Öğretmen haberleri ve gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!
Ülkeler birbirleriyle rekabet halindedirler. Daha çok nükleer silaha sahip olan ülke başka bir ülkeyi tehdit ederken, aynı zamanda da caydırıcılığa sahip olduğunu ileri sürer. En fazla konvansiyonel ve nükleer silahlara sahip ve güçlü orduları olan ülkeler; küresel sorunlara daha çok meydan okuyucu ve kural koyucu olarak müdahale ederler. Bu durum güçlü ekonomi, sanayileşme, coğrafi konum ve aktif siyasetle desteklendiğinde, ülkeler her açıdan avantajlı olduklarında süper güç olarak anılmaya başlanırlar. Süper güçler haritaları, iktidarları ve dengeleri sürekli değiştirerek, dünyanın dörtte üçünü kontrolleri altında bulundururlar.
2000’li yıllara kadar güçlü ekonomisi, güçlü sanayisi, istikrarlı hükümetleri olan ülkeler, eğitim alanında da başarılı olduklarını sanıyorlardı! Çünkü eğitime GSYİH’dan çok yüksek pay ayırıyorlardı. Eğitime daha çok kaynak ayırmak, eğitimde üst düzey başarı sağlamak anlamına geliyordu. 2000 yılında yapılan ilk PISA sonuçları 2001 yılında kamuoyuna açıklandığında, Avrupa’nın fakir ülkesi Finlandiya okuma, matematik ve fen okuryazarlığında birinciliği almıştı. Kısacası Avrupa’nın zengin ve burnu havada olan ülkelerin gardını düşürmüştü. Bu sonuçlardan sonra sadece Avrupa’da değil, OECD’ye üye tüm ülkelerde eğitim sistemleri yeniden tartışılmaya ve yeni eğitim politikaları belirlenerek değiştirilmeye çalışıldı.
PISA 2003-2006-2009-2012 ve 2015 sonuçları başarının Avrupa’dan yavaş yavaş uzak doğuya Singapur, Güney Kore, Japonya, Şanghay ve Çin gibi ülkelere doğru kaymaya başladığını gösterdi. Her PISA sonucu kamuoyuna açıklandıkça, eğitim yöneticileri kamuoyuna hesap vermek zorunda kaldı ya da eğitim sistemlerini yeniden sorgulayıp yenileşme hareketleri gündeme geldi.
Eğitim sistemlerindeki başarı bu kadar çok önemli mi? Eğitimin ekonomik zenginlik üzerinde büyük bir etkisi bulunmaktadır. Son 25 yılda iş dünyası, dijital teknoloji alanındaki hızlı gelişmeler ve nüfus artışındaki büyüme nedeniyle dönüşüme uğradı. Bu süreç ekonomik rekabet, ticaret, üretim ve hizmet üzerine yoğunlaştı. Hükümetler iyi eğitimli çalışma gücünün ulusun ekonomik zenginliği açısından çok önemli olduğunu bilmekle beraber politikalarını yenilik, girişimcilik ve 21. yüzyıl becerileri gibi konularda renklendirmektedirler. Eğitime çok fazla para harcamalarının ve eğitimin dünyadaki en büyük yatırım alanlarından biri olmasının sebebi budur (Robinson, 2015, s. 30). Aynı zamanda sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişte, okullar, eğitim sistemleri, bilgi ve Arge daha önemli hale gelmeye başladı.
