkesçe bilinen vicdan yüceliği ve temizliği hiç kuşkusuz kayıtsız kalamaz.bu yolda gençliğin geleceğini kurtaracak bir kararı meclis-i mebusan’ın vatan ve aydınlanma sevgisinden beklemekteyiz.bu yolda emir ve ferman yüce başkanlık makamınındır."
600 civarında öğrencinin sokağa çıkıp, dersleri boykot etmesinde, çok bir olağanüstülük yok gibi görünüyor uzaktan. ancak bu öğrencilerden biri veliaht abdülmecid efendi’nin oğlu ömer faruk olunca iş değişiyor. öğrencilerin sokağa dökülmesi gazetelerde değişik yorumlara neden olur. tanin öğrencilerden yana durarak, şöyle yazar:
"talebenin idare işlerine müdahalesi doğru değildir. talebenin öğretmenlerini… istememek gibi bir harekete girişmeleri de hoş karşılanamaz. fakat talebenin öğretmen ve idarecilerine karşı hürmet duygusu içinde olması ve bu duygularını açığa çıkaracak tarzda hareket etmesine de bir şey denilemez. mekteb- sultani talebesinin hareketlerinde inzibat, edeb ve terbiyenin zerre kadar dışına çıkmadığından kendileri aleyhine bir şey söylemek mümkün değildir. aksine en üzgün oldukları böyle bir zamanda itidallerini muhafaza etmelerinden memnun olunmalıdır. talebenin bu hali büyükler için de ders olmalıdır."
sabah gazetesi de bakanlığı eleştirir. gazete; "okulun yönetim ve eğitim kalitesinde hiçbir değişiklik olmayacağına dair öğrencileri ikna edememiştir. bu olaylar da aslında bu noktadan patlak vermiştir. bütün bunlara rağmen, galatasaraylı öğrencilerin ilim ve irfan sahibi olduğu bilindiğinden, kötü bir şey yapmayacaklarından eminiz" tarzında bir haber yayınlar. ancak polemik başlamıştır bi’kere. fransızca yayımlanan le moniteur oriental gazetesi de tartışmaya girer: "…idari disiplinle ilgili ve birkaç saatte çözümlenebilecek böyle bir sorunun bu derece büyütülmesini ve içinden çıkılmaz hale gelmesini anlayamıyoruz… ama öğrencilerin dersleri boykot etmesini de doğru bulmuyoruz… "
basit bir öğretmenini koruma refleksi, artık ciddi bir toplumsal soruna doğru gelişmektedir. aynı günlerde bir öğretim üyesinin yorumu da dikkate değerdir:
"galatasaray’da birkaç gündür devam etmekte olan durumda bir değişiklik görünmüyor. bir yandan maarif nezareti ve yeni müdür salih zeki bey disiplini sağlamak üzere enerjik bir gayret gösterirken, diğer taraftan eylemci öğrenciler dikkatleri üzerine toplamış olmaktan kaynaklanan bir mutlulukla, sokaklarda yürümeye devam ediyorlar. şahsen ne maarif nazırı emrullah efendi ne de tevfik fikret’ten yana bir tavrım vardır. fakat bu meselenin bir polemik konusu yapılmasından rahatsızlık duyuyorum.
boykot nedeniyle dersler yapılamamaktadır. boykota katılan dördüncü, beşinci ve altıncı sınıfların yanı sıra, okulun bazı öğretmenleri de istifa kararı alırlar. bu arada okulun yeni yönetimi, basın aracılığıyla bir tebligat yayınlayarak, derhal ders başı yapmadıkları takdirde, eylemci öğrencilerin kayıtlarının silineceğini duyurur. işte bu nokta da devreye aileler ve veliler giriverir. çocukları okuldan atılma tehdidiyle karşı karşıya kalırlar. bu şaşkınlık içinde olan veliler gazetelerden yardım isterler. bazı velilerse çocuklarını galatasaray’dan alıp robert kolej’e vermek zorunda kalacaklarını söylemektedir.
"bu memlekette ilim ve irfan, yiyip içmek gibi zaruri bir ihtiyaç halinde iken ve elimizde mekteb-i sultani gibi mükemmel bir okul varken, onun böyle mahvedilmeye çalışılması ve çocuklarımızın tahsillerini ecnebi mekteplerde tamamlama zorunda bırakılması hakikaten acınacak hallerdendir."
bütün bunlar olurken, eylemci öğrenciler de boş durmaz; heyetler halinde, öğretmenleri tevfik fikret’i ziyaret eder, onu görevine geri döndürmeye çalışırlar. fakat son derece prensipli bir eğitimci olan tevfik fikret, kararından taviz vermez. sadece çok sevdiği öğrencilerine; “derslerinizi terk etmemelisiniz” diye telkinde bulunur. her ne kadar öğrencilerine kıyamasa da, iktidardaki zorbalarla işbirliği yapmaya da yanaşmaz. kurucusu olduğu tanin gazetesinin başyazarı hüseyin cahit yalçın’a bir mektup yazarak durumu değerlendirir; ancak olaylar daha da alevlenir. artık bu olay gazete manşetlerinde “mekteb-i sultani hadisesi” adıyla anılmaya başlar. polemikler konunun özünü unutturur; çatışma tevfik fikret’le salih zeki’nin çekişmesine dönüştürülür. peki bu arada öğrencilerin durumu ne olacaktır?