Dünyada eğitim sistemlerinden yüzde yüz memnun olan ülke yok gibidir. Her ülke eğitim sistemlerini sürekli olarak sorgulamakta, yeni eğitim sistemleri, yeni modeller deneyerek eğitimde üst düzey başarıyı yakalamaya çalışmaktadır. Her ülke yetişmiş insan gücünün stratejik bir üstünlük olduğunu kabul etmektedir. Bu bağlamda PISA önemli bir ölçüt olmamakla birlikte bazı konularda ipucu vermesi açısından sonuçları politika belirlemede işe koşulmaktadır. PISA’da başarılı olan Finlandiya eğitim sisteminde sürekli değişiklikler yapmakta, gelecekte ihtiyacı olacağını düşündüğü insan gücüne şimdiden yatırım yapmaya çalışmaktadır. İngiltere, ABD, İspanya, Avusturya, Fransa ve Türkiye gibi ülkeler de eğitim çıkmazı sorunu ile baş etmeye çalışmaktadır. Bu süreçte kullanılan yöntemler, taktikler, stratejiler çoğu zaman başarısız olmakta, zaman, emek ve maddi kayıplar ortaya çıkmaktadır.
Eğitimde yapılacak olan yenilikler için farklı stratejiler işe koşulması gerekir. Bağlamından koparılarak yapılacak yenileşme hareketlerinin başarıya ulaşma olasılığı da düşük olacaktır. Eğitimde yapılacak yenileşme hareketleri aşağıdaki öncelik sırasına göre yapılması gerekir.
Toplumsal uzlaşma
Eğitim ekosistemini yaratma
Üst düzey amaçlar belirleme
Öğretmen ve yönetici eğitimi
Kademeler arası geçirgenliği olan eğitim sistemi
Mesleki ve teknik eğitim
Bireyselleştirilmiş öğrenme programı
Farklı ölçme ve değerlendirme sistemleri
Toplumsal uzlaşma: Eğitim sisteminde yapılacak yenileşme hareketlerinin özünde toplumsal uzlaşma önemli bir yer tutar. Toplumlar farklı etnik kimliklerden, farklı din, farklı mezhep ve farklı siyasi tercihlere sahip bireylerden oluşur. Her grup varlığını sürdürmek, değerlerini ve yaşam tercihlerini gelecek kuşaklara aktarmak için eğitim sistemini etkili bir araç olarak görür. Eğitim üzerine toplumsal uzlaşma sağlanmadan yapılan yenileşme hareketlerinin başarılı olma olasılığı oldukça düşüktür. PISA’da başarılı olan Singapur’un toplumsal yapısının Hindistan’dan gelen ve ineğe tapan Hintlilerden, Çin’den gelen ve ateist olan Çinlilerden ve Singapur’da yaşayan Müslümanlardan oluştuğu görülebilir. Ayrıca bu toplumlar kendi dillerini çocuklarına öğretirler. Singapur’da Hintliler, Müslümanları, Müslümanlar da Hintlileri katletmeye kalkışmaz. Toplumsal bir uzlaşma ve güçlü bir vatandaşlık öğretisi vardır. Okulun amaçları üzerine uzlaşma sağlandığı için de eğitim sistemleri akademik başarıyı sağlama üzerine yoğunlaşmaktadır. Toplumsal uzlaşmanın sağlanmadığı ülkelerde ise, eğitim sistemleri bölünmenin, çatışmanın ve hizipçiliğin yoğun yaşandığı eğitim sistemleri ortaya çıkarmakta, iktidar erkini eline geçirenlerin tercihlerine göre yamalı bohça haline dönüştürülmektedir. Japonya, Finlandiya, Güney Kore gibi ülkelerde homojen bir yapı olduğu için eğitim alanında uzlaşma daha kolay sağlanabilmektedir.
Eğitim ekosistemini yaratma: Eğitim içinde oluştuğu toplumun kalitesinin üzerine kolay kolay çıkamaz. Okullar ile toplum birleşik kaplara benzer. Toplumun eğitim ve kültür düzeyini artırmadan yenilik yapmaya kalkışmak kısmen başarıyı sağlasa da, istenen düzeyde başarı ortaya çıkmayacağı gibi, toplumun yeniden eski dezavantajlı haline dönme riski ile karşı karşıya kalma sorunu vardır. PIACC (2015) verileri, PISA’da başarılı olan ülkelerin yetişkinlerinin de başarılı olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde PISA’da başarısız olan ülkelerin yetişkinleri; okuma, anlama, sayılar arası ilişkiler ve problem çözmede de, başarısızdırlar. Bu başarısızlığın altında yatan sebep, anne-babanın eğitim ve sosyo- ekonomik düzeyidir. Anne-babanın eğitim ve sosyo-ekonomik düzeyi arttıkça, çocukların da eğitim düzeyi aynı oranda artmaktadır. Evinde kitap olan çocukların okul başarısı daha yüksektir. Bir Japon yılda ortalama 36 kitap okurken bu oran Türkiye’de %1 düzeyindedir. Sahlberg (2019) okuryazarlık, Finlandiya kültürünün belkemiğidir ve keyif için kitap okumak, tüm Finlandiya halkının kültürel DNA’sının ayrılmaz bir parçasıdır. Eğitimde yenilik yapmak isteyen hükümetler yetişkin eğitimine ayrı bir önem vermeli, eğitime karşı duyarlılığı artırmalı, eğitimin başarısı için uygun habitatı yaratmalıdır. Aksi taktirde eğitimde değişme uygulamaları sınırlı düzeyde kalmakta ve beklenen fayda ortaya çıkamamaktadır.
Üst düzey amaçlar belirleme: Toplumlar üst düzey amaçlara sahip olur, bu üst düzey amaçları benimser ve bu üst düzey amaçlar için çaba sarf eder, üst düzey amaçlar için yürekler toplu atmaya başlarsa, eğitimde aşama kaydedilebilir, başarı yakalanabilir. Aşırı politize olmuş toplumlarda çatışma kültürü hakim olduğu için ortak bir amaçtan söz edilemez. Üst düzey amaçlar konusunda toplumsal uzlaşma sağlanan milletlerde, üst düzey amaçlar hem vatandaşları, hem öğretmenleri hem de okul yöneticilerini güdüler. Öğrenciler büyük bir davaya inanmış, yüce bir sevdaya gönül vermiş halde okula gelirler, öğrenmeye odaklanırlar. Bu üst düzey amaçlar, bireyler için bir motivasyon kaynağı olur. Herkes aynı dili konuşur, aynı duyguyu yaşar, aynı kaygıyı hisseder. Atatürk’ün cumhuriyeti kurduğu zaman ortaya koyduğu “Muasır medeniyet seviyesine çıkma.” önemli bir ülküdür. Bu ülküyü kitlelerin ülküsü haline getirmek gerekir. Bu ülkü ya da benzeri ülküler kitlelerin benimsediği ve içselleştirdiği bir ülkü haline dönüşmediğinde, sadece bir slogan olarak kalır. Türk milletinin, ülküsü var mı? Bu ülkü her Türk vatandaşının yüreğinde bir kor ateş gibi yanıyor mu? Uluslararası istatistikler onları üzüyor mu? Bu sorulara verdiğiniz cevaplar, eğitimdeki motive edici faktörlerin oluşumuna katkı sağlayacaktır.