"bütün bu tartışmalar arasında mühim bir meseleyi unuttuk. hepimizin daha evvel düşünmesi gereken bir konu vardır ki o da halen sokaklarda avare bir halde dolaşan yüzlerce çocuğun durumudur. bu çocuklar otellerde, arkadaşlarının yanlarında kalıyorlar. ders okumuyorlar. bu çocuklar ne olacak? acaba ilan edildiği gibi mektepten atıldılar mı? hükümet bu işe el koymalı. çocukları böyle sokaklarda süründürmemeli. şimdiye kadar hükümetin icraatini sabır ve itimat ile bekleyen aileler çok haklı olarak huzursuzlanmaya başlamışlardır. ailelerden çok sayıda mektup alıyoruz. bunları yayınlayarak işi bütün bütün alevlendirmek istemiyoruz. fakat… talebenin sokaklarda dolaşmasına bir an evvel son verilmesi lüzumunu tekrar hatırlatmayı bir görev biliyoruz."
bu yazının tanin’de yayınladığı 17 nisan 1910 günü, le moniteur oriental’de de farklı bir sesle aynı konu haber olur:
"yeter artık! öğrenciler, kulaklarından tutularak, iyilikle ya da kötülükle sınıflarına sokulmalıdır."
iş buralarda kalmaz, gündem osmanlı sarayı’na sıçrar. veliaht abdülmecid efendi, bir veli olma sıfatıyla da, bu öğrenci boykotuyla çok yakından ilgilenmektedir. padişah’a, sadrazam’a, meclis-i mebusan’a, meclis reisi ahmet rıza bey’e başvuran abdülmecit efendi bir çözüm rica eder. çözüm beklerken, tevfik fikret’in o ana kadar göstermiş olduğu başarılı çalışmalara dikkat çekerek, onun yokluğunda, okulu önemli bir tehlikenin beklediğini de sözlerine ekler.
tartışma, tartışma… derken, sorunu küçümseyip yok sayan hükümet parti içinde bu konuyu görüşmeye alırlar. ancak çıkan sonuç çok keskindir: “ortada büyütülecek bir olay yoktur. hükümet maarif nazırı’nın icraatını onaylamaktadır."
konu kapanmış gibi görünse de, dönemin milletvekillerinden bazıları konuyu sadrazam’a taşıyıp dayatmacı değil de, daha demokratik bir çözüm için uğraşırlar. bu girişimler sonuç verir; geçici de olsa sultani müdürlüğüne, maarif meclisi üyesi ahmet naim bey’in getirilmesi fikri ortaya atılır. bu fikir eylemci öğrencilerce zaferin ilk ayağı olarak düşünülür ve içişleri bakanı talat bey’e çektikleri telgrafta, büyük öğretmenleri tevfik fikret’in geri dönüşüne kadar, ahmet naim bey’in vekalet müdürlüğünü tanıyacaklarını bildirirler. ancak telgraflarına bir yanıt alamayan öğrenciler, 24 nisan 1910 günü salih zeki’nin asaleten sultani müdürlüğü’ne atandığını öğrenirler. artık tevfik fikret’in geri dönme ihtimali kalmamıştır.
toplanıp tevfik fikret’e giderler. tevfik fikret eğitim tarihimizin örgütlü ilk öğrenci boykotunu bitiren şöyle bir konuşma yapar:
"gördünüz ki, idare işlerini halletmek, talebenin hakkı ve haddi değildir. mektebe gideceksiniz. 'fikret’e kapılanlar mektebi bitirmekten ümidi olmayan birkaç haylazdır' diyenlerin bu iddiasını çürütmek vazifenizdir. mektebi başarıyla bitirip onlara ispat edeceksiniz ki beni sevenler, kaçaklar, haylazlar değildir. doğrulukla, ciddilikle memlekete bağlı gençlerdir. ancak o zaman benim izzet-i nefsimi töhmet altında kalmaktan kurtarmış olursunuz."
boykot, çok gönül rızasıyla olmasa da sona erer. her ne kadar, sıradan, silik gibi görünse de, iki hafta kadar süren bu öğrenci eylemi; iyi bir öğretmenin öğrenci üzerinde nasıl etki bıraktığına dair ilginç hikayeler bırakmıştır eğitim tarihine.
tevfik fikret ve sultani öğrencilerinin hikayesi için şu denilebilir: "iyi bir öğretmen yeryüzündeki tanrıdır."