Öğretmen ve yönetici eğitimi: Öğretmen yetiştirme konusunda dünyada pek çok şehir efsanesi vardır. Etkili ve başarılı öğretmen yetiştirmenin en basit yolu öncelikle toplumsal uzlaşmaya inanmış, milli ve yerli öğretmen seçmekle, eğitmekle ve istihdam etmekle mümkündür. Yaşadığı toplumun değerlerini içselleştirmeyen öğretmen, öğrenciyi iyi insan, iyi vatandaş olarak yetiştiremez. Toplumun değerleriyle çatışmak, topluma savaş açmak; eğitimde başarının değil, kaosun ve yozlaşmanın adresi olur. Öğretmen adayları öncelikle en başarılı %3’lük dilimden seçilmesi gerekir. Her %3’lük dilime girenler değil, içinde çocuk sevgisi olan, öğretmenliği seven, merhametli ve adanmış bir ruha sahip olanlar arasından seçilmelidir. Puan üstünlüğüne göre yapılacak bir sıralamadan sonra kişilik testleri uygulanabilir. Seçilen adaylar 2 yıl alan bilgisi, 1 yıl kuram-uygulama ilişkisi, 1 yıl da uygulama, dönüt-düzeltme uygulamalarıyla yetiştirilmelidir. Örneğin, ortaöğretim matematik öğretmen adayı; 2 yıl boyunca alan bilgisi eğitimi almalıdır. Lise 1, lise 2, lise 3 ve lise 4 matematik konularını her dönem görmeli ve 100 not ortalamasına ulaşamadığı sürece başarılı sayılmamalıdır. İlk 2 yıl alan bilgisi, 3. sınıfta pedagojik formasyon-uygulama ilişkisi verilmelidir. 4. sınıfta ise staj uygulamaları yaptırılmalı, uygulama sonuçları ile ilgili dönüt ve düzeltme sağlanmalıdır. Eğitim fakültelerinin sayısı azaltılmalı, formasyon kaldırılmalı, fen-edebiyat fakültelerinin sayısı 10 ile sınırlandırılmalıdır. Eğitim fakültesi dışından öğretmen alımına son verilmelidir. Okullar öğrenen örgüt olmalı, iş birliğine dayalı öğrenme, akran öğrenmesi üst düzeye çıkarılmalıdır. Okul yöneticileri öğretmen kökenli olmalı, öğretim liderliği rolünü etkin oynamalı, liyakate göre seçilmeli, eğitilmeli ve istihdam edilmelidir. Öğretmen performansına göre ödeme, terfi ve taltif sistemi getirilmelidir. Öğretmenlik mesleği saygın bir meslek olmalıdır. Öğretmenlik mesleğinin saygınlığını sağlayacak ana kurum Milli Eğitim Bakanlığı ve bizzat öğretmenlerin kendileridir. Arıca her öğretmen ve okul yöneticisi master derecesi almaya teşvik edilmelidir.
Kademeler arası geçirgenliği olan eğitim sistemi: Eğitim sistemi 1 yaşından 6 yaşına kadar “Erken Çocukluk Eğitimi” ile başlamalıdır. Erken Çocukluk Eğitimi için yerel yönetimler ve yerinden yönetimler aktif hale getirilmelidir. Her çocuğa 6-7 yaş arası okul öncesi eğitimi verilmeli ve devlet okullarında bu eğitimler zorunlu ve parasız olmalıdır. Zorunlu eğitim dar gelirli ve dezavantajlı bölgelerde okullulaşma oranı yüzde yüz seviyesine çıkana kadar ısrarla takip edilmelidir. Her çocuk 7 yaşında ilkokul eğitimine alınmalı, ilkokulda notla değerlendirme yapılmamalıdır. Bu eğitimde; hayat bilgisi, Türkçe, matematiğin temel kavramları, değerler eğitimi, sanatsal ve sportif çalışmalara ağırlık verilmeli, çocukların bedensel, zihinsel gelişimi ve sosyal gelişimi sağlanmalıdır. Ortaokulda Türkçe, vatandaşlık eğitimi, tarih eğitimi, matematiğin temel kavramları ve problem çözme, fen okuryazarlığı, sanatsal ve sportif alanlar üzerine yoğunlaşma sağlanmalıdır. Öğrenciler sadece sayıları sınırlı olan fen liseleri için sınava alınmalı, diğer liselere giriş, isteğe ve adrese dayalı olarak belirlenmelidir. Öğrenciler ilgi duydukları alanlarda farklı okullardan mesleki ve teknik eğitimle ilgili dersler alabilecekleri gibi kademler arası geçişe de imkân sağlanmalıdır. İlkokul eğitiminden sonra herhangi mesleğe, spora ya da sanat alanına yönelmek isteyenler için ortaokul düzeyinde eğitim kurumları açılmalıdır. Kademeler arası geçişte not üstünlüğü gibi ölçütler aranmamalıdır. Liseden üniversiteye geçişte belirli alanlarda sınavla geçiş kaldırılmalı, alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemleri tercih edilmelidir.
Mesleki ve teknik eğitim: Mesleki ve teknik eğitimin gelecekte biteceği yönündeki yaklaşımlara katılmadığımı özellikle belirtmek isterim. Her devirde mesleki ve teknik eğitime ihtiyaç olacaktır. Sadece sayısı ve niteliği farklılaşacaktır. Mesleki ve teknik eğitim kurumları diploma vermek için değil, mesleki ve teknik becerisi kazandırmak amacıyla oluşturulmalıdır. Aynı zamanda yan alanlara transfer edilebilecek şekilde beceri kazandırılmalıdır. Öğrenciler mesleki ve teknik eğitim kurumlarına geldiklerinde ilk 2 yıl tüm alanların ortak derslerini almalı, 3. sınıftan itibaren meslek seçimine yönelmelidir. Uygulama dersleri okulda değil, fabrika ya da iş yerlerinde usta-çırak ilişkisi ile öğretilmelidir. Bu durum üniversite için de geçerlidir. Üniversiteye gidemeyen öğrenciler için meslek edindirme kursları düzenlenmeli, kurslardan verilen belgeler, öğrencilerin istihdam sürecinde etkili olmalıdır. Mesleki ve teknik eğitimin finansmanının %30’u özel sektör tarafından karşılanmalıdır. Bu amaçla sanayi bölgelerine mesleki ve teknik eğitim kurumu açma ya da finansmanını sağlama mecburiyeti getirilmelidir. Ortaokul eğitiminden sonra, isteğe bağlı olarak öğrencilere çıraklık eğitimi olanağı sağlanmalı, çıraklık eğitimi alanlara açık liseden seçmeli olarak, fark dersleri alıp başarılı olduklarında liseden mezun olma olanağı verilmelidir.
Bireyselleştirilmiş öğrenme programı: PISA’da başarılı olan ülkelerin standart eğitim programları yoktur. Her okul kendi programını kendisi yapar ve uygular. Program konusunda öğretmenler özerktir. Her öğrencinin ilgi ve yetenekleri farklıdır. Bu farklılık öğrencilerin akademik başarılarında etkilidir. Bu sebeple alternatif eğitim seçenekleri olmalı, her öğrenci bu alternatiflerden kendisine uygun olanı seçmeli ve eğitimine devam etmelidir. Standartlandırılmış eğitimde, standartlara uymayanların defolu kabul edildiği bir sistem yerine, her bireyin kendi eğitim programını yaptığı bir eğitim sistemine geçiş yapılmalıdır. Örneğin, matematiğin temel kavramları ve günlük yaşamla ilgili becerileri ilkokul ve ortaokulda verildikten sonra, lise matematiği seçmeli olmalı ve öğrenci ihtiyaç duyduğu, gelecekte seçmek istediği meslekte işine yarayacağına inandığı dersleri seçip öğrenmelidir. Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olmak isteyen bir öğrenci, türev, limit, integral öğrenmek zorunda bırakılmamalıdır. Bu süreçte belirli kredi ölçüt alınmalı, öğrenci bu dersleri alıp, kredisi oranında mezuniyet hakkını elde edebilmelidir. Açık lise müfredatı zenginleştirilmeli, seçenekler artırılmalı, sınıfta kalma azaltılmalıdır. Yapılan araştırmalar, sınıfta kalanların çok azının akademik başarı gösterdiğine işaret etmektedir. Öğretim ilke ve yöntemleri çeşitlendirilmeli, kuram-uygulama ve transfer etme becerisi kazandırılmalıdır. STEM eğitimlerine ağırlık verilmelidir. Öğrenme sınıfla, zille, zamanla sabitlenmemeli, her öğrencinin öğrenme süresini ve biçimini seçmesine olanak sağlanmalıdır. Örgün eğitime devam eden öğrencilere açık liseden ders alma hakkı verilmelidir. Okullarda tam gün eğitimi verilmeli, öğrencilerin beslenme sorunları çözülmeli, kantinlerden meyve ve doğal beslenme malzemelerinin dışında endüstriyel ürünlerin satışı engellenmelidir.
Farklı ölçme ve değerlendirme sistemleri: Tek tip ve herkese aynı biçimde uygulanan ölçme ve değerlendirme sistemleri hem adil değil hem de gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Öğrencilerin akademik başarısını belirleyen üç faktörden ikisi okul dışı faktörlere bağlıdır (Sahlberg, 2019). Okul sadece üç faktörden birisini kontrol edebilmektedir. Bu sebeple bu üç faktörden birisini de iyi ölçmeli, iyi değerlendirmeli ve iyi bir yöneltme ve yönlendirme yapmalıdır. Gelişmiş rubrik, portfolyo, etkinlik dosyası, proje gibi ölçme teknikleri işe koşulmalı, öğrencilerin tam öğrenmesi sağlanmalı ve kazandıkları beceri düzeyleri ölçülüp değerlendirilmelidir. Her okul kademesi aynı biçimde ölçülmemeli, ilgi ve yetenek, öğrenmenin içeriği göz önüne alınmalıdır. Problem çözme, eleştirel düşünme, inovatif düşünme, transfer etme becerileri geliştirilmelidir. Ölçme ve değerlendirme konusunda öğretmenlere güvenilmelidir.
Sonuç olarak bir ülkede eğitim konusunda toplumsal uzlaşma sağlanamamışsa, eğitim ekosistemi yaratılamamışsa, üst düzey amaçlar saptanmamışsa, öğretmen ve okul yöneticisi seçimi bilimsel usul ve esaslara oturtulamamışsa, eğitimdeki yenileşme hareketlerinin somut sonuçları kolay kolay ortaya çıkmayacaktır. PISA sonuçlarındaki başarısızlığı gördüğünde yenileşme hareketlerine yönelen pek çok ülkenin başarısız olmasının sebepleri bunlardır. Eğitimdeki başarıyı belirleyen onlarca faktör vardır ve bu faktörlerin büyük bir kısmı görünmez, fark edilmez, fakat etkisi toplamda çok fazla ortaya çıkar. Öğrenme ekosistemini, habitatını oluşturmadan okullarda uygulanan en iyi yenileşme faaliyetleri, öğretim yöntem ve teknikleri bile sınırlı bir etkiye sahip olacaktır. Anne-babaların eğitilmediği, anne-babanın eğitime karşı duyarlı olmadığı, anne-babanın kitap okumadığı ve evde öğrenme uygulamalarının yapılmadığı toplumlarda; eğitimde yapılan yeniliklerin başarıya ulaşma olasılığı bulunmamaktadır. Bu sebeple eğitimdeki yenileşme hareketleri topyekûn, sistemli ve planlı bir şekilde yapılması gerekmektedir. Sadece müfredatı, sadece materyali ya da sadece öğrenme yöntem-tekniğini değiştirerek başarı ortaya çıkmamaktadır. Başarı için gerekli olan parametreler vardır. Bu parametreler; siyasi istikrar, ekonomik istikrar, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve sürdürülebilir liderliktir. Bir ülkede liyakat yoksa eğitimde başarı beklemek anlamsızdır. Çünkü liyakatin olduğu yerde eğitim, öğrenme, yeterlik ve yetkinlik anlam kazanır. Ayakların baş, başın ayak olduğu toplumlarda eğitilmiş olmanın pratik karşılığı olmadığı için eğitime olan talep artmaz, doğal olarak başarı da ortaya çıkmaz.
Kaynakça
Robinson, K. (2015). Yaratıcı öğrenciler. (D. Boyraz, Çev. ). İstanbul: Sola Unitas
Sahlberg, P. (2019). Finlandiya eğitim devrimi. (D. Boyraz, Çev. ). İstanbul: Sola Unitas